Sabah uyandığımda, ayağım mutlaka hayatımdaki kadının ayağına değecek

Güncelleme Tarihi:

Sabah uyandığımda, ayağım mutlaka hayatımdaki kadının ayağına değecek
Oluşturulma Tarihi: Kasım 27, 2005 00:00

Yanında güzel olmayan bir tek kadın göremedik şimdiye kadar. Güzel dediysem, belli bir ölçünün üstünde güzellikten söz ediyorum. Ve o kadınlarla-kızlarla yaşadığı ilişkilerin hepsi gereğinden fazla dedikodulu.

Ya kızlar aşırı derecede frapan ya da yaşları küçük. Neyse yani ilişkilerinde mutlaka konuşulacak bir şey oluyor. Bu pazar niyetim, gazetelerin magazin sayfalarında bol bol gördüğünüz birini, biraz daha yakından tanımanızı sağlamak. Buyurun Nurettin Hasman’ı buradan okuyun...

Gazetecilerden neden şikayetçisiniz?

- Değilim aslında. Çoğunu seviyorum. Kızdığım şu: Gazete dediğin doğru şey yazmalı. Olur olmaz şeyi yazamazsın, böyle bir hürriyetin yok. ‘Ben yazarım haber olur!’ Şaka yapıyorsun galiba...

ÊOooo sizin canınızı sıkmışlar...

- ‘Efendim, siz halka mal oldunuz!’ diyorlar. Yok ya. Ne yaptım abi? Politikacı mıyım, sinemacı mıyım? Boktan bir işadamıyım. E o zaman? Niye halka mal olmuşum. Senin bana yüklediğin hiçbir şeyi üstlenmek istemiyorum. Playboy olmak istemiyorum, sosyete olmak istemiyorum. Ben hayatımdan memnunum. Kimse de umurumda değil. Ben istediğim gibi yaşarım. Ama yalan yanlış şeyler yazma hakkımda. Beni yaralayıcı haberler yapma. Ben duygusal adamım. Baş sayfada benim işim ne?

‘Vergi borcundan dolayı arabasına el kondu’ haberi mi bu kadar koydu size?

- E koyar tabii. Şunu da yaz o zaman: 1.8 trilyon para ödedi, vergi borcu ortadan kalktı. Ama saçma sapan bir işlem unutulduğu için arabasına el kondu. Kaldı ki, ben ticaret erbabıyım, batarım da çıkarım da. Beni niye baş sayfana taşıyorsun?

Siz gazetelerde kamu hayatına, ne zaman, hangi olayla girdiniz?

- Valla ben de bilmiyorum. Ben hep kaçtım. Sizin hayatınıza ne zaman, nasıl girdim, inan ben de bilmiyorum...

Siz ne iş yapıyorsunuz?-

-1911’de kurulmuş aile şirketinin üçüncü jenerasyonuyum. Annemin babası Türkiye’deki ilk tekstil fabrikasını kuran adam, Karamürsel’de kurmuş. Halihazırda 3 şirketimiz var. 9 taneydi, 2000 krizinde battık, 3’e düştü. Allah’a şükür şimdi Kazakistan’da işlerimiz var. Param var yani. Kimseyi ilgilendirmez gerçi benim param. Başkasının parasının beni ilgilendirmediği gibi...

Neden biz sizi işinizle değil, hayatınızdaki kadınlarla tanıyor, biliyoruz...

- Magazinin 2 ana unsuru var: Para ve kadın. ‘Param var’ dediysem Koç değilim, bir sanayi kuruluşunun veliahtı da değilim. Dolayısıysa ben, kadın kontenjanından gazetelere konu oluyorum. Yanımdaki kadınlar gazetecilerin dikkatini çekiyor...

Peki siz nasıl yaşıyorsunuz, ekip halinde mi? Hep aynı insanlarla mı görüşüyorsunuz?

- Yok canım. O 15 sene önceydi, hep aynı çiftler görüşürdük. Boşanınca, sap sap niye görüşeceğim onlarla, hepsi iki kişi, sen teksin, olmuyor. Zaten ayrıldıktan sonra eve de girmez oldum...

Nasıl yani?

