Güncelleme Tarihi:
Neler de yapmamıştık gelişi için. Süslerin bini bin para. Evimizi, iş yerimizi süslemiş, yetmedi kendimiz bulup buluşturmuş, takıp takıştırmıştık. 2004’ü, 2003’ten çok daha fazla güzel yapmak uğruna, bir anlamda yapmadığımızı bırakmamıştık.
Ama bütün bu hazırlıklar, süslenmeler, püslenmeler yılbaşına has olmasın, bütün yılı süslü püslü yaşayalım demiştim, geçen hafta. Ve kişisel imajımıza, kılık ve kıyafetimize değinmiştim.
2JJ4. Nasıl? Şu ana kadar gördüğünüz tarihlerden biraz daha farklı ve güzel görünüyor değil mi? Na’ptım? Sadece gülen 2 yüz ekledim. Boş boş bakan sıfırlar yerini ilk kez 1972 yılında Franklin Loufrani tarafından kullanılan smiley’lere bıraktı. Hepsi bu. Ama ne kadar da hoş görünüyor, 2JJ4 değil mi?
Şimdi biraz işin içine girelim isterseniz. İşin özüne doğru bir yolculuk yapalım. Özünüze. Sahi ne var özünüzde? Bütün damarlarınızda akan kan ve bütün ciğerinize doluşan hava, sadece ve sadece ruhunuzu biraz daha uzun süre bedende tutmak için. Çünkü bedeni yaşatamadığınızda, ruh o bedeni terk ediyor. Ölüyorsunuz, yani.
Tıpkı bunun gibi, kılık kıyafetiniz de, kiÅŸiliÄŸinizi biraz daha canlı tutmak için. Özünüzü, özünüze olan güveninizi, özgüveninizi yaÅŸatmak için. Öz saygınızı ve baÅŸkalarının size olan saygısını arttırmak için. Siz o pejmurde kıyafetinizle istediÄŸiniz kadar feylesofça konuÅŸun durun. Kürsüdeki şık insanın, köşe başındakiÂhırpaniden daha fazla ilgi uyandıracağı kesindir. Bedeni yaÅŸatamayınca, ruhunuz sizi terkediyor. Ä°majı yaÅŸatamayınca da, kiÅŸiliÄŸiniz.
Yaşam bir imaj yönetimidir. İmajlarını etkin bir şekilde yönetebilenler, itibarlarını kazanırlar ve kazandıkları itibarlarını yönetenler de yaşamlarını.
Peki nasıl yapacağız bunu?
En önemli yaşam belirtisi olan konuşmalarımızla. Konuş ki seni görebileyim demiş Sokrates. Mağaza vitrinlerini süsleyen mankenlerde bir canlılık emaresi görebiliyor musunuz? Kılık kıyafet muhteşem! Peki ya kişilik??? Yani kılık kıyafet, imajın ilk adımı. Ya da dışsal imaj. Ama konuşma ruhun aynası. Ruhun yansıması.
Hiç unutmam. Pretty Woman filminde, o hoş pembe-siyah kıyafetiyle rolüne uygun harika bir imajı temsil eden Julia Roberts. Ve başroldeki diğer oyuncu Richard Gere. Fonda muhteşem bir müzik. Harikulade bir atmosfer. Usulca Edward Lewis’e (Richard Gere) yaklaşan Vivian Ward’ın (Julia Roberts) dudaklarından, o muhteşem anı berbat eden bir kelime çıkıyor; -‘Yahşisen’? Şaka değil. Filmi bir Azeri kanalında da izlemiştim. Bu yazdıklarım oradan bir kısa anı. Gülmekten bir hal olmuştum. En olmadık yerlerde, en umulmaz sözler çıktığında, ağızlardan. İmaj da, ruh da mahvoluyor. Ve filmin bütün romantizmini mahvedip, gidiyor. Belki Azerilere göre güzeldir. Ne belkisi? Elbette güzeldir. Peki ama ya bize göre?
