Güncelleme Tarihi:
Allah için sevimli çocuk
Müjdeler olsun! Pop dünyası bir renkli simaya daha kavuştu. Ama ne renk. Neredeyse Rober'siz tolkşov yapılamıyor. Yok eğer kendisi katılmadıysa mutlaka birileri onun taklidini yapıp hatırlatıyor varlığını. Yani cümleten bağrımıza bastık. Gerçi kaseti öyle pek ahım şahım satmıyor ama olsun. Her yerde o var. Henüz 23 yaşında. Ama hani nasıl derler, genlerinde var şöhret olmak. Daha lisedeyken dans yarışmalarına girer, şansını yoklarmış. O hareketli ve kıvrak dansları da işte o zamanlardan kalma. Üzerine o enteresan kıyafetler de eklenince olmuş size bir pop yıldızı. Efemineliğini reddediyor ama makyaj yapmayı sevdiğini de ağzından kaçırıyor. ‘‘Sahneye çıkarken yapıyorum. Ama çok az. Biraz fondöten, biraz allık, gözlerimin altına kahverengi kalem, biraz da şeffaf rimel. Bir de dudaklarıma parlatıcı''. Eh, neredeyse bizim günlük makyajımızın iki katı! Ama Allah için sevimli çocuk. Canayakın ve zeki. Leb demeden leblebiyi anlıyor. Bizimle de uzun uzun ilgilendi. Neden televizyon programı yapmıyoruz diye merak etti. Neyse, sizi Rober Hatemo ile başbaşa bırakalım artık.
VÜCUDUM ESTETİK
Ben kadınsı tavırlarım olduğunu düşünmüyorum. Bu bir danstır, dans bir estetik işidir. Ben dansçıyım, dans ediyorum, vücudum estetik.
Gerçek adınız ne?
- Adım Rober soyadım Hatemo. İsterseniz nüfus kağıdımı göstereyim. Türküm ama Ermeni kökenliyim. Dedemin dedesine kadar bu topraklarda askerlik yapmışlar. Ben de burada askerlik yaptım.
Takma isim diyecekler diye korkmadınız mı?
- Ahmet, Mehmet diye çıksaydım, hemen foyam ortaya çıkardı. Yalancı damgası yiyecektim. Dürüst bir şekilde kendi ismimle çıktım. İnsanlar kabullendi, hayatımdan çok memnunum.
Albüm çıkmadan önce ne yapıyordunuz?
- Baba mesleğimi yapıyordum Kapalıçarşı'da, kuyumcu imalatçılığı. Ama gönlümde yatan kuyumcu olmak değildi. Hep bunun kararı içindeydim. Küçüklükten beri ütünün fişini mikrofon yapar şarkı söylermişim.
Klasik başlangıç...
- Di mi?. Niyeyse? Kızlar da saç fırçasını mikrofon yapar. Ama ütünün fişi daha inandırıcı.
Hep şarkı mı söylediniz?
- Dedem keman, akordiyon, tenor saksofon, kemençe, klavye hepsini çalardı. Hocalık da yaptı. Onunla 16 yaşımda Türk Sanat Müziği söylerdik otellerin restoranlarında. İki sene böyle çalıştık. Sonra dedem rahatsızlandı, parkinson hastalığına yakalandı. Sonra arkadaşlarımla bir grup kurduk, aynı zamanda kuyumculuğa da devam ediyordum. Sonra askere gittim. Adana, Osmaniye'de. Geldim, şan dersleri almaya başladım. Sonra bir şekilde menajerim Alpay Aydın'la tanıştım ve öylece başladım. Birbuçuk sene çalıştıktan sonra çıktım.
Benim tarzım etnik
Bu tarz dans etmeyi nasıl öğrendiniz?
- Hep dans ediyordum. Bir takım dans yarışmalarına girdim, derecelerim var. Tabii bu Esmerim klibinde tekno dans edemezdim.
O komik kostümleri siz mi çiziyorsunuz?
- Zaten kostümümü bir kere giyiyorum, klipte giyiyorum, normalde öyle dolaştığımı sanmayın. Ben çizmiyorum ama çizimlere yardım ediyorum. O da belirli bir konsept yakalamak için. Ben kırmızı giyecektim, ben kırmızı giyince dekorun da kırmızı olması gerekiyordu. Başka beyaz falan olsaydı çok çiğ dururdu. Hem yapılmamış bir şeydi kırmızı klip.
Michael Jackson'ın klibini izlediniz mi? Sizinkine çok benziyor.
- Onu anlayamıyorum çünkü Michael Jackson'ın klibinden önce çıktı benim klibim.
O zaman o sizden araklamış.
- Zaten Michael Jackson'ınki bordo, kırmızı değil, onun arka planı da kırmızı değil.
Sizin için yeni Serdar Ortaç vakası diyorlar.
- Ya yaptığım müziğin Serdar Ortaç'la bir alakası olduğunu düşünmüyorum ben. Oynak olmasındandır belki. Benim tarzım daha etnik, canlı sazlar var, her yöreden ezgiler var benim albümümde.
