Rock’n rolla anne

Güncelleme Tarihi:

Rock’n rolla anne
Oluşturulma Tarihi: Nisan 09, 2012 10:00

Tuba Ünsal, hamilelik dönemini anlattığı “Benim Tatlı Komposto Günlüğüm” kitabını Artemis Yayınları’ndan çıkardı. Aslında o hamileliğin kitabını değil, kendisi gibi gezmeyi seven, kimsenin anneliği konduramadığı birinin anne olabilmesini, heyecanını, zorluklarını, entegre sürecini yazdı. Biz de A’dan Z’ye bu rock’n rolla anneyi ve hayatını mercek altına aldık.

Haberin Devamı

*Kitap yazma fikri ne zaman doğdu?       

- Benimkisi aslında planlı bir hamilelikti. Ama hamile kaldığımı öğrenip, o fikre alışıp, “galiba bu yolculuğa çıkıyorum” dediğinde, o gerçeklikle yüzleştiğinde gerçekten panik oluyorsun. En anaç kadının bile kafasında Elif şafak’ın “Siyah Süt” kitabındaki gibi farklı kişilikler oluşuyor. O zaman başkalarınınkiyle kendi hamileliğimi kıyaslamak istedim, etrafımda çocuklu kimse olmadığı için de hamilelik kitapları karıştırmaya başladım. Herkes çok sağlıklı, günde 7 kilo kivi yiyor, kalori hesapları yapıyor, ama benim hiçbiriyle alakam yok. Hayatımda iki ardışık gün spor yapmışlığım olmadı, genellikle yemek yemeyi unuturum. Bugün hiçbir şey yemedim dediğim o kadar çok gün var ki... Gayet rock’n rolla bir yaşam tarzım vardı. Benim gibi insanlar hamile kalırlarsa ne yapacaklar dedim. Sonra bu dönüşümü gün gün yazayım istedim.

*Yazmaya ne zaman başladınız?  

- Hamileliğimin ikinci ya da üçüncü ayıydı. Önce başa dönerek yazdım. Ondan sonra günü gününe yazmaya başladım.

*Kitabın adı, sürekli içtiğiniz kompostolardan geliyormuş...

- Aynen öyle. Hamileyken canın çok fazla tatlı ve sıvı şeyler çekiyor. O süreçte annem ve evdeki çalışanlar sürekli türlü türlü kompostolar yaptılar. Günde 1 litre komposto içiyordum ve hep “içimde komposto ağacı çıkacak” diyordum. Sonunda bu kitabın adı “Benim Tatlı Komposto Günlüğüm olsun” dedim. Hem tatlı, hem de hakikaten o dönemle ilgili bir ikon komposto.

*Kitabın girişinde Ebru şallı’nın kitabını okuyup “Kivi bana göre değil” diyorsunuz.

- Bunu dedim, hatta Türkiye’ye döndüğümde Ebru’ya “Sana saygım arttı” bile dedim.

“HAMİLEYİM” DEDİM İNANDIRAMADIM

*Kitabın giriş bölümünde hamile olduğunuzu eşinizle aranız biraz limoniyken öğrendiğinizi yazmışsınız.

- Öyle... Hamile kalmaya uğraştığım bir süreçti. Hatta hamile kalamadığımı düşündüğümüz için tedaviye bile başlamıştık. Tesadüfen altıncı ayın sonunda, hamile olduğumu öğrenmeden bir hafta önce küstük birbirimize. Ben de domuzluk yapıp söylemedim. Barıştıktan sonra “hamileyim” dedim, inanmadı.

*Nasıl inanmaz?

- Dalga geçiyorum zannetti.

*İnsan anne ya da baba olacağını öğrendiği ilk an neler hisseder?

- O (Murat Pilevneli) tecrübeliydi, ben daha paniktim.

*Kendi deyiminizle zıp zıp zıplayan biriyken anne olma, hayatı dönüştürme fikri sizi korkutmadı mı?

