Röportaj: Mevlüt TEZEL
Oluşturulma Tarihi: Kasım 22, 2005 00:00
Hırsız-Polis dizisinde idealist polis Çınar’ı canlandıran Timuçin Esen, sert görünmesine rağmen Amerika’da doğum günü partilerinde palyaço olarak çalışmış bir isim. Kısa ve öz açıklamalarıyla dikkat çeken yakışıklı oyuncu, ‘Kendimi röportaj vermeye değer görmüyorum’ diyor.
- Gülmeyen, sert erkek tiplemesinin üzerinize yapışmasından korkuyor musunuz?
Böyle bir kaygım yok. Sadece Gönül Yarası filmi, Gurbet Kadını ve Hırsız-Polis dizisinde oynadım. Yani çok fazla projede yer almadığım için sert erkek tiplemesi üzerime yapışır ya da yapışmaz türünden yargıda bulunmak için henüz çok erken.
- Uğur Yücel, Radikal’den Nur Çintay’a verdiği röportajda sizin için ‘O da kendine sorun yaratanlardan. Bizlerden...’ dedi. Nedir bu kendine sorun yaratma durumu?
Bu tanımlamayı Uğur ağabey yaptı. Bu soruyu onun yanıtlaması daha uygun olur.
- Hayatla kavgası olmaktan mı bahsediyor acaba?
Herkesin hayatla bir kavgası vardır.
- Ama bu tanımlamada özne sizsiniz.
Tabii ki, hayatla ilgili çözemediğimiz dertlerimiz, cevaplarını bulamadığımız sorular var. Uğur ağabey bunları kastetmiş de olabilir. Tabii bu da her zaman dertli dertli oturuyoruz anlamına gelmesin.
- Galiba bu soruya net bir yanıt alamayacağım. Müzikle aranızın çok iyi olduğu konuşuluyor. Müzik çalışmalarınız devam ediyor mu?
Müzikten vazgeçme gibi bir durum söz konusu değil. Oyunculuk ve yönetmenlik eğitimi alırken de müzikle uğraşıyordum. Bu ara oyunculuk daha ön plana çıktı. Müzik her zaman hayatımın bir parçası olarak kalacak.
- Besteleriniz var mı? Albüm yapmayı düşünüyor musunuz?
Evet, kıyıda köşede kalmış bir sürü bestem ve kayıtlarım var. Albüm yapar mıyım, doğrusu hiç bilmiyorum. Bunu zaman gösterir.
- Artık talk-show programlarında sizden şarkı da isterler. Gerçi hiç öyle şarkı söyleyecek gibi de gözükmüyorsunuz.
Evet, söylemem.
- Niye böyle kısa yanıtlar veriyorsunuz?
Bilmiyorum. Kendiliğinden gelişen bir durum. Röportajlarda sorulara kesin cevaplar ve yargılar isteniyor. Bense hayatımı kesin cevaplar ve yargılar üzerine kurmuyorum. Sorular bazen cevapsız da kalabilir. Açıkçası kendimi röportaj vermeye değer görmüyorum.
BİR İNSANI TANIMAK BU KADAR KOLAY OLMAMALI
- Amerika’da niye varolma savaşı vermediniz?
Amerika’ya gitme sebebim eğitim olduğu için sanatçı olarak orada kalmalıyım gibi bir derdim olmadı. Orada yapmam gerekeni yaptım. Yönetmenlik eğitimimi tamamladım. Orta metrajlı filmimi çektim. Kısa filmlerim oldu. Oyunculuk deneyimi yaşadım. Ve içimde bir şeyleri değiştirme hissi uyanınca da Türkiye’ye döndüm. Ama bu da Türkiye’de ebediyen kalacağım anlamına gelmesin. Eğer Amerika’da bir şey yapmak istersem tekrar dönebilirim.
- Oyunculuk adına izlediğiniz özel teknikler var mı?
Uyguladığım teknikler var ama bunlar kendi özel geliştirdiğim yöntemler değil. Bir rol ne gerektiriyorsa onun incelemesini yapıyorum. Zaten oyunculuk adına ahkam kesecek yetkinlikte görmüyorum kendimi.
- Peki yönetmenlik...
Şu anda hayatımın merkezinde oyunculuk var. Çok fazla zorlamıyorum hayatı.
- Yani bir yerlere gelmek için inat yapan birisi değilsiniz. Öyleyse siz mutlusunuz. Lisedeki mantık önermeleri gibi oldu. İdare edin.
Bu da zor bir soru. İnsanoğlu varolduğu sürece mutluluğun tarifini yapmaya çalışıyor. Hayatımızda her zaman ‘Keşke şunu yapsaydım’ dediklerimiz olacak. Mutlu muyum? Çok mutlu değilim herhalde. Mutlu olmak ne demek? Onu da bilmiyorum. Hayatta mutluluk da var, trajedi de. Kendi adıma hayatı kasmadan yaşamaya çalışıyorum diyebilirim.
