Güncelleme Tarihi:
15 Nisan’da başlayan ve sadece 45 gün sahnelenmesi beklenen oyun birkaç kez uzatıldı ve 16 Temmuz’a kadar oynanmasına karar verildi. Oyunu yazan Avusturyalı yazar Stefan Zweig, yönetmen Christophe Lidon ve sahnede ilk beliren oyuncu Frederic Andrau. Oysa ‘Lettre D’Une Inconnue’de Parislilerin kendisini görmek için biletlerini kapıştıkları oyunun başrol oyuncusu Sarah Biasini’den başkası değil...
50, 60 ve 70’li yıllarda sinema sanatıyla ilgilenen çoğu insan için Avrupa sinemasının vazgeçilmez oyuncusu Romy Schneider’dı... İki kez Cesar ödülü kazanan başarılı Alman oyuncu 1982 yılında hayata gözlerini kapadığı zaman sadece 43 yaşındaydı... Schneider’ın sinema dünyasındaki başarısı o kadar büyüktü ki, oyuncunun kızı Sarah Biasini yıllar boyunca çok istese de oyunculuk mesleğine adım atma riskini göze alamadı. Biasini en sonunda annesinin gölgesinden çıkıp bu mesleği yapmaya karar verdiği zaman 24 yaşındaydı.
Tutkulu ve yetenekli bir oyuncu olan Sarah, 2009 yılında ‘L’Antichambre’la Fransız tiyatrosunun en önemli ödülü, Molieres’e aday oldu. Sarah Biasini’nin mesleğinde zirveye çıkması ise bu yıl ‘Lettre D’Une Inconnue’ oyunuyla gerçekleşti.
Mathurins Tiyatrosu’nun küçük salonunda ışıkların sönmesiyle genç bir adam siyah dekorun kullanıldığı sahnede beliriyor. Tanınmış bir romancı olduğunu anladığımız adam kendisine gelen mektupları karıştırırken eskiden tanımış olup artık unuttuğu bir kadının mektubunu buluyor. Mektubun sayfalarını okudukça şaşıran genç adam mektubu yazan kişinin daha 13 yaşından itibaren kendisini gözetlediğini, kendisine umutsuz ve derin bir aşkla bağlandığını, farklı zamanlarda görüştüklerini ve samimiyetlerinin meyvesi olan çocuktan ise kendisine hiç bahsetmediğini öğreniyor.
NARİN VE GÜÇLÜ
Sahnedeki aktörün canlandırdığı maymun iştahlı, hafif, zevk düşkünü adamın okumaya başladığı zaman gururunu okşayan, daha sonra şaşırtan, sinirlendiren mektupta genç kadın büyük fedakarlıklarla yetiştirdiği çocuklarını kaybettiklerini söylediği zaman adam adeta yıkılıyor.
Mathurins Tiyatrosu’nun simsiyah tiyatro sahnesi 10 adet ampülle aydınlatılıyor ve aşık kadın rolünde Sarah Biasini oyunun başında yaklaşık 10-15 dakika boyunca sahneye çıkmıyor. Sanatseverlerin içten gülümsemesi ve annesi Romy Schneider’ı andıran derin deniz mavisi gözleriyle tanıdıkları Sarah sahnenin hemen yanı başındaki siyah duvara yaslanıp etkili sesiyle konuÅŸmaya baÅŸladığı zaman sadece ensesini ve sarı saçlarını görüyoruz.Â
Rahatlıkla aşırılığa kaçabilecekken rolünü zekice, hakkını vererek oynayan Sarah, bütün hayatını, varlığını hafif bir adama adayan bir kadının acı dolu hayatını anlatan oyunda narin olduğu kadar kuvvetli de. Stefan Zweig’ın olağanüstü bir hassasiyetle kaleme aldığı eser yıllar sonra Sarah Biasini’nin kuvvetli yorumuyla izleyicileri duygulandırıyor...