- Hayır çünkü en başından “Ben hayatımı dönüştürmem, çocuğu hayatıma entegre ederim” dedim. Çocuk çok büyük bir sorumluluk, çok özel bir durum ama
çocuğun kadının hayatını değiştirmemesi gerektiğini düşünüyorum. Ben birey olarak bir değişime uğrarsam çocuğa nasıl bir karakter yerleştirebilirim?
Çevremdeki annelere bakıyorum, hayatlarının her saniyesi çocuk... Dipsiz bir kuyu gibi. Ben, Tuba olarak nasıl kalırım, bu çocuğa nasıl bir anne olabilirim ve birlikte kendimizi nasıl aydınlatabiliriz düşüncesiyle yola çıktım. Sare artık 1,5 yaşında, baktığımda bunu başarabileceğimi düşünüyorum.

EVLENMEYENLER EKSİK KADIN GİBİ GÖRÜLÜYOR

*Hamilelik ve annelik ile sosyal yaşam, gece hayatı nasıl dengelenebiliyor?

- Kitapta bazı fotoğraflarım var, altında “Kim der buna dokuz aylık hamile” yazıyor. Çünkü gece dışarı çıkıyordum. Hayatımı hiç kısıtlamadım. Los Angeles’tayken iki haftada bir Las Vegas’a gidiyorduk. Bir gün barda otururken adamın biri yanıma geldi, sohbet etmeye başladı. ıki adım geriye gidip karnımı görünce şaşırdı. O sırada genç anneler haberleri dönüyor televizyonlarda “Kazara mı oldu, kaç yaşındasın sen?” dedi. Anlattım evli olduğumu.

*Beşinci aya kadar hamile olduğunuzu herkesten sakladınız. ınsan böyle bir haberi coşkuyla uçan kuşa bile anlatmak istemez mi?

- Kimse bilmiyordu çünkü önce benim bu fikre alışmam lazımdı. Evliliğe karşı travmalarım vardı. Evlenmek konusunda kafam gidip geliyordu. Çocuk yapmak benim için en önemli projelerden biriydi, evlilik ise bunun yanında küçük bir detaydı. Komik bir süreçti o. Gece dışarı çıkıyor, içki içmiyordum. Israr edenlere “Alkolü bıraktım” diyordum. Aylarca kaçtım, beşinci ayda öğrenildi. Karnım belli olmaya başlayınca da Los Angeles’a doğru yol aldım.

*Evliliğe dair fikrinizi çocuk mu yoksa toplumun genel ahlak anlayışı mı değiştirdi?

- Çocuk yapmak daha önemli bir karar. ışin öteki tarafıyla uğraşacağıma imza atarım, geçer gider diye düşündüm. Evlilik fikri bize garip bir şekilde empoze ediliyor. Evlenmeyen genç kız, eksik kadındır gibi bir algı var. Hepimiz garip bir yarışın içine sokuluyoruz. Bir sonraki jenerasyonda bu fikirler değişecek ama... Aile olmanın imza ile alakası yok.

*Los Angeles’a neden gittiniz?

- Hamilelik, hayatımda geçireceğim en özel dönemdi. O dönemde kendi kendime olmak istedim, her gün benimle ilgili bir haber okumak istemiyordum. Çünkü o süreçte çok hassas ve kırılgan oluyorsunuz. Bir sürü gelgitler yaşıyorsunuz. ınsanların gözünün önünde bu süreci yaşamak yerine Los Angeles’ta olayım dedim. Orada kendime ait bir dünyam vardı, ne gazete okuyordum ne de televizyon izliyordum. Paralel bir evrende yaşıyordum.

DOĞDUĞUNDA BENJAMIN BUTTON GİBİYDİ

*Yazdığınız kitapta Sare’nin doğumundan üç günü sonrasına kadar olan süreç var. Peki ya sonrası?

- Sare doğduğunda Benjamin Button gibiydi. Hatta Murat “Bu mısır kafalı doğdu” dedi. “Öyle deme çocuğuma” dedim ben de hemen.

*Annelik hissi birden bire mi doğuyor?

- Hayır, çocuğunla zaman geçirdikçe gelişiyor. Doğum sonrası tek başımaydım. Yanımda kimse yoktu, kendimi çok yalnız hissettim ama tatlı bir şekilde atlattık.

*Anne olmak düşündüğünüz gibi bir şey miymiş?

- Benim düşündüğüm gibi bir şeymiş ama ben başkalarının düşündüğü gibi bir anne oldum mu bilmiyorum.

*Anneniz ne diyor?

- Çok iyi bir anne olduğumu söylüyor, söylerken gözleri doluyor. Ablam da öyle. Çevremdekilerin idolü olmuş durumdayım.

*“Tuba’dan anne olmaz” diye mi düşünüyorlardı?

