Güncelleme Tarihi:
2008’de aldığı, Fransa’nın saygın polisiye ödüllerinden ‘Grand Prix de Litterature Policiere’ ile bu durum tescillenmişti. Buz Prenses ise Lackberg’in ilk romanı. 2002’de yayımlanan kitap, sonunda geçen ay Doğan Kitap tarafından dilimize çevrildi. Her ne kadar polisiye-gerilim olarak adlandırılsa da aslında kuzey ülkelerine dair önemli şifreleri de içeren bir roman bu.
Kitapta İsveçli ünlü kadın yazarların biyografilerini kaleme alan Erica Falck, yıllar önce ölen anne-babasından kalan aile evini boşaltmak için, İsveç’in küçük kıyı kasabası Fjallbacka’ya geri döner. Bu sayede son kitabını da kolaylıkla yazacaktır. Yazar tıkanması yaşadığı bir akşam dışarı çıkar ve kendisine doğru çığlık çığlığa koşan ihtiyar balıkçı Eilert Berg’i görür. Yaşadığı şokun etkisiyle düzgün cümleler kuramayan adam, ölümle ilgili bir şeyler gevelemektedir. Tarif ettiği eve girdiğinde, bir dönem her şeyi paylaştıkları ama aradan geçen zamanla uzaklaştığı arkadaşı Alex’in küvetteki cansız bedeniyle karşılaşır. Ölüm sebebi şüphesiz bir intihardır. En azından ilk görünüşte... Alex’in ailesi Erica’dan, dostunun hatırasını yaşatmak için onun biyografisini yazmasını istediği zaman hem ölüm sebebi hem de Erica ve aslında Fjallbacka için şaşırtıcı sırlar bir bir ortaya çıkar...
‘Erica Falck’ serisi olarak adlandırılan polisiye roman serisinin ilk kitabı Buz Prenses ile ilgili Camilla Lackberg ile konuştuk.
Yayınlandığı günden bu zamana oldukça vakit geçmesine rağmen, ilk romanınızın hâlâ başka dillere çevriliyor olmasını nasıl buluyorsunuz?
- Evet, 10 yıl önce yazmış olmama raÄŸmen Buz Prenses’in bazı ülkelerde yeni yayınlanıyor olması biraz tuhaf. Ama tekrar baÅŸtan baÅŸlamak, ilk kitabımla hâlâ yeni okuyucular kazanıyor olmak hoÅŸuma gidiyor.Â
Romanınızda kendi doğduğunuz yer, Fjallbacka mekân olarak geçiyor. Eski bir balıkçı kasabasının, turistik bir mekâna dönmesine yönelik eleştirilerinizi okuyoruz daha ilk sayfalarda...
- Kitap çıktığında Fjallbacka’daki insanların bunu nasıl karşılayacakları konusunda endişelerim vardı. Ama kitaplarla çok gurur duyuyorlar ve memleketlerinin gerçek ve adil bir portresini çizdiğimi düşünüyorlar. Elbette sözünü ettiğiniz eleştirilerin sebebi, bu değişimin beni biraz üzüyor olması. Çünkü doğduğum kasabanın o günlerdeki gibi olmadığını görmek bu etkiyi yaratabiliyor insanda.
Başta Fjallbacka olmak üzere, yakın coğrafyada yaşayan birçok insanın aklında oraları ‘terk etmek’ düşüncesi var gibi görünüyor...
- Küçük yerlerin sorunu iş imkânlarının azlığı. Fjallbacka dünyanın en güzel yerlerinden biri ama insanların geçimlerini sağlıyor olması gerek. Balıkçılık eskisi gibi kazançlı değil. İnsanların turizme umut bağlaması da bundan kaynaklanıyor. Bunun haricinde insanlar farklı coğrafyaları görüyor, öğreniyor, merak ediyorlar. Fırsatını buldukları zaman gitmeleri de artık normal...
ANA KARAKTER İSVEÇLİ YAZARLARIN BİR SENTEZİ
Buz Prenses, polisiye kurgusu kadar İsveç’in sosyal yaşantısına da ışık tutuyor...
