Hakan GENCE
Oluşturulma Tarihi: Şubat 12, 2011 00:00
Derviş Zaim’in 11 Mart’ta vizyona girecek olan ‘Gölgeler ve Suretler’ filmi ‘Cenneti Beklerken’ ve ‘Nokta’ üçlemesinin son halkası. Filmin en büyük iddiası 1963’te Kıbrıs’ta yaşanan sorunları gösteren ilk film olması ve Kıbrıslı Rum oyuncuların da rol alması. Oyuncularını şövalye diye tanımlayan Zaim, bu film için Lefkoşa’yı ikiye bölen ölü bölgede gala yapmayı planlıyor
Bu filmin diğer iki filmle bağı nedir?
- İlk iki filmde bu coğrafyanın kültürel yapılarını ele aldım. İlk filmde minyatür, sonra hat sanatı, bu son filmde de gölge oyunu temamız oldu. Ama bunu eski tarz bir gölge oyunu olarak düşünmeyin. Günümüz seyircisini de etkileyecek bir gölge oyunundan bahsediyorum.
Kıbrıs’ın 60’larını konu alan bir filmde gölge oyununu nasıl kullandınız?
- Ortadoğu coğrafyasında gölge oyunu zaten kullanılıyor. Filmin önemli yanlarından biri yeni ve bakir bir alanı Türk sinemasına sunması. Çünkü 1963’te Kıbrıs’ta neler olduğuyla ilgili henüz herhangi bir film yapılmadı.
Neden yapılmadı?
- Bugüne kadar çok Kıbrıs filmi yapıldı ama birçoğu kumarhanelerde geçiyor. Neden bu konuların çekilmediğine gelirsek; Rumlar 1960’lı yılların bir altın çağ olduğunu varsayıyor. Adadaki ilişkilerin bir sorun teşkil etmediğini ileri sürüyor. Dolayısıyla Rumlar tarafından çekilen 1960’lı yıllara dair filmlerde bu tip olaylar resmedilmiyor. Öte yandan bizim sinemamızda Kıbrıs’ın o dönemine yönelik ‘Sezercik Küçük Mücahit’ tarzı filmler var. ‘Gölgeler ve Suretler’ birtakım olayları kurmacayla stilize ederek insanların geçmişine bakmalarını sağlayacak. Bu filmden sonra hayat hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak.
Bu dönemi anlatmanın sizin için önemi ne?
- Eğer geçmişinizle yüzleşmezseniz, geleceği kuramazsınız. Bu film böyle bir hesaplaşma için önemli. Ayrıca yarım asrı aşkın süredir hepimiz uğraştıran bir sorun Kıbrıs. Ve Türk seyircisi için bulmacanın bazı parçaları eksik. Bu filmle parçalar tamamlanacak.
Çekmek için neden bu kadar beklediniz?
- 2003 öncesi çekemezdim. Çünkü sonrasında sınırlar açıldı. İnsanlar Kuzey’e geçebildi ve bu filmde ilk kez Kıbrıslı Rum oyuncular oynadı. Bence oyuncuların Kuzey’e geçip filmde rol almaları bir devrim.
Neden bir devrim olacak kadar önemli bu?
- Çünkü resmi görüşün pek de tasvip etmediği bir şeyi yaparak kariyerlerini riske attılar. Bence bu oyuncular birer şövalye.
SANAT KAHVE GİBİ DEĞİL ETKİSİNİ HEMEN GÖSTERMEZ
Film Kıbrıs’ta gösterilecek mi?- Niyetim var. Örneğin sınırdaki ara bölgede gala yapmayı düşünüyorum. Lefkoşa’yı ikiye bölen bir sınır var. Sınırın içindeki barikat, ara ve ölü bir bölge. Kıbrıslı Rumlar ve Türklerin beraber izleyecekleri bir gala yapmak hedefim.
Bu durum risk taşımıyor mu?- Bir şeyi bozmak isteyen adam rahatlıkla bozar. Risk olabilir ama bu bizi engellememeli.
Peki siyaset birçok şeyi değiştiremezken bu film nasıl değiştirecek?- Sanat çabuk kahve ya da çorba gibi değildir, etkisini hemen göstermez. Bu büyük bir yolculuktaki küçük bir damla.
O zaman rahatsız edeceksiniz?
- Zaten bir mesele üstüne herkesi memnun eden bir film yapan adam sahtekardır.
Atilla Dorsay’ın ‘Sıradan beylik Kıbrıs filmlerinden biri’ yorumuna ne diyeceksiniz?- Bir şey demek istemem. Aksini iddia eden yüzlerce örnek var. Yaptığım işin ne olduğunu bilecek deneyime de sahip olduğumu düşünüyorum.
Gişe beklentiniz var mı?- Bu röportaj yayınlandıktan sonra bence salon kapıları zorlanır (Gülüyor).
OLAYLARIN İNSANİ BOYUTU“1958’de Türkler ve Rumlar arasında ilk çatışma kıvılcımları başladı. 1964’te ilk büyük bölünme gerçekleşti ve 1974’te ada ikiye bölündü. 1963’te acı çeken taraf Kıbrıslı Türklerdi. Göçler ve kayıplar Türkiye’de özellikle genç kesim tarafından pek bilinmedi. Bu filmde yaşananların insani boyutunu görüyorsunuz. Bir küçük kız var. 1963’te köyleri Rum polis ve milislerce basılıyor. Baba-kız yan köye gidiyor ve ayrı düşüyorlar. Kız babasına kavuşmaya çalışıyor. Onun gözünden büyüme ve olgunlaşma anlatılıyor.
BUĞRA GÜLSOYYoldaki kedi rolünü bile kabul ederdim
Kıbrıs’ta mimarlık okurken özel bir tiyatroya da başladım. Tam Ankara’ya dönüp mimarlık yapacağım sırada Devlet Tiyatroları’ndan Mehmet Ulubatlı’dan teklif aldım. Ardından ‘Unutulmaz’ dizisi ve ‘Güneşi Gördüm’ filmi geldi. Şimdi ‘Fatmagül’ün Suçu Ne’ dizisinde oynuyorum. Derviş Zaim sinemasını hep takip ediyordum. Derviş Bey yoldan geçen kedi rolü bile teklif etse, kabul ederdim. Bu yüzden senaryoyu bile okumadan hemen ‘evet’ dedim. Filmde Rumlarla Türklerin yaşadığı bir köyde yaşayan Kıbrıslı Türk genci Ahmet’i canlandırıyorum. Köyün kahvesinde çalışıyor. Babası yerine koyduğu Veli karakterinin boyunduruğundan kurtulmak istiyor. Bir yandan da aşık olduğu kıza kendini ispatlamak istiyor. Filmde insanların birbirlerine düşman olmasını izliyorsunuz. Yani evrensel bir insan hikayesi...
SETTAR TANRIÖĞEN
Film sayesinde enginar seçmeyi öğrendimCevdet kendi halinde bir Kıbrıs Türk köylüsü. Kimseye zararı dokunmayan bir adamcağız. Filmdeki en masum karakterlerden. Role hazırlanmak için kilo vermem gerekiyordu. Çünkü karakterin yıllar öncesine dönülüyor. Bu yüzden bol bol enginar yedim. Bu sayede enginar seçmeyi de öğrendim. Tarih, yüzleşme diyoruz ama bu film izleyene keyif verecek ve mutlu edecek.