- Kitapta da anlattım zaten, arkadaşlarımı toplayıp hamile olduğumu açıkladığımda bir arkadaşım ağzındakini püskürterek “Senden anne olacaksa ohoo” dedi. Böyle bir algı vardı tabii.

BEKAR ANNE DEĞİLİM, BİZ BİR AİLEYİZ

*Çocuk evde anne ve babasını bir arada görmeli derler. Ama siz kısa süre önce boşandınız. Bu durum Sare’yi olumsuz etkiler mi?

- Eskiden anne-babası boşanmış çocuklar azınlıktaydı, şimdi mutlu aile çocukları azınlıkta. Her şey değişti. ıki iyi birey olmak diye bir kavram var. Senin çocuğa ne verebildiğin, babasının ne verebildiği önemli. Sare’nin hayatında çok güçlü bir baba ve anne figürü var, ikisiyle de eşit zaman geçiriyor. Çok küçük yaşta bunun başına gelmesi, ileride başına gelmesinden daha az zarar verecektir.

*Kendinizi artık “bekar anne” olarak görüyor musunuz?

- Görmüyorum çünkü biz bir aileyiz. Biz sadece babasıyla bir arada olmamamız gerektiğine karar verdik. Onun dışında arkadaşlığımız sürüyor. Tuhaf olan biz değiliz. Hır gür ile ayrılanlar tuhaf.

*Pozitif örnek teşkil ettiğinizi düşünüyor musunuz?

- ınsanlara gülerek boşanılabileceğini göstermek istiyoruz. Sonuçta aşkın bitmesi çok olası bir kavram. Sare’nin babası benim için hâlâ değerli bir insan, onun için de ben değerliyim. Biz hayatımıza böyle devam edeceğiz.

Haberin Devamı

SARE İŞ TOPLANTILARIMDA BİLE YANIMDA

*“Keşanlı Ali Destanı” oyununda rol alıyorsunuz, kitap yazıyorsunuz, tasarımcılık da var. Bir kabına sığamama durumu söz konusu...

- Çünkü hayatımda ilk kez farklı alanlarda sahip olduğum yetenekler üzerinde çalışma fırsatım oldu. Bunun bütün altyapısını hamileyken yaptım. Fiziksel olarak çalışamasam da fikirsel olarak hamileliği aktif geçirdim. şimdi Koton ile ortak bir kreasyon hazırladım. “Tuba Unsal loves Koton” markası önümüzdeki günlerde piyasaya çıkıyor.

*Sare’ye yeterince vakit ayırabiliyor musunuz bu tempoda?

- Sare doğduğundan beri eve kapalı bir çocuk olmadı, ben neredeysem o da orada. Toplantılara bile götürüyorum. Zaten mızmız, ağlak bir çocuk da değil...

*Sizin deyiminizle “Sarelle” çok güzel bir çocuk.

- Benimle gören bana benzediğini, Murat’la gören ona benzediğini söylüyor. ıkimizin çok güzel bir karması.

Haberin Devamı

GERÇEKTE  KİM OLDUĞUMU ANLATMAK  İÇİN TWITTER’DAYIM

*Tuba Ünsal’ın sesi Twitter’da çok mu yüksek çıkıyor? Mesela Nevruz günü Zeytinburnu’nda yaşadıklarınızın ardından yazdıklarınız...

- Orada yaşadıklarımdan dolayı hem çok şaşırdım hem de sinirlerim bozuldu. Bütün arabalar yakılıyordu, ben o sırada fotoğraf çekmeye çalışıyordum. Sonra çektiklerimi 170 bin kişiyle Twitter’dan paylaştım. Sonra iki taraftan da tepki aldım. Biri batılı kız gördü, diğeri Kürt propagandası yapıyor dedi.

*Twitter’da olma sebebiniz ne?

- Asıl nedeni “gerçekten ben kimim”i insanlara anlatmak. Düşünen, okuyan ve olanlara duyarlı bir insanım ve bunu insanlarla paylaşmaya çalışıyorum.

*Twitter’dan yazdıklarınızın manşet olmasını nasıl karşılıyorsunuz?

Haberin Devamı

Tuba Ünsal ile konuşurken tesadüfen mekana Mehmet Turgut çıkageldi. Ben de fotoğraf makinemi hemen emin ellere emanet ettim.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!