- Dünyanın her tarafında insanlar, İsveç’in suçun, fakirliğin ve politik sorunların olmadığı mükemmel bir toplum olduğunu sanıyor. Ama bizde de bu sorunların hepsi var. Yani İsveç sanıldığı kadar huzurlu bir yer değil. Bilhassa ‘kadınların’ yaşadıklarının altını çizmek gerek. Örneğin Lucas’ın Anna’ya uyguladığı psikolojik ve fiziksel şiddet tüm dünyada olduğu gibi İsveç’te de var. Bunu zaman zaman ‘kadın yazar’ olmamla ilişkilendirenler de oluyor. Ancak bu toplumsal bir mesele. Erkek yazarların da değinmesi gereken bir durum hattâ...
Buz Prenses’in arka planında küçük muhitlerde sıkça karşılaşılan ‘el alem ne der’ korkusu yüzünden sayısı artan ‘sırlar’ın yol açtığı sıkıntılar yer alıyor...
- Çünkü, sırlar gerçekten hayatımızı bu kadar derinden etkileyebilirler. BaÅŸkalarının ne düşüneceÄŸi konusunda endiÅŸelenmenin tarih boyunca dahi sıklıkla görülen bir durum olduÄŸuna inanıyorum. Romanda yaÅŸananların arka planında da bu sırların yol açtğı bir ‘aile dramı’ yatıyor.Â
Erica’nın yazar kimliği dolayısıyla sizin alter-egonuz olduğunu söyleyebilir miyiz?
- Açıkçası, bir noktaya kadar beni baz alıyor. Kadın kahramanımın normal bir İsveçli kadın olmasını istedim; o yüzden de kendisine düşünce, hayal ve deneyimlerimden epeyce ödünç verdim. Erica dolayısıyla birtakım İsveçli yazarları da anıyorum. Örneğin sıklıkla Selma Lagerlöf adı geçiyor. Çünkü, beni etkileyen yazarlardan biri Lagerlöf. Ayrıca Donna Tart, Agatha Christie, Denise Rudberg, Ann Rule, Jo Nesbo da buna dahil edilebilir. Gördüğünüz gibi geniş bir yazar yelpazesi var ve diğer polisiye yazarı meslektaşlarımı da elimden geldiğince okumaya çalışıyorum.
Romanda bütün aşkların, ilişkilerin ciddi birtakım sorunları, kopuklukları barındırdığını görüyoruz. Bunu neye bağlamalı sizce?
- Bence ister büyük bir şehirde, ister küçük bir kasabada olsun; yüzyıllar boyunca, hatta bütün tarih boyunca ilişkiler her zaman karmaşık olmuştur. Sadece aşklarda veya karı koca arasındaki ilişkilerde değil, anne-oğul arasındakinde bile ciddi sorunlar var. Bu evrensel olduğu için herkes ilişki konularıyla bir bağ kurabilir. İçinde bulunduğumuz çağa bağlanabileceği gibi, olayın geçtiği coğrafyayla da ilintilendirilebilir. Ama tüm dünyada böyle olduğuna inanıyorum ben. Başka bir ülkede geçseydi anlattığım olaylar, orada da bunları anlatırdım.
KÄ°MDÄ°R?
-1974 yılında İsveç’in balıkçı kasabası Fjallbacka’da doğdu.
-Gothenburg Ekonomi Üniversitesi’ni bitirdi.
-İsveç’in en ünlü polisiye yazarlarından olan Lackberg’in kitapları 33 dile çevrildi.
-Kitapları sadece İsveç’te beş milyonun üzerinde sattı.
-İlk kitabı Buz Prenses 2003 yılında yayımlandı.
-2005’te SKTF (İsveç Hükümet Memurları Birliği) Yılın Yazarı Ödülü’ne, 2006’da People’s Literature Ödülü’ne, 2008’de Grand Prix de Litterature Policiere ödülüne (Uluslararası Yazarlar dalında) layık görüldü.
-Ağustos 2011’de Fjallbacka Cinayetleri adıyla TV dizisi yayımlanmaya başlandı.
-Romanların ana karakterleri Erica ve Patrick’i dizide Claudia Galli ve Richard Ulfsater canlandırıyor.