Yapmak istediğiniz müzik bu muydu?
- Böyle düşünmüyordum aslında. Buna yakın bir şey düşünüyordum. Tam batı yapmak istemiyordum çünkü sesim buna müsait değil, gırtlağım alaturka.
Eskiden ne dinlerdiniz?
- Türk Sanat Müziği ve hep yabancı pop, tekno filan dinlerdim. Tabii albüm çıktı çıkalı yabancı pop dinleyemiyorum.
Neden? Kulağınız bozulmasın diye mi?
- Hayır, olmuyor, bu müziği geliştirmek zorundayım. Evde yalnız kaldığımda çok sevdiğim birkaç albüm var onları dinliyorum, kendi yaptığım müziği dinliyorum. Kendimi bol bol eleştiriyorum, ikinci kasete nasıl hazırlanayım diye.
Biraz abarttım
Dans ederken filan kadınsı tavırlarınız var. Bizim toplum da biraz maçodur. Buna rağmen sizi nasıl sevebiliyorlar sizce?
- Bir kere ben kadınsı tavırlarım olduğunu düşünmüyorum. Bu bir danstır, dans bir estetik işidir. Ben dansçıyım, dans ediyorum, vücudum estetik. Belki toplumumuz buna hazır değildi, dans eden bir erkeğe. Gerçi vardı dans eden erkekler ama ben işi biraz abarttım galiba, aşırı dans ettim. Batı kültürü altında bir şey yapmadım sonuçta, Türk motifleri içeren bir şey yaptım. Tabii ki Türk motiflerinde de şöyle şöyle omuz atmak vardır. O biraz tuhaf geldi ilk başta ama kabullendiler doğal olarak. Çünkü bizim kültürümüz, bizim dansımız.
Biraz kaprisli biriymişsiniz galiba. Kırmızı araba bulamayınca ortalığı birbirine katmışsınız.
- Yaa iki seferdir aynı haber çıkıyor. Neden çıkıyor bilmiyorum. Bende bir araba vardı, sattım, üstüne biraz para koydum. Kendime gri bir Honda aldım. Orada bağırıp çağırmadım, kapris de yapmadım. Şimdi ikinci klibim çıktı, beyazlar içindeyim ya bu sefer de beyaz araba bulamayınca ortalığı birbirine kattı diye bir haber çıktı. Böyle bir şey yok. Ben, almadı, dedikleri arabayı aldım. Arabayı aldığım yere telefon açacağım. Onlar mı öyle bir şey söylediler acaba?
Arabayı kasetten kazandığınız paralarla mı aldınız?
- Kasetten hiç para kazanmadım. Kendi paramla, banka kredisiyle aldım.
Neden ilk kasetten hiç para kazanılamaz?
- Anlaşma öyle yapılıyor. 300, 500 bin satınca ancak sanatçıyı kurtarıyor. Benimki daha 140 bin sattı. İnsanlar benden şöyle bir 300 bekliyorlardı ama olmadı ne yapalım.
Yeni meşhur olmak nasıl bir şey? İnsanların bakışlarından rahatsız oluyor musunuz?
- İlk başta rahatsız oluyordum ama alıştım. İlk zamanlar meşhur olduğumu unutup olduğu gibi sokağa çıkıyordum. Yürüyerek her yere gidiyordum. Acayip kötü oluyor. 100 kişi, 200 kişi toplanıyorlar. Bağırıyorlar ‘‘esmer Rober, esmer Rober'' diye. Utanıyorsun tabii. Alıştım ama hoşuma gidiyor, bunu yendim. Çok fazla yürüyerek bir yerlere gitmiyorum artık çünkü sevenin olduğu kadar sevmeyenin de var.
Kızlar çok meraklı
Sevmeyenlerinizden bir zarar gördünüz mü?
- Bir iki kere önümü kestiler. Kendi mahallemde arabanın önünde toplandılar. Belki zorlarına gittim, normaldir yani bir şey demiyorum.
Dövmek için mi?
- Herhalde öyle bir niyetleri vardı ama avuçlarını yaladılar, bastılar gittiler.
Konuşurken ‘‘S''leriniz patlıyor. Bu tıslama şarkı söylemeye engel değil mi?
- Evet biraz ön dişlerimin kazma durumu var. Daha fenaydım da şimdi biraz düzeldi şan dersleri sayesinde. Dudak tembelliği deniyor. Ermenicede ‘‘ts'' diye bir harf var. Biraz onun da kalıntısı var. Alıştırmayla geçiyor ama. S özürlü diye yazdı birkaç gazeteci ama gelen mektuplarda kızlar ‘‘O S'leri söyleyememen öldürüyor bizi, çok seksi oluyorsun'' diyorlar.
Kızlar hemen mektup yazdı mı üç ay içinde?
