Faruk BİLDİRİCİ
Oluşturulma Tarihi: Aralık 10, 2004 00:29
Süleyman’ı Rusya’da 20 ay sürecek bir maceraya sürükleyen olaylar, patronunun iflas etmesiyle başlamıştı. bir buçuk yıllık emeğinin karşılığını vermeden kaçan patronu, ‘Git orada kalan o iş makinesini al, paranı öyle alırsın’ deyince, ona yollara düşmekten başka çare kalmamıştı.
Süleyman, İstanbul’a 1978’de gelen bir Bulgaristan göçmeniydi. Ekonomist olmasına rağmen, iş bulamayınca bir süre değişik işlerde çalışmış, sonunda Rusya’da iş yapan firmalarda tercümanlığa başlamıştı. Rusçası mükemmeldi, üstelik bu ülkeyi yakından tanıyordu.
Son çalıştığı firma, Rusya’nın uzak bir köşesinde, Finlandiya sınırındaki Karelya bölgesinin Petrosavodsk kentinde müteahhitlik işi almıştı. Ancak işleri kötü giden patron maaş ödememiş, bir süre sonra da her şeyi yüzüstü bırakıp ortadan kaybolmuştu.
BORCUNA KARŞILIK İŞ MAKİNASINI GÖSTERDİ
Süleyman, 25 Ocak 1998’de İstanbul’a döndüğünde beş parasızdı. İlk işi, Rusya’dan kaçan patronunu aramak oldu. Telefonla ulaştığında da beklemediği bir pişkinlikle karşılaştı. Parasını vermediği gibi birde orada kalan iş makinesini getirmesini istiyordu ondan! Süleyman’ın önünde iki seçenek vardı. Ya ayda bin 500 dolardan bir buçuk yıllık alacağının üzerine sünger çekip unutacak, ya da iş makinesini almak karda kışta zorlu bir savaşa girişecekti.
Elbette ki, savaşmayı seçti. Ancak ne Petrosavodsk’a gidecek, ne de bürokratik bir mücadeleyi sürdürmesine yetecek mali imkanları vardı!
Bir firmayı Rusya’ya götürüp onlara rehberlik ederek para kazanmak geldi aklına. 1998 bahar ayları boyunca çalmadığı kapı, telefon etmediği şirket kalmadı neredeyse. Sonunda Kombassan Holding’le anlaştı. Şirketin iki yöneticisini bir hafta süreyle Moskova üzerinden Kuzey Batı Rusya’ya götürecek, karşılığında yüklü bir miktar para kazanacaktı.
Holdingin iki yöneticisiyle bir hafta boyunca dolaştılar. Fabrikalardaki incelemelerden memnun kalan Kombassan, İstanbul’a döner dönmez ödedi Süleyman’ın ücretini. Hem de fazlasıyla.
RUS MAFYASI DEVREYE GİRİNCE İŞLER KARIŞTI
Süleyman, 29 Kasım’da uçtu Petrosavodsk’a. İş makinesi, orada iş yapan Mahmut adlı bir Türk’ün şantiyesindeydi. Patronu, kaçarken makineyi ona bırakmıştı. Mahmut, ‘Yüklü bir alacağın var. Eğer gümrükle olan pürüzler giderilirse, sana bu meblağı vereyim’ dedi.
İş makinesi, Finlandiya’dan getirilmişti. Ancak ithal edilen mallara uygulanan vergiler çok yüksek olduğu için ‘geçici ithalat’ yapıldığından, Finlandiya’daki satıcı Alex, hala makinenin sahibi görünüyordu.
Süleyman, gümrük pürüzlerini çözmek üzere kollarını sıvadı ama işler giderek daha karmaşık bir hal alıyordu. Aralık ayında bir gün Rus mafyasından 10 kişilik bir grup, Mahmut’un şantiyesinin kapısına dayandı. Makineyi alıp götürmek için bir treyler bile getirmişlerdi. Yanlarında bir de gümrük görevlisi vardı. Ellerindeki sahte belgelerle ‘Bu iş makinesi bizim’ diyorlardı.
