ROMANLAR Bazan muharrir okuyucusuna ÅŸöyle seslenir:

Güncelleme Tarihi:

ROMANLAR Bazan muharrir okuyucusuna şöyle seslenir:
OluÅŸturulma Tarihi: Mart 19, 2001 00:00

ROMANLAR Bazan muharrir okuyucusuna şöyle seslenir: Ey kari vasıl olduÄŸumuz bu noktada beni terkedip, renksiz, soÄŸuk ve ıssız bir dünyaya geri mi döneceksin? Ä°lk sayfalardan itibaren bu aÅŸkı birlikte kurmadık mı? Ruhlarının en derin kıvrımlarına takılıp ardlarından gözyaşı döktüğümüz bu ÅŸahıslar aslında sen ve ben deÄŸil miyiz? AÅŸkın kurmacasından öteye, içine sığınılacak bir dünya tasavvur edebilecek ve onu oluÅŸturan kuru lakırdıların peÅŸine düşebilecek misin? Sevgili okurum sözler artık seni etkilemiyorsa bir an gözlerini kapat ve müziÄŸi dinle. Aşık ile maÅŸuk arasında sözlerle ifade edilemeyene müzik aracılık eder. Ayrılık ateÅŸine düşüp harabolmuÅŸ gönüller, bir an gelir ki aÅŸkın gölgesi altında hembezm olurlar. Hisarbuselik bir ÅŸarkının eÅŸliÄŸinde duygular bir kreÅŸendo yapar, dış mekan silinir, gölgelere karışır. Ortada bir tek aÅŸkın iç mekanı kalır. Nicedir sır olup yüreklerde boÄŸulan sözler nihavent bir bahçede terennüm edilir. Yılların hüznüyle yüklü büyülü tanbur göğsünden çıkarttığı bir hicaz taksimde vaktin hızla tükendiÄŸini fısıldar. Bir ud karar kılar tahirbuselikte. Mimozalar iç geçirir, esef edilir harcanan yıllara. Bir kanun Itri'den Dede Efendi'ye, oradan Hacı Arif Bey'e sıçrar. Mızrap bir alev olmuÅŸ, solgun yüzlerde nicedir utanması kalkmış bakışmalara dönmüştür. Bir ferahnak makamında iyimserlikten kötümserliÄŸe, saadetten ÅŸehvete kanat çırpılır. Ortaya çökmüş manalı sessizlikler çığlık çığlığa bir hüzzam faslıyla yırtılır. Hem alaturka hem alafranga musıkiyle uÄŸraşır insanlar. Hem ud hem piyano çalarlar. AÅŸkın dışavurumu olduÄŸu kadar acının ve saadetin de dışavurumudur müzik. Kimi zaman bir ney eÅŸliÄŸinde ruhlar birbirine dokunur, kimi zaman piyanoda çalınan bir noktürn, hicap duygularıyla malül sözleri dile getirir. Asla konuÅŸulmaz. MüziÄŸin olduÄŸu yerde sözler inciticidir. Duygular bedenlere, ruhlar naÄŸmelere kilitlenir. Sesler ve kokular birbirine karışır. Ve ilahi bir zaman dilimi içinde deklare edilen aÅŸk kendi içinde büyür büyür büyür. Sonra çiçekler vardır. Leylaklar, yaseminler, manolyalar ve elbette ki binbir anlamıyla güller. ÇoÄŸu zaman varlıklarıyla, bazı zaman eksiklikleriyle, kokularıyla, renkleriyle, solmuÅŸlukları ve tazelikleriyle, hep orada...satır aralarında dururlar. Ey okuyucu belki birkaç sayfa çevirirsen orada yıllardır sahibini bekleyen kurutulmuÅŸ bir 'beni unutma' çiçeÄŸiyle karşılaÅŸabilirsin. Kimbilir aÅŸk hülyasına daldığın bir sonbahar akÅŸamında onu kitabın arasına belki de sen koymuÅŸsundur. AÅŸkın çeÅŸitli evrelerini bildiren birer metafordur çiçekler. "Sana yapraklarına el dokunmamış bir çiçek temizliÄŸiyle geldim.", der kadın ziyan olmuÅŸ bir hayatın verdiÄŸi küskünlükle. Sonra "Ama senin için bir kez koklayıp yere çaldığın bir kır çiçeÄŸiymiÅŸim. Bir koca gibi deÄŸil bir Allah gibi baÄŸlandım sana.", diye devam eder. Ä°syanını çiçeklerin varlığıyla dokuduÄŸu bir ÅŸiirsellik söylemiyle dışlaÅŸtırır. DoÄŸa en saf ve temiz haliyle temsil gücünü oluÅŸturur dilin, baskılanmış dokusu içinde. Yüzyılların içinden akıp gelen gelenek, yüce bir ahlak duygusuyla birlikte kurgulandığında ancak çiçek metaforlarıyla ifade edilebilen bir hayat ve satırların arasında ızdıraba gönderme yapan bir aÅŸk olarak ortaya çıkar. Konformist olmayan bir ahlakın, kutsal bir aÅŸkın ve tüm duyguların kaynağı olan tabiatın terkibini oluÅŸturduÄŸu hayat ana teması deÄŸil midir geçmiÅŸ zaman sevda romanlarının. Zarf bir hatıra defteriyse, mazrufu kurutulmuÅŸ bir çiçektir. Sayfaların kenarları çiçek resimleriyle süslüdür. Her sayfaya itinayla yazılan duygular tam ifadelerini çiçeklere gönderme yapan tamlamalarla pekiÅŸtirirler; gençliÄŸin tazeliÄŸi, hastalığın soldurduÄŸu çehre, gonca bir güle benzeyen ağız... Ya da Nedim'den bir ÅŸiirle; "Güllü diba giydin amma korkarım azar eder, Nazeninim saye-i har-ı gül-i diba seni." Sevgilinin giydiÄŸi ipek elbisenin üzerinde resmi olan gülün dikeninin gölgesinin, sevgiliyi inciteceÄŸini düşünmek ancak ilahi bir aÅŸkın bu dünyadaki tezahürüdür. En ulvi duygular pembe, mavi hatta kokulu kağıtlara iÅŸte bu yollarla dökülür. Ãœzerindeki minicik anahtarıyla kalpteki duyguların aktarıldığı defteri koruyan kilit mahremiyetin en önde gelen göstergesidir. Kimselere gösterilmeden bir ömür boyu saklanan defter, soÄŸuk bir kış gününde veremle gelen ölümün ardından açılır. Sayfaların üzerine dökülmüş gözyaÅŸlarının üzerine yeni yaÅŸlar eklenerek ziyan olmuÅŸ bir ömrün sahneleri tekrar yaÅŸanır. Bedbaht olunur. Bu esnada koltuÄŸun yanında duran soba gürül gürül yanmaktadır. Bu defterlere, sevilen kiÅŸinin baÅŸ harfleriyle baÅŸlayan satırlarla sayfalarca akrostiÅŸ yazılır. Kimi ÅŸairlerden ruh durumunu ifade eden mısralar kopya edilir. Zaman zaman içine düştüğü ateÅŸin etkisiyle feveran eden gönül kimi zaman bir sükut-u hayal içinde kaderine razı olur. Hatıra defterleri aÅŸkın edebiyatını yaparken psikoloji iliminin derinliklerinde gezinirler. "Pencerenin önündeki koltuÄŸun üzerine atılmış bir demet zambak gibiyim. Zambağın düzgün ve narin endamı ÅŸeklini kaybetmiÅŸ. Bu ılık bahar akÅŸamında güzelliÄŸi adeta eriyor... Ruhumda da böylesine bir eriyiÅŸ var. Derin bir iç sıkıntısı dışarıdaki alacakaranlık gibi asabımı sarmış durumda." Melankolik bir anlatım tarzı tutturularak edebi bir metin oluÅŸturulması sözkonusudur. Kimbilir belki bir yerde birine okumak zorunda kalınabilir. Ya da manikdepresif bir coÅŸkuyla "Bu ev, bazı günler, bazı saatler bana bir mezar gibi görünüyor. Nefesim daralıyor ve sokaÄŸa fırlamak, koÅŸmak, haykırmak istiyorum.", diye yazılır. AÅŸkın coÅŸkusu, tüm toplumun kendini kapattığı