- Ben yalnız yaşamayan bir adamım. Evet, hüriyetimi çok seviyorum ama çok ciddi bağımlılıklarım ve bağlılıklarım var...

Mesela...

- Sabah uyandığımda illa yanımda hayatımdaki kadın olacak ve onun ayağı ayağıma değecek! Bu şart. Sarılıp da mı yatıyorsun dersen, hayır! Nefret ederim. Başta sarılırım, sonra herkes kendi köşesine. Ama ayağım değecek. Sonra ben çok yufka yürekli bir adamın. Feciyimdir. Oturup evde ağlarım. Beni yanlış tanıyorsunuz, gazetecilerin anlattığı gibi bir adam değilim ben. Öyle davetten davete koşmuyorum. Hatta bu aralar, asosyal olduğum bile söylenebilir.

Peki, biz o zaman neden her yerde sizin fotoğraflarınızı görüyoruz?

- Değişik dergilerde gördüğünüz fotoğraflar aslında bir tek olayın fotoğrafları. Düğün-müğündür. Ona da mecburiyetten gitmişimdir. Ayıp olmasın diye. New York’ta da böyle. Hatta bunun 5 misli...

Anlamadım...

- Gelip benim fotoğrafımı çekiyorlar. Ya da bir lokantaya giriyoruz mesela, ilk defa gidiyorum, ‘Bir saniye efendim’ diyorlar. Bekleyen başkaları da olmasına rağmen, küt diye bize masa veriyorlar. Bilmiyorum neden. Mühim insan havası var galiba bende...

Yaptığınız işi bilmiyorum ama birlikte olduğunuz kadınları biliyorum. Bu size de biraz tuhaf gelmiyor mu?

- Gelmez mi? Geliyor tabii. Ben eski eşi, sevgilisi, iki de kızı olan bir adamım. Çok özel bir durum değil yani. Herkesin bir ayrıldığı karısı, bir sevgilisi ve çocukları olabilir. Sonra, konfeksiyon ve tekstil makineleri ithal ediyorum. Ama Eskişehir’deki konfeksiyon fabrikasına gittiğim zaman işçi kızlar bile birbirlerine beni gösterip, gülüyorlar. Beni tanıyorlar ama patronları olarak değil, bir magazin figürü olarak. Her şey başıma birlikte olduğum kadınlar yüzünden geliyor...

Sizin kadınlarınıza bakıp, şu soruyu sormamak mümkün değil: Güzel kadın merakınız genetik mi sonradan mı?

- Genetik! Babam olağanüstüdür. Onun yemek kültürü, içki kültürü ve kadınlara davranışı müthiştir. Paris’te yaşadı, Cannes’da yaşadı. Ben onun eline su dökemem.

Çapkın ya da playboy gibi sıfatlarla anılmak sinirinizi bozar mı?

- Bozar, çünkü doğru yansıtmamış olur, çünkü öyle bir adam değilim. Benim bütün ilişkilerim uzun sürer. Ama bir gerçek var: Kafaya takarsam, mutlaka beraber olurum. Kaçış yok. Yalan söylerim, her şeyi yaparım. Ama yalan söylediğimi de söylerim. Oldu da. ‘Bak beni dinle, sana yarım saat yalan söyleyeceğim, ama sakın bana inanma’ dedim. İnandı. Sırf kadın değil, kafama taktığım her şeyi yaparım. Kovayım ben...

Nereden buluyorsunuz bu kadar hoş ve güzel kadınları?

- Onlar beni buluyor. Sokağa çıkıp, nerede güzel kadın var, ben oraya gideyim demiyorum. Zaten çok nadirdir, benim bir kadına gidip bir şey söylediğim. Kadınlar daha cesur.

Onları nasıl etkiliyorsunuz?

- Özel bir şey yapmayarak...

MAL BU NE AZI NE FAZLASI

Ben hep insanlar beni takdir etsin istedim. Ama hayatta şunu öğrendim. Kimse seni adam gibi adam olduğun için takdir etmiyor. Sıfır olan insanlar kendini 100 gösterdi, şu an el üstündeler. Ve ben belki 10’dum, kendimi 5 bile gösteremedim. Ama dışarıdan gözüktüğü gibi ukala filan değilim. İyi bir herifim. Mal bu, burada ne görüyorsan. Ne fazlası var, ne azı...

