Güncelleme Tarihi:
subREAL, aynı adlı sanatçı kolektifinin 2012’de Bükreş’teki National Museum of Contemporary Art’ta (MNAC) düzenlenen retrospektif sergisinin bir seçkisinden oluşuyor. subREAL kolektifi, Çavuşesku diktatörlüğünün 1989’da sonlanmasından bir yıl sonra, sanat tarihçisi Calin Dan ve sanatçı Dan Mihaltianu tarafından Romanya’da kuruldu. Kısa bir süre sonra mimar ve fotoğrafçı Iosif Király de subREAL’e katıldı. Kolektif kendini, ‘yıllarca sürmüş olan komünist baskının kalıntıları’ ile uğraşan bir ‘performatif eylem grubu’ olarak tanımlıyor.
1990’larda subREAL’in araştırma konuları arasında, komünist Romanya’nın son dönemindeki kültür hayatı, demokratik kurumların oluşturulması sürecindeki bocalama ve neo-liberal kapitalizmin benimsendiği geçiş devresi yer aldı. Fotoğraf, enstalasyon, video ve performanslarında, bu zaman diliminin ülkedeki sanatçılar üzerindeki etkilerini araştırdılar. Romanya kültürünün mit ve klişelerine odaklı işlerinde modernizmin gücü, Doğu Avrupa’da sanat piyasasının oluşumu, komünizm fetişi ve 1989 sonrasının tüketim toplumu ortamında bağımsız bir sanatsal duruş edinme sorunsalını incelediler. Üretim-tüketim ilişkisi ve özellikle de bu döngünün sanata etkileri, subREAL için her zaman kritik bir önem taşıdı.
subREAL sergisi Salt’ın üçüncü katında başlıyor. Asansörün kapıları açılır açılmaz, bizleri ‘Bir proje ne anlama gelir?’ serisinden mini bir heykel sergisi karşılıyor. Romanya’da daha çok politik olarak yönetimle ilişkisi iyi olan ve politik bir figür olarak devam eden bir sanatçının heykelleri bunlar. Karşısındaysa sanat tarihi arşivi serisindeki fotoğrafların resmedilmiş hali görülüyor. Ama en önemlisi, tam da bunları incelemeye çalışırken arka planda rahatsız edici bir köpek havlama sesi duyuluyor. Ses, mini heykel sergisinin hemen yanındaki karanlık odadan geliyor. Bakın bu sesin sebebini Vasıf Kortun nasıl açıklıyor: “Çavuşesku’nun sarayı halk sarayı yapılırken binlerce ev yıkılıyor Bükreş’in merkezinde. Hepsi de bahçe ve köpekli evlerdi. İnsanlarsa apartman dairelerine taşınmak zorunda kalınca mecburen köpeklerini bırakmak zorunda kaldı. Avrupa’nın en çok sahipsiz köpeğinin olduğu bir şehir haline geliyor Bükreş. Dolayısıyla köpekler, bütün bu şiddetin şahidi olarak gösterilebilir.”
Aynı katın devamında interaktif bir bölüm var. Erkek cinsel organı şeklinde kartonlar göreceksiniz. Bunların hepsi aslında birer oy pusulası. Size göre en önemli politik sorunu bu pusulalara yazıp duvara asabilir ya da oy pusulasına atabilirsiniz.
Alta, yani ikinci kata indiğinizde dikkatinizi ‘Şehirlerle Söyleşi’ serisi çekecek. Sağ ve solda göreceğiniz fotoğraflar sanat tarihi arşivi serisinden ilhamla devam edilen ama bu sefer zaten var olan bir arşivi çalışmak değil, kendi arşivlerini oluşturmak üzerine kurulu bir proje. Güncel sanat dünyasından figürler ya evde ya da çalıştıkları yerde gösteriliyor. Calin Dan ve Iosif Király arkadaki fonu tutuyor. İşlerde hem onları görüyor hem de fotoğrafını çektiği kişinin etrafında neler olduğunu görüyorsunuz.
Karşı tarafındaysa şehirlerin fotoğrafları görülüyor. Aslında buradaki illüzyon çok basit. Photoshop çağında bunun bilgisayarda yapılmış olduğunu sanabilirsiniz. Ama aslında gerdikleri kumaşın ortasında bir çerçeve var ve içi boş. Yani çerçevenin içindeki her şey gerçek.
Romanya’dan sanatçıların bu eserlerinin ardından birinci kat sizi Çin’e doğru yolculuğa çıkaracak.
‘Taiping Tianguo-Olası Karşılaşmalar Tarihi’ adlı sergide 1980 ve 1990’ların başlarında New York’ta yaşamış dört sanatçı arasındaki gerçek, somut ve aynı zamanda belirsiz, belki de var olmayan bağlantılar inceleniyor. Sergi, Hong Kong’daki Para/Site Art Space’in ardından ilk kez Salt Beyoğlu’nda yer alıyor.
Peki, kim bu sanatçılar?
Ressam Martin Wong, Hong Kong’un en ünlü çağdaş sanatçılarından Frog King Kwok, efsanevi performans sanatçısı Tehching Hsieh ve tüm dünyaya adını duyurmayı başarmış, güncel sanatın en iyi bilinen Uzakdoğulu sanatçısı Ai Weiwei.
Sergi, Çin asıllı olup bir şekilde yolları 1980’lerde New York’ta kesişmiş bu sanatçıların karşılaşmalarından doğan dile değiniyor diyebiliriz. Ve tabii ki onların geçmişi ve o dönemde ürettikleri eserlerle hem sosyal hem de çağdaş sanat tarihine de bir göz atmış oluyoruz.
Martin Wong, New York’a 1978’de ressam olma isteğiyle taşınıyor. Sergide kendisine ait iki resim göze çarpıyor. Diğer işlerinde New York’un özellikle arka sokaklarındaki uyuşturucu ve yine 80-90’larda çok yaygın olan AIDS konusuna dikkat çekiyor.
Frog King Kwok ise New York’a ilk geldiğinde Çin restoranlarının düzenleme, tasarlama işlerini yapıyor. Filmlerde yer alan işleri de var. Burada bazı performans işlerinden görüntüler yer alıyor. Bir tanesinde Ai Weiwei de bir parçası olmuş. Duvar kolajındaki fotoğraflarda görülen gözlüklerse onun karakteristik çalışmaları.
Hemen karşısında Ai Weiwei’nin Amerika’daki ilk zamanlarında çektiği fotoğraflar görülüyor. 1980-1990 arasındaki arşivinden seçilmiş olan bu fotoğraflar, onun biraz da henüz sanatçı kimliğine bürünmediği, tabiri caizse öylesine takıldığı dönemden kalma. Ama yine de bu fotoğraflar bize o zamanki alışkanlıkları gösteriyor.
İlk önce Hong Kong’daki Para/Site Art Space’de açılan sonrasında buraya getirilen serginin bir de sürprizi var. Ai Weiwei ve Martin Wong’un çok yeni, geçen yıl yaptıkları eserleri de görülebiliyor.
Salt Beyoğlu’ndaki iki sergi de 11 Ağustos’a kadar görülebilir. (0212) 877 42 00