Güncelleme Tarihi:
Nasıl bir ailede büyüdünüz?
- Queens’te iki çocuklu, dar gelirli bir ailenin çocuğu olarak doğdum. Annem sekreter, babamsa kaza sonrası arabalardaki zararı çeken bir fotoğrafçıydı. Hiçbir zaman iyi para kazanamıyorlardı. Portakal suyu bile pahalı olduğundan nadiren evde bulunurdu.
Suç dünyasına nasıl girdiniz?
- 12 yaşımda arkadaşlarımla sırf eğlence olsun diye otomobil çalmaya başladım. Mahalleden bir abi bize öğretmişti. Yalnızca bir dakika sürüyordu. 16 yaşımda okula çaldığım otomobillerle giderdim. Sonra çaldığımız otomobillerin parçalarını yedek parçacılara satmaya başladık.
Ekibinizi nasıl oluşturdunuz?
- Mahalledeki herkes araba hırsızlığından hapse girip çıkmıştır. 20 yaşımdayken aralarında 40 yaşındakilerin de olduğu 12 kişilik bir ekibim vardı. ‘Hırsızlarım’a liste veriyordum, gecede 3-4 otomobil çalabiliyorduk. Arada polis, parçalarını çaldıklarımızı çekmeye geliyordu. Yanlarında durup gülerdik çünkü bizim yaptığımızı asla kanıtlayamazlardı. Tüm lise boyunca bu şekilde güzel para kazandım. Daha sonra işi büyütüp nakliye kamyonları çalmaya başladık. Ayda ortalama 30 bin dolar kazanırdık.
MAFYA YERALTININ DEVLETİDİR
İtalyan mafyasıyla nasıl tanıştınız?
- Sokağa bir dükkân açtığınızda nasıl devlet gelip sizden vergi istiyorsa mafya da yeraltının devletidir. New York’ta beş mafya ailesi var: Bonanno, Colombo, Gambino, Genovese ve Lucchese. Eğer aile içinde bir akrabanız var ve işe uygunsanız otomatik olarak üye olursunuz. Benim gibi aileden olmayanlarsa iyi bir repütasyonla ortaya çıkar.
Nasıl ‘iyi repütasyon’ sahibi olunuyor?
- Kimse karşısında geri adım atmamalısınız. İşlediğiniz suçlardan iyi para kazanmalısınız ve en önemlisi de çenenizi kapalı tutmalısınız. Bunlar sözlü özgeçmişinizi oluşturur. Çeşitli ailelerle iş yapıyordum. Sonunda bir tercih yapmam istendi; Gambino’yu seçtim. Sabah uyandığım andan akşam yatana kadar suç düşünürdüm.
DÜNYANIN EFENDİSİ GİBİYDİM
Ailede işler nasıl yürüyordu?
- Kazandığım paranın onda birini aileden tanıdığım kişiye verirdim. O da yukarılara, Don’a iletir. Don’un büyük ağabeyiyle çok yakındık. Kendisi bugün ailenin hapisteki patronu. Şu an 80 yaşlarında olmalı. Bana baba gibiydi.
Bir gününüz nasıl geçiyordu?
- Gece 3’te yatar, öğlen uyanıp kulübe giderdim. Kart oynardık, birileri para getirir götürürdü. Bir sefer Victoria’s Secret’a ait olduğunu zannettiğim bir kamyonu kaçırdım. Sonunda içinden anneannemin giyebileceği iç çamaşırları çıktı! Meğer yanlışlık olmuş. Telsizlerimiz, polislerin gelip gittiğini görmek için ‘scanner’larımız vardı. Hırsızlık sonrası kaçmak için hızlı arabalar çalardık. Yasal otomobil ve ehliyetli bir arkadaşımız geride beklerdi. Polis gelirken arabasıyla çarpar ve onları yavaşlatırdı.
Kulağa çok heyecanlı geliyor...
- Hem de nasıl! Bir daha hiç öyle bir heyecan yaşayamadım. Kaçıştan sonra otomobil yarışı kazanmış gibi hissederdik. Her şeyin zor olduğu bir dünyada hiçbir şey vermeden almak muhteşem bir his gibi geliyordu. Kendimi akıllı zannediyor ve “İşe giden şu salaklara bakın” diyordum.
Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
- FBI, ABD tarihindeki en büyük kaçırmaları yaptığımdan şüpheleniyor. Şimdi bunu söylemekten utanıyorum ama o zamanlar gurur duyuyordum. Kendimi dünyanın efendisi gibi hissediyordum. Para, saygı, kadınlar...
Kazandığınız parayı neye harcıyordunuz?
- Kolay gelen para kolay gidiyordu! 25 yaşında hapse girdiğimde etrafa saklanmış yüzbinlerce dolarım, Corvette, Mercedes ve BMW’lerden oluşan bir filom, pahalı saatlerim, altın zincirlerim vardı. Dükkân açmak isteyenlere rahatlıkla “50 bin dolara mı ihtiyacın var? Al sana 75 bin dolar” diyordum.
Aileniz ne diyordu durumunuza?
- Dünyanın en büyük mafya üyeleriyle takılmama rağmen ailemle yaşadığım evdeki küçük odamda kalmaya devam ediyordum. Annem benden hiçbir şey istemedi. Neler olduğunu biliyordu. Eve lüks otomobille gelince “Neler karıştırıyorsun” derdi. “Arkadaşımdan ödünç aldım” derdim. Rolex saatlerimin taklit olduğunu söylerdim. Babam bilmezden gelirdi.