İki büyük yönetmen
Edouard Manet 1832-1883 yıllarında yaşamış ve gerçekçilik akımıyla izlenimcilik akımını temsil etmiş bir Fransız ressam. 19. yüzyılda modern hayatı anlatan ilk ressamlardan Manet için Paris’te Musee d’Orsay’de bu bahar ‘Manet: inventeur du Moderne’ isimli kapsamlı bir sergi açıldı. Grand Palais’de kış aylarında sunulan Monet ve ilkbahar/yaz sezonu için hazırlanan Odilon Redon sergilerinin başarısı malesef Musee d’Orsay’de tekrarlanamıyor. Grand Palais’deki sergilerin aksine Musee d’Orsay hem kronolojik açıdan, hem de eserlerin sanatseverlere tanıtımı, anlatımı konularında oldukça vasat. Manet sergisinin biletleri yine de büyük ressamın 140’a yakın eserini görmek isteyen sanatseverlerin büyük ilgisini çekti ve biletler kısa sürede tükeniyor. Temmuz ortasına kadar görülebilecek sergiye gidecekseniz önceden Manet’yle ilgili bilgi edinmek faydalı olacaktır. Manet’nin hayatının aşkı, Berthe Morisot’yu konu alan tablolardaki hüzün görülmeye değer. Büyük ressamın ‘Le Dejeuner Sur l’Herbe’ (Kırda Öğle Yemeği) adlı tablosunu ise bu sergide yakından görme fırsatını bulursanız resimden kolay kolay kurtulamayabilirsiniz. Manet’nin başarısı belki de sadece bir an’ın ötesini anlatmasındadır. Sanki ‘Kırda Öğle Yemeği’ 19. yüzyılda yapılmış ilk film ve Manet tek bir kareyle bir öğleden sonrayı, bir hayatı anlatıyor bize ve resme baktıkça seyrettiğimiz hayat uzayıp gidiyor...
Yaz şarkıları
Ne kadar hafif olup, ne kadar çabuk unutulsalar da her yıl yaz şarkılarına ihtiyaç duyuluyor. Henüz yaz şarkısını bulamamış okurlar için dünya radyolarında çalınan iki şarkı...
İngiltere: 1999 yılında kurulan ve elektronik müzik yapan Metronomy grubunun Nisan ayında çıkan son albümünde yer alan ‘The Bay’ yaz şarkısı olmaya en kuvvetli aday.
Amerika: Mark Foster’ın kurduğu Foster The People, Los Angeles’lı bir grup. ‘Torches’ albümünden çıkan ‘Pumped Up Kicks’ özellikle nakaratıyla dinleyicileri etkisi altına alıyor.
Yaz oyunları
Yazın New York, Paris, İstanbul gibi şehirlerde tiyatrocular yeni sezon için enerji depolamaya başlarken Londra’da yeni oyunlar sahnelenmeye devam ediyor. Ağustos ayında yeniden Jude Law’u sahnede izlemeye hazırlanan İngilizler şu günlerde iki ünlü oyuncunun performanslarını alkışlıyorlar. Hem seyirciler, hem de tiyatro eleştirmenlerinden tam not alan Kevin Spacey, Shakespeare’in ‘Richard III’, Kristin Scott Thomas ise Harold Pinter’ın ‘Betrayal’ında sahneye çıkıyorlar.
Francesco’nun farklı dünyaları
Lüksemburglu piyanist Francesco Tristano’yu müzikseverler bir klasik müzik piyanisti olarak tanıyorlar. 1983 doğumlu piyanist Türk müzikseverlerin yabancısı da değil. Francesco 2010 yılının Ekim ayında Aya İrini’de Jean Müller, Arzu ve Gamze Kırtıl’la birlikte bir konser vermişti. Yine geçen yıl ‘Idiosynkrasia’ adlı başarılı albümünde electronic (techno) müzik eşliğinde piyano çalan Lüksemburglu müzisyen bu yıl farklı bir tema etrafında çalıyor piyanosunu. Mart ayında ilk Almanya’da piyasaya sürüldüğünde büyük ilgi gören 2011 albümü ‘bachCage’i Mayıs ayında da Fransa’da çıkaran Francesco bu ülkede de büyük ilgi görüyor son günlerde.
Jean-Sebastien Bach’la John Cage farklı yüzyılların farklı müzisyenleri olmalarına ve müziklerinde büyük bir kontrast olmasına rağmen doğa temalarındaki eserleriyle bu iki müzisyen ilk kez bu albümde buluşuyorlar. Genç piyanist notalar ve sessizsizliklerde bulduğu armoninin verdiği güvenle farklı ufuklara yaptığı yolculuklara devam ediyor. Francesco belirli bir müzik stiline ya da zamanına ait değil. İnternetin müzik dünyalarını yakınlaştırdığı ve insanlara müziğin sonsuz yolculuklarını bir klavye uzaklığında tuttuğu yeni neslin müzisyenlerinden biri Lüksemburglu piyanist. Francesco Tristano sizi bir konser salonuna davet ettiği gibi rahatlıkla diskoya da götürebilir.
Seçim size kalmış...