- Dergilere kapak olmak, her gittiğiniz yerde ilgi odağı olmak... Bunlar her ölümlüyü mutlu eder.
Hayat bence bu kadar basit değil.
- Yanıtlarınızda genelde ‘hiçlik’ duygusu gizli gibi.
Hiçbir zaman okuduklarımdan yola çıkarak ‘Hayatım böyle olsun. Bu çok güzel bir felsefe, ben bunu takip edeyim’ demedim. İlgimi çeken, beni heyecanlandıran felsefeler tabii ki oldu. Sonuç olarak hayatı sorgulayan bir yapıya sahibim. Hálá bir sürü şeyi sorguluyorum.
- Ben bu değilim dediğiniz anlar çok mu?
Örneğin şu anda sizinle konuşan birisiyim. Şimdi bunu metne dökeceksiniz ve bu metinden bir ben çıkacak. Peki bu konuşmalar beni ne kadar özetleyebilir? Bir insanı tanımak bence bu kadar kolay olmamalı.
Kendine zarar verecek kadar doğal
Onu önce Gurbet Kadını’nda Hakkı Ağa karakterinde izledik. Amerika’da yedi sene kalmış bir insan nasıl bu kadar akıcı doğu aksanıyla konuşur derken, o ‘Gönül Yarası’ filminde büyük usta Yavuz Turgul’un dantel gibi işlediği tiratlardan oluşan muhteşem ara pasını çok iyi değerlendirdi.
Dünya ile Nazım Öğretmeni yan yana gördüğü Otogar sahnesindeki vücut dili, mimikleri, aslında oyunculuk kumaşının ne kadar sağlam olduğunu özetliyordu. Bu görkemli performansı Antalya’da En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülüyle onurlandırılan Timuçin Esen, şu sıralar başarılı performansını ‘Hırsız-Polis’ dizisinde devam ettiriyor. Röportajdan önce arkadaşlarım ‘Hiç konuşmaz. Ağzından kerpetenle laf alırsın’ demişlerdi. Haklı çıktılar.
Timuçin Esen kendini anlatmayı ciddi anlamda sevmeyen bir insan. ‘Kendimi röportaj vermeye değer görmüyorum’ ilk bakışta ultra efendi bir açıklama gözükebilir. Belki de Esen, popüler dünyanın kurallarını hiçe sayan, kendine zarar verecek derecede doğal bir insan.
Amerika’da palyaçoluk yaptım
- Amerika’da çocuk bakıcılığı yapmanız ilginç.
Okurken paraya ihtiyacım vardı. Rastlantı sonucu çocuk bakıcılığına başladım. Zor bir işti. Ama çocuklara bakarken de ‘Aman bu nedir’ de demedim. Hissederek, severek yaptım. Doğum günü partilerinde palyaço olarak da çalıştım. Hoşuma gitti, beni rahatlattı.
- Dizinin geçen hafta yayınlanan bölümünde, Çınar aldatıldığını öğrenince eşinin kafasına silah dayadı. Ama sonra ‘Demek ki, seni öldürecek kadar sevmemişim’ dedi. İnanıyor musunuz bu repliğe?
Aşktan bahsediyoruz. Aşkta öldürebilecek kadar sevmek gibi bir kriter mutlaka vardır. Ama bunu yaratacak bir şeyler olmalı. Böyle bir trajediyle karşılaşmadan ‘Ben şunu yaparım’ diyemezsin.
VAZGEÇEMEYECEĞİM ŞEY YOK
- Gönül Yarası’ndan sonra bazıları Gurbet Kadını’nı size yakıştıramadı. Gurbet Kadını içinize sinen bir çalışma oldu mu?
Tabii ki!Gurbet Kadını çok başarılı bir diziydi. Ayrıca bu dizi benim ilk işimdi. Fatma Girik gibi usta bir oyuncuyla aynı sahneyi paylaşmak, Türker İnanoğlu gibi önemli bir yapımcının dizisinde oynamak benim için büyük tecrübeydi. Karakter de çok iyi yazılmıştı.
- Peki işin dışında hayatınızı neyle dolduruyorsunuz? Vazgeçemedikleriniz neler?
Hayatımda vazgeçemem diyebileceğim çok ekstrem şeyler yok. İşimin olmadığı bir zamanda müzik dinliyor, gitar çalıyor, kitap okuyor ya da fotoğraf çekiyor olabilirim.
- En son ne zaman ağladınız?
Geçen gece ağladım. Halam bir şey anlattı ve ağladım. Ama hüngür hüngür bir ağlama olayı değildi.
- Özlem Düvencioğlu ile iyi bir ikili oluşturdunuz. Özlem’in oyunculuğu hakkında ne düşünüyorsunuz
Bırakın başkasını kendi oyunculuğumu bile değerlendirecek hakkı görmüyorum kendimde. Ama ekranda gördüğüm ikiliyi beğeniyorum. Karşılıklı oynarken Özlem’in bana çok faydası oluyor.