SOSYETE OLMANIN ŞARTLARI

Sosyete olmanın üç şartı vardır: 1) Üç jenerasyon İstanbullu olacaksın. 2) Çok lisan konuşacaksın. 3) Dünyada bu tür çevrelerde çok arkadaşın olacak. Benim annem babam, anneannem, dedem İstanbul’a bir yerden gelmediler. Hep buradaydılar. İlkokulu burada okudum sonra dışarıya gittim, eğitimime orada devam ettim, bir sürü dil öğrendim. Dünyanın her yerinde de arkadaşım var. Bugün sap ile saman birbirine karıştı, sosyete olmanın tek şartı sadece para değil, bunu anlatmaya çalışıyorum...

BEN YAŞARIM MİLLET SEYREDER

Eski eşiniz Güliz Hasman’la arkadaş mısınız? Yoksa, her türlü ilişkiniz kesilmiş vaziyette mi?

- Olur mu? Güliz benim arkadaşım. Hatta arkadaştan öte, en yakın akrabalarımdan biri. Çok özel bir kadındır, müthiş vasıfları vardır. Bizim ortaklığımız bitmiş olabilir ama en kötü günümde etrafımda olacak üç kişiden biridir...

Türk halkının aksine, boşandığınız eşiniz ve iki çocuğunuzun annesi bir başka adamla birlikte ve siz ne aleyhlerinde konuşuyorsunuz ne de agresif bir davranışta bulunuyorsunuz. Yoksa, Türk erkeklerine öğretmek istediğiniz bir şey mi var?

- Kimseye ders vermek haddime düşmez ama şunu biliyorum: Eski karını bir adamla gördüğünde küfür etmekle, tehditler savunmakla adam olunmuyor. Sen yoluna gitmişsin, o yoluna gitmiş. Kimsenin istemediği bir olay ama ayrılmışsın, boşanmışsın. Bitmiş. İşi yokuşa sürmek niye? Rezillik çıkarmak niye? Hálá boşandığın karın üzerinde hak iddia etmek niye? Biz Güliz ile 5 dakikada boşandık, aynı avukat boşadı bizi. Ve 16 yıllık karım benden boşanırken bir kuruş talep etmedi...

Bu nasıl oluyor?

- E oluyor. Ne nafaka ne bir şey. Ama ihtiyacı olduğu anda o da biliyor ki, elimdekini avucumdakini veririm. Zaten Güliz paralı bir kadındır. Bir de çok gururludur. Benim de şöyle bir şansım var: Karım dahil, bugüne kadar beraber olduğum bütün kadınlar, bir kuruş paramı yemedikleri gibi, paragöz de değiller. Ama kimseyi inandıramıyorum. ‘Bak neler yapıyor. Bu, kadınlara kesin para yediriyor. Başka türlü niye bu adamla beraber olsunlar’ diyorlar. Herkes kafayı bu para meselesiyle bozmuş. Yok, Eda’ya çok para harcıyor, yok alışveriş yapsın diye şu kadar para veriyor. Eda’nın ailesi zengin, benim parama ihtiyacı yok ki...

Bazen yanınızdaki kadınlar, insana üfff dedirtecek kadar açık giyiniyor. Bu sizi rahatsız etmiyor, neden?

- Neden etsin? Kız çok güzel, yapacak bir şey yok. Buyursunlar meraklılar baksınlar. Sonuçta ‘Şu kızı keseyim de, akşam götüreyim’ diye bir şey yok ki. Arada güven varsa, birlikte olduğu kadın ne giyerse giysin ya da ne giymezse giymesin ne önemi var.

Bunun adı kendine güven mi oluyor?

- Birlikte olduğun kadına da güven...

Sevgiliniz kızlarınızdan sadece birkaç yaş büyük, bu durumu nasıl taşıyorsunuz?