- Evet kızlarımız çok meraklı. Onları aramamı istiyorlar, imza, fotoğraf, herşey istiyorlar. Dertlerini anlatanlar, beni eleştirenler oluyor. Hayranlarımdan telefonla da aradıklarım oldu. İnanamadılar benim aradığıma. Sana bir tıslıyım anlarsın kim olduğumu falan dermişim ha ha ha. Bana ilk mektup yazan hayranıma telefon etmiştim de.
Erkek hayranlarınız var mı?
- Var. Erkeklerden pek mektup gelmiyor da bir iki tane ben de senin gibi dans ediyorum, ben de şarkı söylüyorum falan diyenler, akıl almak isteyenler oldu. Sokakta, çalıştığım yerlerde geliyorlar öyle.
Geceleri sahneye çıkmak hoşunuza gidiyor mu?
- İnsanlarla birebir, canlı, yüzyüze olmak, orada şarkı söylemek hoşuma gidiyor. Bazen çok tatsız şeylerle karşılaşabiliyorsunuz. Gece işleri biraz sıkıntılı olabiliyor, içki içilen yer ya sonuçta. İçkiyi kaçıran insanlar sapıtabiliyor, kavga da çıkıyor, her şey de oluyor. Bunun için konserleri yeğliyorum.
Siz de playback mı yapacaksınız konserlerde?
- Playback yapılır mı hiç konserlerde, adamı taşlarlar. Ben televizyon programlarında bile canlı söylüyorum. Sabah programlarında daha bir saat olmuş kalkalı, ben canlı okuyorum. Sahnede ikibuçuk saat dans ediyorum ve şarkı söylüyorum. İnsanlar artık acaba bu bir şey mi kullanıyor diyorlar.
Bir şey mi kullanıyorsunuz?
- Yok canım günde bir tane Supradyn. Bana o iyi geliyor.
Sevgiliniz var mı?
- Yok. Gerçekten yok, olmayan şeye var mı diyeyim?
Neden yok?
- Böyle bir şeye vakit yok. Haftanın dört günü çalışıyorum. Ancak uyumaya fırsat bulabiliyorum. Askerden geldiğimden beri uzun süreli bir ilişkim olmadı.
Askerde zorlanmadınız mı?
- Hayır çok güzel bir askerlik yaptım. Yerinde ve zamanında gittim. Şimdiden sonra olsaydı çok zor olurdu.
Yakıştırmalar kötü
Bir enstrüman çalabiliyor musunuz?
- Biraz klavye çalabiliyorum ama ben hep söylemeye programladım kendimi. Okumanın bana bir artısı olmayacağını biliyordum küçüklüğümden beri. Para kazanmanın da tadını aldım.
Hakkınızda eleştiriler çıktığında üzülüyor musunuz?
- Beni tek etkileyen şey ailemi üzen haberler, onlar üzülünce ben de üzülüyorum. Çünkü onlar çok hassas insanlar.
Hangi haberlere hassasiyet gösteriyorlar?
- Dans eden erkek diyorlar, efemine yakıştırması yapıyorlar. Yani böyle şeyler.
Sizce efemine olmak utanılacak bir şey mi? Bir sürü erkekte var bu.
- Bence hoş değil bilmiyorum.
Yani erkek gibi mi olmak lazım illa?
- Erkek gibi olmak lazım değil. Yani böyle yakıştırmalar yapmak kötü. Şöyle bir gece kulübüne git, diskoya git, çoğu erkek dans ediyor yani. Ne bileyim çoğu erkek body, dar kot giyiyor, küpe takıyor. Ama göz önünde olan bir insana hemen efemine, acaba eşcinsel mi diye yazılıyor. Bu kötü bir şey.
Peki eşcinsel olmak ayıp mı?
- Benim için hiç bir şey fark etmez, yeter ki insan insan olsun. Sadece bilip bilmeden böyle şeyleri yakıştırmalarına sinir oluyorum. Sen gördün mü kardeşim? Nasıl yazabilirsin böyle bir şey?
Peki eşcinsel olsaydınız bunu açık açık söyler miydiniz
- Bilemiyorum, ne bileyim. Yani bilmem ki. Öyle bir şey yaşamadığım için ne bileyim, bilmiyorum. Sizce söylemek mi doğru?
Bir yerlerden başlamalı...
- Ben dantelli şeyler giyip, fular taktığım için böyle yakıştırmalar yapılıyor. Kimbilir açık açık söylense nasıl tepkiler alınacak. Ne olur bir insan çıkıp da itiraf etse?
Hülya Avşar da programında bu konuda çok üstünüze gelmişti...
- Kadıncağız haklı. O da yazıyı okumuş sordu bana. Orada bitti o mevzu sonra canciğer olduk. Şimdi nerede televizyona çıksam hemen arıyor beni. Çok seviyor beni. Ama çok çok güzel bir kadın.
Balık eti kadınlardan mı hoşlanıyorsunuz?
- Ben severim. Kadın dediğin balıketi olur. Ne o öyle kuru kuru? Eski sevgilim de balıketiydi.