alacakaranlık bir mekanda boÄŸulmak üzeredir. Ya da üzeri sıkı sıkıya örtülmüş bir cinsellik satır aralarından haykırmaktadır. Nice kırık aÅŸk hikayeleri sığar o defterlere. Beyaz sayfaların üzerine yazılanların çoÄŸu aslında sevgiliye, topluma, hayata yazılmış birer mektuptur. Aslında hem aÅŸk defterleri, hem mektuplar bizim romanlarımızda gecikmiÅŸ bir itirafın belgeleri olarak yerini alacaktır. Hatıra defterleri genellikle ölümden sonra evrak-ı metruke içinde bulunur ve okunurlar. Mektuplarda ise durum biraz daha farklıdır. Mektuplar ya gönderilmez ya da alıcının eline bir türlü ulaÅŸamaz. Bu yüzden haber gönderilen, beklenilen kiÅŸi bir türlü vaktinde yetiÅŸemez. Ya da mektup alınır ama beklenenin aksine aksi bir ruh durumu yaratır. Sıkıntılar, yıkımlar, ruh çöküntüleri mektuplarla ifade olundukları gibi mektuplara karşı gösterilen tepki ile de ifade olunabilinir. Okunduktan sonra önce mektup yırtılır, sonra suyun içine atıp yazıları bozulur. Böylece yazılar aracılığıyla ulaÅŸan aÅŸkın simgeleri yokedilmeye çalışılır. Bu durum aÅŸkın tuhaf bir buluÅŸudur. Yüceltilen her aÅŸk, onun deÄŸiÅŸimini haber verecek olan nesneyi yoketme düşüncesini de içinde barındırır. Sonunda aÅŸk da yokolduÄŸunda yerini nefret alacaktır. Artık geride ÅŸaÅŸkın ve intikam duygularıyla kalakalmış kadın ve erkekler vardır. Buna çoÄŸu zaman bir mektup sebebolur. Eski zaman sevda romanlarında anlatılanlar kadar anlatılamayanlar da satır aralarında yeralır. Zihninizin bulanık katmanlarında uzun yıllar boyu taşıdığınız görüntüler bu romanların beyaz perdeye aktardıkları deÄŸil midir? Ä°ÅŸte ÅŸurada 'Küçük Hanımefendi' Belgin Doruk siyah tüllü ÅŸapkasıyla bize bakmaktadır. Hülya KoçyiÄŸit incinmiÅŸ, sakatlanmış bir ruh haliyle bir film karesinde donup kalmıştır. Yıkımlara uÄŸramış gözardı edilen bir aÅŸkın pençesinde kıvranan ama dudaklarında çarpık bir gülümsemeyle duran Türkan Åžoray, sisler hayaller arasında hala sizin tarafınızdan kucaklanmayı bekler. GözyaÅŸlarını silmek onu biraz olsun mutlu edebilmek arzusunu içinizde biryerlerde hep taşırsınız. Ey okuyucu iÅŸte geldin son sayfanın son satırlarına. OkuduÄŸun aÅŸk hikayesi sıkıntılarla kıvranan bir zihnin uydurmaları deÄŸildir. Her cemiyette varolan hayat-ı hakikiyye' den alınmış gerçek sahnelerdir. Sakın ola ki, benim başıma bunlar gelmez, deme. Aşık olmayı bir zaaf sayma. Herkes aÅŸka mahkumdur. Büyük acılar verdiÄŸi halde bir türlü nihayete eremeyen aÅŸk öyküleri bu yüzden hep olacaktır. Sonra son sayfa da çevrilir, kitabın arka kapağındaki 'Ä°nkılap ve Aka Kitapevleri' ibaresi okunur. Sinsice göz pınarlarından süzülen yaÅŸlarla pencereden, hüküm süren kışa bakılır. Istırap içindeki günahkar bir bedenin mesut bir yuva kurabileceÄŸi iffetli bir kadın zihnin bulanık katmanlarında aranır... aranır... aranır... Halil Berkay - 19 Mart 2001, Pazartesi Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!