- Ben yola çıkarken aklımda kızlarımdan iki üç yaş büyük birini bulayım diye bir düşünce yoktu. Kendiliğinden böyle oldu, başıma geldi. Benim kızlarımla ilişkilerim neyse, sevgililerimle de odur. Her şeyi anlatırım, konuşurum, onlar beni döverler, lafla tabii. Kızlarımla da sevgililerimle olduğum kadar yakınım. Her türlü laubaliliği kaldırırım ama aramızda saygı vardır, yüz göz olmanın bir sınırı vardır, o sınırı aşmazlar.

Kıskançlık yok mu?

- Babacı oldukları için bazen oluyor. Güliz on kişiyle beraber olsun ses çıkarmazlar, ben üç kişiyle olursam ‘Aman be!’ diyorlar. Babayı paylaşmak istemiyorlar.

ÊBu kadar modern laflar ediyorsunuz, her şeyi normal karşılıyorsunuz yoksa siz palavra mı atıyorsunuz? Bir erkek, eski eşinin, çocuklarının annesinin sevgilisine sinir olur... Olmaz mı?

- Valla, ben olmuyorum.

Peki kendi sevgilinizle aranızda kuşak farkı yok mu?

- Var. Bazen Eda’ya kızıyorum. Sonra duruyorum, ‘Ben 25’ken neler yapardım?’ diyorum, onun bugün yaptığının 5 mislini. Kuşak farkı oluyor, ama Eda da büyüyor, iki sene öncesinin Eda’sı değil. O benim hem kızım hem sevgilim gibi. Zaten benim bütün sevgililerim öyleydi. Bir de kopamam. 30 sene geçer hálá peşinden koştururum. Onları ailem gibi görüyorum.

Siz hep uçlar da mı yaşadınız?

- Evet. Küçükken haftada 4 kere filan cetvel alırdım. Cetvel manyağıydım. Niye biliyor musun? Katlardım o cetveli, beyazlaşmaya başlardı, nere kırılacak diye merak ederdim. Hayatı da hep böyle yaşadım. Hep gerdim. Hálá da germeye devam ediyorum. Başkasının yapamadığı şeyleri yapmak istiyorum. Standart olamıyorum. Özellikle bunun peşinden koşmuyorum, ama öyleyim n’apim.

Marjinal sayılabilir misiniz?

- Yok. Marjinal değilim. Her boku yiyebilirim. Ama mesela arkadaşımın karısına bakmam. Oraya kadar gitmedim. Hálá bir ar damarım var. Bu hayatta her şey olabiliyor, herkes her şeyi yapabiliyor. Ama ben bunu katiyen yapmam. Anlatabiliyor muyum?

ÊAma bir arkadaşınızın kızıyla beraberdiniz...

- O benim arkadaşımın değil, bir tanıdığım kızıydı. Hiçbir baba, kızının kendisinden yaşlı biriyle birlikte olmasını istemez. O tanıdığım haklıydı. Ama aşktı, sevgiydi neyse ne, oldu, geçemedik önüne, yani planlanmadı. Çok güzel bir şey yaşadık. En azından benim açımdan öyleydi. Ama doğru muydu? Değildi. Benim kızım bunu yapsa? İstemem. Alkışlar mıyım? Hayır. İstek parçam değil. Ama elimden bir şey gelmeyeceğini de bilirim...

O baba, bu ilişkiyi onaylamadığı için mi o sevgilinizden ayrıldınız?

- Hayır, hayır. Kendi irademizle ayrıldık.

Peki son sevgiliniz Eda Taşpınar’ın ailesi ne diyor ilişkinize?

- Onlar da karşı geldiler başta. Karşı gelinmemesi mümkün değil ki. Ama ben bütün ailesini tanıdım. Bugün anneannesiyle yemek yedik. Görüyorlar ki, bu adamın kötü bir niyeti yok...

ÊGeçenlerde bir davette, herkes bir aradaydı. Siz, eski eşiniz, onun sevgilisi, sizin sevgiliniz...

- Valla ben yaşarım, millet seyreder. Dünyanın geri kalanı umurumda olmaz. Bana neler söylemiyorlar ki. ‘Sübyancı mısın?’ diyorlar, daha ne olsun, ben de gülerek cevap veriyorum: ‘O işler senin zannettiğin kadar kolay olmuyor. Parayla hiç olmuyor. Sıkıyorsa, sen de sübyancı ol!’
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!