Güncelleme Tarihi:
Yeni bir kitap, yeni bir sergi söz konusu... Yaklaşık üç aydır 1960’lardan günümüze kadar olan tüm rock gruplarını, solistlerini fotoğraflıyorsunuz. Bu çalışmanızdan biraz detay verir misiniz?
- Aslında resimli bir rock ansiklopedisi hazırlıyordum. Bir gün Gayrettepe’deki Point Otel’in başındaki Beral Madra beni aradı ve otelde benim işlerimden bir sergi açmak istediklerini söyledi. Yani benden “Pudra” gibi bir çalışma yapmamı talep ettiler. O dönemde rock projemden hiç haberleri yoktu. Onlara bir rock kitabı hazırladığımı, isterlerse bu kitabın sergisini yapabileceğimi söyledim, kabul ettiler.
Sonra nasıl gelişti çalışma?
- Bu sergi için 20 kişiyi çekmek üzere işe başladık ama şu an 110 kişiyiz, daha da bitmiş değil. 110 kişi derken, grupları da 1 kişi sayıyoruz. Bazen o grup elemanlarını tek tek de çekiyoruz. Dolayısıyla şu ana kadar 300-400 kişi çektik. Fakat Türkiye’de rock müziğe bulaşmış herkesi çekmiyoruz. Biraz subjektif bir bakışla, rock barın garsonundan menajere, prodüktöründen ses mühendisine, kaybolup gitmiş rock gitaristinden dün ilk bar konserini vermiş adamlara kadar bir seçme yaptık. Bir sürü surat çektim. Tamamen rock’la da sınırlamadım; elektronik müziğe, pop müziğe kaçmış tipleri ya da geçmişinde rock albümü yapmış, sonra popla kariyerine devam etmiş isimlerle de çalıştım.
BUNLAR SÜRÜDEN AYRILMIŞ İNSANLAR
Tam bir rock hikayesi...
- Evet. ışin içinde 3 Hürel de var, dün çıkmış grup da... Kitabı Aziz Kedi ile birlikte hazırlıyorum. Çünkü bu rock antolojisinde, çektiğimiz isimlerin hikayeleri de olacak, müzikseverler için bu kişiler hakkında çok detaylı bilgiler yer alacak. Hepsinin tarihleri, ne yaptıkları, neler yaşadıkları falan her şey var. Onlarla röportaj işini de Aziz yapıyor. Çalıştıkları yerlere de gidip fotoğraflayacağız, evlerini, yıllardır hangi gitarı kullandıklarını, kulislerini, mutfaklarını, sabah uyandıkları zaman nasıllar, onları da göstereceğiz. Ama bunu 20 kişiyle yapacağız.
Peki amaç ne?
- Buradaki amaç sadece rock’n roll yaşamı fotoğraflamak... Çektiğim adamların, kadınların hepsi de böyle yaşıyor. Bu insanların bizden farklı yaşamları, acaba yüzlerinde nasıl izler bırakmıştır diye bakıyoruz. Bu nedenle onları çoğunlukla beyaz bir fonun önünde, helikopter pistinde ya da bulutlu bir gökyüzü fonunda çekiyoruz. Bunu da fotoğrafların aynı elden çıktığı, aynı yerde çekildiği belli olsun diye yapıyoruz. Bunlar bir şekilde sürüden ayrılmış insanlar... Rock’n Roll dediğimiz şey de bu zaten.
Farklı oldukları için onları fotoğraflamak istediniz yani...
- Evet. Farklı hayatları, farklı suratları var. Bize fotoğraf çektirmek için gelen genç-yaşlı bütün adamların davranışları, samimiyetleri birbirine benziyor. Hiçbirinde zengin, büyük, şöhretli, star havası yok. Hepsinin canı sıkılıyor, hepsi bir an önce çekimin bitmesini istiyor, hepsi içki istiyor, hepsi deli gibi sigara içiyor, hepsinin buradan yetişecekleri provaları, müzikleri var. Ve hepsinin ortak özellikleri hiçbirinin emekli olmamış olması...
POPÇULAR EVDE KOMPLEKSTEN ÖLÜR
Peki bu kitap toplamda kaç cilt olacak?
- Her biri 100 sayfadan oluşan 6 ciltlik bir ansiklopedi olacak. Eskiden nasıl ansiklopediler dağıtılıyorsa, bunu da aynı şekilde dağıtacağım. “Pudra” çok pahalı olduğu için geniş kitlelere ulaşamamıştı. Bu da beni çok üzmüştü. Bunda aynı şeyi yaşamamak için bir projem var, onu da sonra anlatırım.
Peki bu projeyi ileride popüler müzik için de yapabilir misiniz?
- Böyle bir şey yapmak istemiyorum. Ama müzikle ilgili bir proje daha var gündemde... Müziğe nefes veren, ses veren herkesi içine alabileceğimiz bir proje. Yani yaylı tambur üstadından klarnetçiye, bir müzik hocasından vokaliste kadar pek çok kişi ile çalışacağız.
Neden önce rock’çıları seçtiniz?
- Rock şu an Türkiye’de poptan daha fazla satıyor. Ve rock’çılar, popçulardan daha fazla konser veriyor. Rock müzisyenleri şu kadar metrekare sahne isterim, ışık isterim, böyle kulis isterim, küvete süt isterim gibi şeylerle uğraşmadıkları, bir biraya tamah ettikleri için hiç boş kalmıyorlar, çok fazla konser veriyorlar. Popçular evde kompleksten ve açlıktan ölürken, rock’çılar her gün sahne alıp, en azından sanatlarını sürdürme ve bununla mutlu olma imkanlarına sahipler.
MEMLEKETİNİ SEVEN ADAMLAR HEP ROCK’ÇILARDAN ÇIKMIŞ
Aslında Türk rock müziğinin Cem Karaca, Barış Manço, Erkin Koray gibi ustalardan gelen delikanlı bir geleneği var. Bu delikanlılık müzisyen olarak başkalarında pek göremediğimiz bir durum. Ben kirli pasaklı, uzun saçlı heriflerden söz etmiyorum. Rock’n roll yaşayan bir sürü güzel kızdan, bir sürü yakışıklı heriften bahsediyorum. Çok zengin ya da çok fakir fark etmiyor ama müthiş tatlı para harcayan adamlardan söz ediyorum. Ve bunların hepsi benim arkadaşlık etmek isteyeceğim, evrensel müzikten ve kültürden haberi olan, memleketini seven adamlar. Zaten memleketini seven adamlar hep rock’çılardan çıkmış. Türk müziğine yaptıkları katkı, basit bir katkı değil. Çünkü başkaları aranjman söylerken, yabancı parçaların üzerine Türkçe sözler yazarken (onları da küçümsüyor değilim, orada da çok büyük üstadlar çıkmış), rock’çılar Anadolu’yu getirmişler. Anadolu’dan söz etmişler, beslenmişler. Türkçe müzik yapmak, Türk ezgileri kullanmak, aynı zamanda hem lokal hem de evrensel olabilmek gibi dertleri varmış. Ben de bu delikanlı adamların, delikanlı fotoğraflarını çekiyorum. Bu röportajı sevgili ustam Ferhan şensoy’un şu sözüyle bitiriyorum: “Delikanlılık da o kadar dijitalleşmedi ya!”