Zeynep BİLGEHAN
Oluşturulma Tarihi: Nisan 02, 2011 00:00
Onu Behzat Ç dizindeki Harun’un babası olarak tanıyoruz... Bir de Muhteşem Yüzyıl’da Süleyman’ın hocası Lala Kasım. Ayrıca, İzmir Çetesi’ndeki mafya babası Kazım ve Tek Türkiye’deki aşiret lideri Reşit Ağa da ta kendisi! 41 yıllık tiyatro oyuncusu Nusret Çetinel (59); aynı haftaya bir komedi bir polisiye bir dram bir de dönem dizisi sığdırıyor. Çekimleri dört farklı şehirde yapılan setlere koşturuyor. Bununla kalmıyor, kültleşmiş karakterleri de seslendiriyor
Hangi kanalı açsak, karşımızda siz varsınız! Nasıl oldu bu iş?- Büyük bir rastlantı eseri... Bu yıl, teklifler arka araya geldi. Önce Behzat Ç. için beş, altı bölüm istediler; oynadım ama devamı gelmedi. O sırada Muhteşem Yüzyıl’dan aradılar, beş bölüm teklif ettiler. Tam kabul ettim ki, Behzat Ç’den yine çağırdılar. Ancak devamlı olup olmayacağı belli değildi. Arada İzmir Çetesi’nden aradılar, tam kabul ettim ki Behzat Ç’den beni yine istediler! Tabii bir de Tek Türkiye var... Fakat bu ilk defa başıma gelen bir şey değil. Yılda, iki dizide oynadığım zamanlar oldu. Dizi furyası başladığında Ankara’da 2 bine yakın bölüm çektiğimiz on yıl süren Bizim Evin Halleri’nde oynadım ben. O arada Show TV’de Nazlı Yarim diye bir projede de çalışmıştım. Hatta, bir dönem, aynı kanaldaki iki dizi için bile teklif gelmişti!
Despot baba, aşiret lideri, sadrazam ve mafya babası... Birbirlerinden bu kadar alakasız rolleri aynı anda oynarken zorlanıyor musunuz? - 41 yıllık oyuncuyum. Konservatuvara girdiğim 1969’dan beri tiyatro yapıyorum. Tiyatronun da yüzde 80’i gözlemdir. İyi gözlediğinizde, karakterleri hemen yakalıyorsunuz. Dolayısıyla rollerin hiçbiri beni zorlamadı, hepsi keyif verdi. Çevremdeki insanlar da rolleri birbirine benzetmeden oynadığımı söylediler. Bu benim için bir gurur kaynağı.
Çekimler dört farklı şehirde; Ankara, İstanbul, İzmir, Konya. Nasıl yetişiyorsunuz hepsine?
-Haftanın üç-dört günü seyahat ediyorum. Bazen iki ayrı dizinin çekimi aynı gün oluyor; sabahtan öğlene kadar Ankara’da çekip sonra İstanbul’da gece sahnelerine gidiyorum. Her şeye yetişmek için koşturuyorum. Bir yaştan sonra adrenalin yükseliyor, beni daha dinamik tutuyor. Sırf keyiften yapıyorum bu işi. Tek şikayetim iklim değişiklikleri. Ankara’da hava -4 derece, İstanbul’a geliyorum yağmurlu 5 derece. Sonra İzmir’e gidiyorum günlük güneşlik bir hava. Valizimi bir türlü buna uygun hazırlayamadım.
Bu tempoyla ara sıra “Ben kimim, ne yapıyorum?” diye bir yabancılaşma hissi yaşıyor musunuz?-Tabii, birbirine hiç benzemeyen dört farklı karakteri oynuyorum! Örneğin Kürt Ağa için diyalekt yapıyorum, aşiret reisinin gelenekleri nedir diye inceliyorum. Sonra mafya babası oluyorum, o günün akşamında padişahın hocasına bürünüyorum. Bu arada bir sabah Konya’dayken, uçağa atlayıp o günün akşamına İstanbul’a yetişiyorum. Sonraki sabah Ankara yolcusu oluyorum... Bazen bir iç hesaplaşma oluyor; “Ne yapıyorum ben!” diyorum ama işlerin hepsi bitince yaşadığım rahatlama çok büyük bir keyif.
KENDİ REKORUMU KIRDIM
Dört dizi sizin için yeter mi, yoksa teklif gelse bu rakamı artırabilir misiniz?-Programlar uyduğu sürece artabilir tabii. Burada tek sınır, insanın kendi vakti. Oynadığım rollerin bir sürekliliği yok, onun da rahatlığı var. Yapımcılar konuk olarak davet ettikleri oyunculara daha ılımlı davranıyor, programda esneklik yapıyor. Ancak yine de bu yıl dört diziyle kendi rekorumu kırdım. Önümüzdeki sezon artık tek dizide, uzun soluklu oynamak istiyorum.