Bereket Mahmut, kolay pes etmedi. Yoksa Süleyman’ın alacağını tahsil etme hayalleri de güneş gören kar gibi eriyip gidecekti makineyle birlikte.
Mahmut’un çağırdığı polis, beklendiği gibi kimin doğru söylediğini araştırmaya girişti. Tabii Gümrük Müdürlüğü’ne başvurdular. Gümrük sevinmişti bu başvuruya. ‘Aaaa biz de o makineyi arıyorduk, yüklü miktarda vergi borcu birikti’ dediler. Vakit geçirmeden bir ‘haciz kararnamesi’ çıkarıp, iş makinesine el koydular.
Durumu Süleyman’a anlatan Mahmut, ‘Sülo geçmiş olsun’ dedi. Ev tutmasına bile yardım etmiş olan Mahmut, en az onun kadar üzgündü. Süleyman’ın yenildiğini düşünüyordu. Süleyman pes etmedi. İzleyeceği rotayı belirlemeye çalışırken zamanının çoğunu oradaki az sayıda Türk’ün uğrak yeri olan bir kafeteryada geçiriyordu. Müdavimlerin bir kısmı binbir zorlukla kurduğu fabrikayı, işyerini Rus mafyasına ya da gümrüğüne teslim etmek zorunda kalmış işadamlarıydı.
Dertlerini anlatanlara yardımcı olan Süleyman, hep ‘Mahkemeye gidin, hakkınızı arayın’ tavsiyesinde bulunuyordu. Tabii hiçbiri mahkemeye başvurmayı göze alamıyordu. Süleyman, onlar gibi korkup vazgeçmeyecekti. Kararını vermişti, Rus gümrüğüne kafa tutacaktı. Hem de Petrosavodsk’ın -20 derecelik soğuğunda yazlık ayakkabılarıyla gezen, parasız pulsuz bir Türk olmasına rağmen.
Alex’i bulup, vekaletini Finlandiya’dan göndermesini sağlamak hayli zaman aldı. Evrakları tamamlayarak mahkemeye başvurduğunda 20 günlük itiraz süresinin son günüydü. Rusya mahkemelerinde birini temsil etmek için illa avukat olmak gerekmiyor, sorunu olan kişi istediğini vekil tayin edebiliyordu. Süleyman, iş makinesinin yasal sahibi görünen Alex’i temsilen duruşmalara katılacaktı.
İlk duruşma, 21 Ocak 1999’da yapıldı. Bu arada Gümrük uzmanları da boş durmamış, haciz kararnamesine bir de 200 sayfalık bir araştırma raporu eklemişlerdi. Buna rağmen gümrük uzmanları konunun ayrıntılı incelenebilmesi için duruşmanın ertelenmesini istediler. Söylemeseler de asıl amaçları, Süleyman’ın Rusya’daki bir yabancı olarak uğraşmaktan bıkıp, ülkesine dönmesiydi.
Ondan sonra ortalama 40 günde bir duruşma yapıldı. Bu arada Süleyman, gümrükle ilgili yasaları hatmediyor, her gün biraz daha hakim oluyordu konuya.
HAKİMİ KIZDIRINCA DAVA ERTELENDİ
Üçüncü duruşmaya gelen Gümrük Hukuk Birimi Başkan Yardımcısı kendinden emin görünüyor, sürekli gülüyordu. Nitekim duruşma başlayınca anlaşıldı güleryüzünün nedeni. ‘Vekaletin noterden onaylanmış olması gerekirdi. Bu vekalet geçersiz, davanın düşmesi gerekir’ dedi. Yeni gelen kadın hakim de haklı buldu bu itirazı.
‘Rusya Medeni Kanununun 45. maddesine göre vekaletinin geçerli olduğunu’ savunan Süleyman’a da kızdı. ‘Rusya kanunlarını bana mı öğreteceksin?’ diye çıkıştı. Sonra da Alex’ten noter onaylı vekalet getirmesi için duruşmayı erteledi.