Kılık kıyafete, ortam ve mekana uygun konuşmalar diyince ilk bu örnek geldi aklıma. Siz güzel Vivian’dan hoş bir ‘nasılsınız’ kelamı beklerken… Olanlar oluyor ve o genç güzel kızdan çıkmasını asla tahmin edemeyeceğiniz tenor, bariton ve hatta bas bir ses çıkıyor, ince bir kloratür soprano sesin yerine. Ve siz mahvoluyorsunuz; Yahşisen??? Ne yahşisi ya? Yahşilik mi bıraktın be kızım adamda?
Aslında dış görünüş sadece sizin dışınızdakiler için deÄŸil. Kendiniz yerine baÅŸkaları için giyindiyseniz daha giyinmeden soyundunuz demektir Asıl içinizdeki Siz için giyinmelisiniz.ÂÇünkü asıl hürmete layık olan, sizi görenler deÄŸil bizatihi sizsiniz. Kendinizi bir tarafa bırakarak, baÅŸkalarının göz zevkini hoÅŸ tutma, pek de hoÅŸ bir sevda olmasa gerek.
Sevgili Julia Roberts’in örneğinden yola çıkarak, konuşmanın bir beden, kıyafet ve ruh uyumu olduğunu söyleyebiliriz. İçinizdeki ruhun, karşınızdaki ruhlara sunumu. Yani ruhunuzun elçisidir, konuşma. Bir anlığına kendinizi muhteşem bir imparator olarak düşünün. Sevdiğiniz prensesi, kral babasından istemek için, saraydan kız istemeye kimi elçi olarak seçer ve kimi gönderirdiniz. Bir düşünün. Bir anlığına hiç başka bir şey düşünmeyin ve nasıl bir elçiyi seçeceğinizi düşünün.
Bilgisi, görgüsü, duygusu, pembe incili kaftanı…Hepsi tamam. Peki ya konuşması? O muhteşem imajına yakışmayan bir çift münasebetsiz lakırdısı ile, bir çuval inciri berbat etmesinden korktuğunuz birisini yollamanız mümkün mü?
Ağzını açınca, dudaklarından bal dökülen, bir konuşması ile gönüllerde tatlı bir esinti oluşturan, her söylediği muarızlarında kabul gören birisini yollardınız, değil mi?
Öyleyse, gelin can dostlarım 2JJ4’ü en güzel konuştuğumuz bir yıl yapalım. Şu ana kadar ömrümüzün en güzel konuşulan yılı olsun, 2JJ4. Öyle bir konuşalım ki, karşımızdakiler asla karşımızda olmasın. Yanımıza sokulsun, usulcacık. Öyle bir konuşalım ki, bir insan sesi olduğuna inansın tüm duyanlar. Artık no’lur kükremeyelim. İnsanla insan dışı varlıkların sesleri, bariz bir şekilde ayırd edilebilsin 2JJ4’de.
Ya sorunlar? Elbette olacak. Sorunsuzluk, sonumuzdur. Onlar gelişmemizin dinamiğidir. Ama ağlamayı, zırlamayı, kükremeyi, havlamayı bırakamaz mıyız, dostlar?
Konuşunca insan gibi konuşamaz mıyız?
Ve insanca anlaşamaz mıyız?
Ne dersiniz? Önce kılık kıyafetimizle süslediğimiz muhteşem bir imaj ve sonrasında da, yeryüzünün en etkileyici tınısı olan konuşmalarımızı düzeltince, kocca bir yılımız da düzelir mi dersiniz kendiliğinden?
Denemesi bedava. Bugünden tezi yok. Kalıbınızın sesine sahip olun. Güzel Vivian’ın Yahşiliğini bırakın artık. Olmaz mı canlarım?
Gelecek hafta ses koçluğu konusuna biraz değinip, konuşmanın fonetik, diksiyon ve  artikülasyon gibi teknik hususlarına değinip, sağlıklı bir konuşmanın ve harika bir iletişimin unsurlarını açıklayacağım. Ondan sonra mı? Ondan sonra siz ne yapacağınızı bilirsiniz.