Eşiniz kızmıyor mu?-Hayır, tersine çok destekliyor. Zaten aradan seneler geçince “Nerede bu adam!” demiyor. Ondan ziyade “Şimdi neredesin?” diye soruyor ama 17 yaşında bir oğlumuz var. Onları başbaşa bıraktıktan sonra eve gelince bana birbirlerini bana şikayet ediyor.
Dizilerden başka neler yapıyorsunuz?-Geçen yıla kadar özel ve devlet tiyatrolarında oynuyordum. Bu yıl emekli oldum. Yeni sezon için yine teklif geldi ama dinlenmek istedim. Sözde emekliliğin tadını çıkaracaktım ama olmadı! Tiyatroyla birlikte 1976’dan itibaren, yayıncılığın dış kaynaklardan beslediği dönemde müthiş bir dublaj furyası vardı, ayda bine yakın filme dublaj yapardık. Hala da seslendirmeyi çok seviyorum, vakit buldukça yapıyorum. Şimdilerde CNBC-e kanalındaki Türkçe dizi kuşağını seslendiriyorum.
Tanıdığımız seslerden hangileri size ait?-Elm Sokağı Kabusları’ndaki Freddy Kruger ve Yıldız Savaşları’ndaki Yoda’nin sesleri benim! Çizgi
film seslendirmeyi de çok severim, Bugs Bunny’daki Elmer’ı ben konuştum.
ÇARŞAMBA: BIÇAK SIRTI LALAMuhteşem Yüzyıl’da Süleyman’ın hocası Lala Kasım’ım. Süleyman sefere giderken Lala Kasım’a sadrazam olarak devleti emanet ediyor. Valide Sultan’ın tezgahıyla, Hürrem’i Süleyman’dan oğluna istiyor. Tabii beşinci bölümün sonunda padişah, Lala’yı gönderiyor ama arkasından çok üzülüyor. İlk defa, Hürrem uğruna devlet kademesinde değişiklik yapıyor, hocasını harcıyor. Dört karakter arasında en çok Lala’yı sevdim. Süleyman ona karşı saygılı ama bir yandan da artık padişah. Arada müthiş bir ikilem var. Lala, çocukken kulağını çektiği öğretmeni ama Süleyman padişah olduktan sonraki itaatkarlığıyla bıçaksırtı bir roldü. Oynamaktan büyük keyif aldım.
PERŞEMBE: KÜRT AŞİRET REİSİTek Türkiye’de Kürt, aşiret reisi Reşit Ağa’yım. O da ikilemde kalmış bir karakter. Oğullarından biri korucu, diğeriyse dağda bir PKK’lı. Bir köyden sorumlu. Derin devlet yaşadıkları köyü yakıyor, insanlar öldürülüyor. Reşit Ağa da barıştan yana ama arada kalmış. Korucu olan oğlu öldü sanıyor ve nişanlısını büyük oğluyla evlendirmek istiyor.
CUMARTESİ: BECERİKSİZ MAFYA
İzmir Çetesi’nde mafya babası Kazım’ım. Oynadıklarım arasındaki tek komedi. Kazım, beceriksiz bir mafya babası. İki genç dolandırıcı gazetede Kazım’ın bir buçuk milyon dolara kızına aldığı gerdanlığını görüyor ve çalmaya karar veriyor. Bunun için bir tezgah kuruyorlar, babanın uyuşturucu kaçakçısı olduğu anlaşılıyor ve yakalanıyor. Karakter biraz gözlem gerektiriyordu. Bu adamlar hem gözükara, hem de jantidir. Bir yandan da kızına çok düşkün bir baba. Bu rolde de başarılı olduğumu söylediler.
PAZAR: BABACAN AMA ASABİBehzat Ç’de Harun’un babasıyım. Emekli, asabi, hafif deli biri. Evlatları için herşeyi yapıyor ama mükemmeli arıyor. Yaptıkları işleri beğenmiyor. Aslında babacan bir yanı da var; yıllarca belediye otobüsü şoförlüğü yapmış. Otobüs kullanmayı çok seviyor. Hatta bir bölümde belediye otobüsü kaçırıyor ama tam tipik bir Türk babası. Oğluyla kavga etse de kimse kızamıyor ona; “Babadır, ne yapsın” diyorlar. Oynarken oğluma nasıl davrandığımı düşünüyorum, garipsiyorum. Sonra babamı düşününce role daha rahat bürünüyorum.