Güncelleme Tarihi:
Biz zaten akıl fukarası bir millettik ikice kafayı üşüttük. Reyting yarışı derken işin bokunu çıkardık.
Alla’sen sen gazetecisin bilirsin, Türk milleti gerçekten bu kadar bayağı bu kadar gerzek mi yoksa televizyoncular mı milleti böyle seviyesiz ve ilkel zannediyorlar? Bu ne ya böyle? Bu ne sakillik bu ne... tiskinç aaay!
Az önce Nurcan’lara gittim bi sabah kahvesine. Küçük bir kist vardı da onu aldırdı. Salondaki kanapeye uzanmış dinleniyor. Kahvemizi içip havadan sudan çekiştiriyoruz. Huriş Anne de bir koltukta televizyon seyrediyor.
Nurcan ‘Huriş kapatalım şu mereti yahu Berrin’le iki laf edelim şurada’ diyecek oldu kıyamet koptu.
- O da gelecek saati bulmuş karga bokunu yemeden hasta evine mi gidilirmiş!
Nurcan benzi attı garibim bana ayıp olacak diye... Huriş’e kızılır mı! Deli zırtlak...
Tamam tamam be uzatmıyorum.
Manzara-ı umumiye şu vaziyyete:
Nurcan yüzü televizyona dönük kanapede uzanmış yatıyor. Ben ayak ucuna ilişmişim Nurcan televizyonu görebilsin diye yarım dönük pozisyonda. Huriş anne tivinin tam karşısındaki koltuğa beşlik simit gibi kurulmuş. İki eli dizinin üstünde, başında kulak arkası meşhur beyaz tülbenti oturarak namaz pozunda pür ciddi televizyon seyrediyor. Her zamanki gibi abus ve telaşe müdürü çılgın ihtiyar, canım benim...
İki dakkada bir bizim sulu Mehmet Ali gibi oturduğu yerden hafifçe zıplayarak bağırıyor:
- DEĞİŞTİR!
Saniye sektirmeyecek Nurcan zırt diye değiştirecek. Anında bir sonraki kanala geçmezsen yarım saat söyleniyor beriki. Homur homur... Nurcan garibim lahavle iç geçirerek hasta haliyle bir yandan beni hoş tutmaya çalışıyor bir yandan da kerhen zaplıyor...
Ben de hani Nurcan sıkılmasın diye, Huriş ‘Ba ba bak, Nurcan bak...’ dedikçe ilgilenir gibi yapıp göz ucuyla televizyona bakıyorum yüzümde en salak gülümsemem...
Bu kapkaçta görebildiklerim:
Ece Erkan mıydı, Erken miydi neydi o kız, yanında yine manken takımından bi tane daha, kel kafa genç bir adamla sohbet ediyorlar. Doktor moktor bi şey olmalı ki, prostat kanserinden bahsediyor. Bir ara şöyle bir laf çalındı kulağıma:
- Babanız kırkından sonra mutlaka her sene kan testi ve üroloji testi yaptırmalı. Prostat kanseriniz varsa zaten öleceksiniz de...
Ne diyor yahu bu adam, demeye kalmadan...
- DEĞİŞTİR!
Başka kanal. Dayak yemiş gibi şiş suratı ve tavuk poposu saçlarıyla Kuşum Aydın. Ahu Tuğba ağzına sığmayan dişleriyle ‘Ben 18 yaşında değilim’ gibi bir laf ederken, sevgili midir kocası mıdır nedir yanındaki o şey ekrana dalış yapıyor, dans olduğunu iddia ettiği bir takım garip hareketler yapıyor hani görünce sen kendini onun yerine koyup utanırsın da seyredemezsin ya öyle... Kung fu mudur ihtilaç mı geçiriyor belli değil...
- DEĞİŞTİR!
Başka kanal. Mavisi görünsün diye şaşkın şaşkın açtığı gözleri ve silikonlu ıslak dudaklarıyla Seda Sayan. Yine bonfile tadında maşallah. Ekranın altında galiba bir yazı geçiyor belki de kulağıma çalınıyor bilmiyorum ‘Kim... KKTC’ye... yumurtalarını... satmaya... gitti... AZ SONRA!..” Bu arada Profesör Zekeriya Beyaz takılıyor kameraya. O da oradaymış. Ön sırada oturuyor. Gözlüğü öne kaymış, bakışları burnunun ucuna odaklı, ayakları... yahu nasıl anlatsam hani ayakları iskemlenin altında birleşmiş, elleri de namazda durur gibi göbeğinin üstünde kilitli...
- DEĞİŞTİR!
Başka kanal. Safiye Soyman ile kocası. Safiye stüdyoya salya sümük ağlayarak giriyor. Kocası onu seyirciye şikayet ediyor, bu sabahları erken kalkmayı bilmiyor, bir çay bile hazırlamıyor bana filan... Bak beni ağlattın diyor beriki bu sesle şimdi ben nasıl şarkı söylerim! Hani benden şimdi şarkı istelerler, isterler mi istemez olurlar mı ‘istee-riz, istee-riz!’ eh sesim de bunun yüzünden kötü ama artık ne yapalım, derken bir şarkı giriyor... tabii ki pley bek!
- DEĞİŞTİR!
- Nurcan’cım hasta ziyareti kısa olurmuş, bana müsaade.
- Yahu iki kelime edemedik, n’olur kusura bakma. Bu Allah’ın belası sabahtan akşama kadar açıp bangır bangır... Anne, bak Berrin gidiyor!
- E gitsiiin!