Siz yaptığınızın kötü olduğunu hiç düşünmediniz mi?
- Her şey yavaş yavaş gelişiyor. Başta sırf eğlence için çalıyorduk. Sonra işin içine para girdi. Yıllar boyu yaptığım her şeyde bir vicdanım vardı ama onu aşağılara itiyor, duymak istemiyordum. En sonunda her şeyden pişman olduğumda vicdanım geri geldi. O sırada hapiste duvarlara bakıyordum.
ASLA KİMSEYİ GAMMAZLAMADIM
Hapse nasıl düştünüz?
- Bu tür şeylerde işi her zaman bir gammazcı bitirir. Bir köstebek benden korktuğu için tanık koruma programına girerek beni gammazladı. Ajanlar takibe başladı ama egom yüzünden hiç korkmuyordum. 25 yaşımda yakalandığımda ömür boyu hapisle suçlandım.
Ama siz ‘gammazlamak’ yerine hapsi tercih ettiniz...
- Bir çete üyesi hapse girdiğinde ya her şeyi gammazlar ya da bundan gurur duyar. Ben, “Hapiste olsam da hâlâ bir çete üyesiyim ve aile için ölmüş olacağım” diye düşünüyordum. Bu arada çete arkadaşlarım da içerdeydi. Beraber kart oynuyor, eski patronlarla sohbet ediyorduk. Dışarıda hâlâ param ve adamlarım olduğundan işleri de devam ettiriyordum.
Ne oldu da değiştiniz?
- Örgüte inancımı kaybettim. Hep “Biz farklıyız” diyordum ama sonunda hayvanlar gibi yaşadığımızın bilincine vardım. Kendimi kitaplara verdim. Okuduklarım arasında Atatürk’ün bir biyografisi de vardı. Hayattaki iniş ve çıkışlarından, Gelibolu’dan, o dönemde kaosa düzen bulmasından ve karizmasından çok etkilendim. Sekiz yılın sonunda beraat edip çıktım.
Hapis sonrası hayatınız nasıldı?
- 33 yaşımda çıktığımda bir sıfırdım. Hayatımda hiç normal bir işte çalışmamıştım. Hâlâ da nasıl çalışılır bilmem. Mafya sizin hayatınız ve kariyeriniz oluyor. Herşeyim nakitti. Ancak 30’lu yaşlarımın ortasında gerçek bir vatandaş oldum.
Mafya peşinizi bıraktı mı?
- Evet çünkü çenemi kapalı tutacağımı biliyorlardı. Asla gammazlık etmedim. O dönemde kazandığım paraları aileye bıraktım. Beni çağıranlar oldu ama “Bıraktım” dedim. Okuyup başka bir hayata geçebileceğime inanmadılar, sonra kabullendiler.
Hiç karşılaştınız mı?
- Elimde Gambino ailesinden 300 kişinin isminin bulunduğu liste vardı. Tahliye şartı olarak hiçbiriyle görüşmeyecektim. Yoksa hapse geri gönderilecektim. Bu da hiç kolay olmadı! Örneğin listede ismi bulunmayan biriyle karşılaştım. Beni yemeğe davet etti. Farkına vardım ki bir çete toplantısındayım! Derhal kaçtım.
‘Mafyanın Meşru İşadamına Öğretebilecekleri’ kitabından:
- Sözünü tut. Yasal işadamları sözlerini tutmak için kontrata ihtiyaç duyar. Bize ise sadece el sıkışmak yeter.
- Patronu asla kimseye karşı kötüleme.
- Çok kendini beğenmiş olmamalısın. Nasihat dinlemeyi kesersen bitersin.
- Kriz yönetimi çok önemli. Her krizde işi batıran bir tanıdık vardı; hafta sonunda ölmüştü.
Şimdinin babaları jean’le takılıyor
Mafya dünyası hâlâ filmlerde izlediğimiz gibi mi?
- Öncelikle kesinlikle var olduklarını söyleyebilirim. Ara sıra, Manhattan’da sokakta karşılaşıp merhabalaşıyorum. Ama 1990’lı yıllardaki kadar güçlü değiller. Devlet ailelere ait birçok şeye el koydu. Tarz olarak da cenaze veya düğün gibi özel bir şey olunca giyiniyorlar yoksa eşofmanlar ve jean’lerle takılıyorlar!
Siz izlediğinizde mafya filmlerini nasıl buluyorsunuz?
- ‘Goodfellas’ bizim mahalledendi. Robert De Niro’nun oynadığı karakterin gerçek adı Jimmy Burke’tü. Oğlunu çok iyi tanırdım. Film çıktığında bir grup mafya beraber seyretmiştik. Hapiste her pazar Sopranos’u seyrediyorlardı. O hayattan koptuğum için mafyayla ilgili film seyretmek istemiyordum. Çok sonra yeniden izledim.
Lou Ferrante, Türkiye’de de yayınlanan Discovery Channel’ın ‘Gangsterlerin Dünyası’ adlı programının sunuculuğunu yapıyor. Bu vesileyle İstanbul’dayken bir bardak süt eşliğinde sorularımızı cevapladı. Ferrante’nin hapiste geçirdiği süreyi anlatan ‘Kilitsiz’ ve ‘Çete Kuralları: Mafyanın Meşru İşadamına Öğretebilecekleri’ adlı iki kitabı var.