Vekaleti noterden onaylatmak için Finlandiya’ya gitmesi, belki de Rusya’ya geri dönememesi demekti Süleyman’ın. Bunu göze alamazdı. Günlerce sıkıntı içinde dört dönüp durdu. Ancak 13 Nisan’daki duruşmaya üç gün kala, zaman zaman iş için Rusya’da gelen Alex’in orada kullandığı bir cep telefonu olduğunu hatırladı. Ahıska Türkleri’nden Rusya vatandaşı olan Ahmet adlı bir arkadaşı vardı. Cumartesi gecesi geç vakit ona gidip, yardım istedi. ’Bak kardeşim, bana önce serbestçe her yeri arayabileceğim bir telefon bul. Sonra da araba ve şoför’ dedi. Ahmet, ev telefonunu gösterdi; ‘Buyur ara.’
KARLI YOLLARDA VEKALET YOLCULUĞU
Heyecanla numaraları çevirdi. Alex’in St.Petersburg’da olduğunu öğrendi. Ahmet’in bulduğu külüstür bir arabayla yola çıktıklarında pazar akşam saatleriydi. Önlerinde sabaha kadar aşmaları gereken 400 kilometrelik karlı buzlu bir yol vardı. Süleyman ve Ahmet, St.Petersburg’a vardığında gün ışımıştı. Verilen adrese gittiklerinde başından aşağı kaynar sular döküldü Süleyman’ın. Acil bir işi çıkan Alex, şehirden ayrılmıştı.
Yine Ahmet, şoktan çıkmasını sağladı. Orada da arkadaşları vardı, yardım edebilirlerdi. Vakit geçirmeden gittiler, Ahmet’in arkadaşlarına. Süleyman’ın İstanbul’dan geldiğini öğrenince şaşırdılar. Ermeniydiler. Çok iyi ağırlayıp, ikramda bulundular. Telefonlarını da Süleyman’ın emrine verdiler.
Süleyman, Alex’in telefonunu yarım saat çevirdikten sonra düşürebildi. Alex’in tercümanı çıktı karşısına. Bereket Finlandiya’ya dönmemişti Alex, 250 km uzaktaki bir sınır kentindeydi. Yine beklemesini rica edip, oraya doğru yola çıktılar.
Kar yağıyordu. Üstelik araba da teklemeye başlamıştı. Viborg’a vardıklarında saat 15.00 olmuştu. Alex yine yoktu. Tercüman, ‘Alex şehir dışında, gece dönecek’ deyince tepesi attı Süleyman’ın. ‘Onu bul, hemen gelsin’ diye bağırdı.
Sinirlenmesi etkisini göstermiş olacak ki, tercüman birkaç telefon çevirdikten sonra Alex’i buldu. İki saat kadar sonra Alex notere gelmişti bile.
Vekaletnameyi cebine koyarken derin bir nefes aldı Süleyman. Şimdi geriye bu vekaleti ertesi gün sabah yapılacak duruşmaya kadar Petrosavodsk’a ulaştırmak kalıyordu.
550 kilometre yol vardı sabaha kadar aşmaları gereken. Acele edince aksilikler de birbirini izliyordu. Araba ikide bir stop ediyor, yeniden hareket ettiğinde de ancak 50-60 kilometre sürat yapabiliyordu. Vakit geceyarısına yaklaşırken Süleyman’ın gözleri kapanmıştı. Bir süre sonra Ahmet uyandırdı onu; ‘Sülo, bir ara uyuklamışım, uyandığımda bir kamyon üzerimize geliyordu, son anda sağa çektim ve kurtulduk’ dedi. O andan itibaren Süleyman bir an bile gözlerini kırpmadı; Ahmet’i uyanık tutmak için sabaha kadar konuşup durdu. Sabah saat 07.00 sıralarında Petrosavodsk’a girdiler.
Süleyman, duruşma başladığında gururla vekaleti kadın hakimin önüne bıraktı. Vekalete bakan hakim şaşırdı. ‘Dün mü aldın bu vekaleti?’ dedi. Vekaleti alamayacağını uman Gümrük temsilcisi de yıkılmıştı.
DAVAYI KAZANDI AMA MAKİNA SATILMIŞTI
Bunca çabasına, önüne çıkarılan her engeli aşmasına rağmen mahkeme, Süleyman’ın aleyhine karar verdi. ‘Gümrük Müdürlüğü’nün çıkardığı haciz kararnamesi yerinde’ dediler.
Yine geri adım atmadı Süleyman. 10 günlük itiraz süresinin aşılması için sergilenen tüm bürokratik oyunlara rağmen Yargıtay’da temyiz etti davayı. Yargıtay’daki duruşmalar başlamadan önce Rus hukukçularla görüşerek yardım aldı. Hatta sonraki dört duruşmaya bir Rus avukatla birlikte girdi.
Bu arada İstanbul’daki oğlunun sünnet düğününe bile gidemedi Süleyman. Hem bir daha vize alamama korkusundan hem de parasızlıktan.
Yargıtay’daki duruşmalar basına da yansıdı. Bir Türk’ün Rus gümrüğüne hukuk zemininde kafa tutması onlara da ilginç gelmişti. Dava popüler bir haline gelince adaletin pusulası şaşırmadı. Yargıtay’dan karar, Süleyman’ın lehine çıktı.
O kazandığına sevinirken, Gümrük görevlileri son oyunu sahneye koymakla meşgüldü. Makinayı almak üzere gittiğinde, ‘Maalesef! Makineyi sattık’ dediler. Oysa mahkemeye satılmayacağı konusunda yazılı garanti vermişlerdi!
Daha garibi, satış bedelini verebileceklerini söylüyorlardı ama makineyi gerçek değerinin yüzde 15’ine, yani yok pahasına satmışlardı!
Artık Rus mahkemelerine alışmıştı Süleyman. Bir kez de bedel tespiti için gitti mahkemeye. Gümrüğün düzenlediği sahte belgeleri ortaya çıkardı ve önemli bir ayrıntıyı yakaladı. ‘Piyasa değeri’ dedikleri rakamla, vergiye esas alınan rakam aynı değildi. Makinenin gerçek değerinin vergiye esas alınan miktar olduğunu savundu Süleyman.
Sonunda kazandı da. 20 aylık mücadele sonunda makinenin 44 bin 800 dolarlık bedelini tahsil etti. İstanbul’a döndüğünde macerasını anlatmaya söze hep aynı cümleyle başlıyordu; ‘Arkadaş, Rusya bir hukuk devletiymiş.’
OKURA PUSULA
Hakimlerde işinden oldu
1961 doğumlu olan ‘Süleyman’, halen İstanbul’da ve yine Rusya ile iş yapan bir firmada çalışıyor. O nedenle de gerçek isminin yazılmasını istemedi. Ancak olayın geçtiği kentlerin isimlerini değiştirmeden yazdım.
Süleyman, Petrosavodsk’tayken bir gazete haberine çok sevindi. Aleyhine karar veren hakimler, bir defaya mahsus olmak üzere gümrüksüz araç ithal izni tanınan Çernobil mağdurlarından gümrük alınmasına yol açtıkları için görevden alınmışlardı. Adalet yerini bulmuştu.
SONRAKİ ÖYKÜ
GÜLDEN KİTAP AYRAÇLARI
Yaşam öykünüzü bekliyoruz
Fax: (312) 428 53 18
e-mail: fbildirici@ hurriyet.com.tr
Mektup adresi: Anlatsam Roman Olur
Hürriyet Bürosu Cinnah Cad.No 8 K.Dere/Ankara
Web sayfası: www.hurriyet.com.tr/anlatsam