Güncelleme Tarihi:
İkinci derece tarihi evler, restorasyon kisvesi altında olmadık ucubelere dönüştürülüyor
Eski evleri alıp, bunları ‘‘aslına uygun’’ projelendirip Anıtlar Kurulu'na göndermek ve onay aldıktan sonra inşaata girişmek, şehirdeki yaygın uygulamalardan biri. Peki ama yapılanlar gerçekten aslına uygun mu? Reha Günay'ın İstanbul Dergisi'nde yer alan uzun yazısından kimi bölümler ve fotoğraflarla verdiği iki örneği sayfalarımıza alıyoruz.
Bir zamanların geleneksel yapılarından olan ahşap evlerin kent dokusu içinde süratle ortadan kalkması, kaçınılmaz olarak korunması gereğini de ortaya koymuştur. 1951 yılında Garimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu kurulmuş ve kurul koruma alanında önemli kararlar almaya başlamıştır.
(...) Bu kararlara göre birinci grup olan taşınmazlar gerçekten koruma altındadır. Ancak ikinci gruptaki yapıların böyle bir şansı yoktur. Aslında bu tür yapılar bir kentin dokusunu oluşturan evlerdir. (...) İkinci grupta görülen bu yapılar çevresel nitelikleri açısından korunmaya değer görülmüşlerdir. Yani dış görünüşlerinin korunması yeterlidir. Aslında koruma dediğimiz tutum bir kültürün korunmasıdır. Bu ahşap evlerin planı, dolap ve yüklükleri, çiçeklik nişleri, her odasında ayrı ayrı olmak üzere pasalarla desenlendirilmiş tavanları, sedirleri, koltuk pervazları ve göbekleri, bazı evlerde muşamba kaplı tavanlar üzerine yapılan bezeme ve resimleri, sandalyelikleri, tablalı kapıları ve pervazları vb. (...) Bütün bunlar bir kültürün ürünleri olduğu için dünyanın her yerinde korunmaya çalışılıyor. Şimdi bu evlere reva görülen, hiçbir detay istenmeden sadece 1/50 ölçekli bir rölöve yapılarak yıkılması, sonra da betonarme olarak yeni bir apartman planının mevcut dış çizgileri içine sığdırılması, dış cepheye bir ahşap kılıf takılmasıdır. Artık yapının içinde, plan özellikleri ve görsel değerler yok edilmiştir. Dış görünüşe gelince, yasaca istenen bu sokağın bir sinema dekoru olmasıdır. İnsanlar sokaktan gelip geçerken işte bu ev tarihi bir eserdir, bir zamanlar biz bu evleri yapıyorduk, hissini duymalarıdır. Ama uygulamada bu dış etken bile elde edilemiyor. Her şeyden önce biraz aldatmaca ve yutturmacayla bina yüksekliği arttırılarak, bodrum kat tam kat haline getiriliyor, öyle veya böyle bir de çatı katı yapılıyor.
Devlet güya denetliyor
Dış cephe kaplaması hiçbir zaman orijinalinin profil ve ölçüsünü tutmuyor, ayrıca bazen kaplama yerine derzli sıva yapılabiliyor. Orijinal yapının kat pervazı, konsol, saçak, furuş, feston, köşe pervazı detayları hiç uygulanmıyor veyahut uydurma bir şeylerle geçiştiriliyor, pencereler hiçbir zaman sürme yapılmadığı gibi, bölüntülerine de riayet edilmiyor, dekupaj ve torna işlere gelince artık o tür el işçiliğini doğrudan maragoza bırakmaya imkan olmadığından, mimarın bire bir ölçekte malzeme üzerine çizip, yapımında da başında bulunması gerekiyor; bu da yapılmadığı için sonuç tam bir karikatür.
Devletin denetimi ancak oda büyüklükleri, yükseklikler, belki pencere boyutlarının tasdikli projesine uygunluğu gibi konularda olmaktadır; o da eğer yapılırsa. İşin özgün detay tarafı hiç kontrol edilmiyor. Ne elde detay rölevesi var, ne de onun yanlış olduğunu anlayabilecek teknik eleman. İşte ikinci grup taşınmaz kültür varlıklarının korunması bu durumdadır.
O zaman bu uygulamayı niçin yapıyoruz? Bu yapı bir eski eser midir yoksa yeni bir yapı mıdır? Bir sinema dekorunu bile tam olarak beceremediğimize göre bu tür uygulamaları bırakalım. Çünkü yeni yapılan bina, tümüyle yeni teknolojinin, eskiyi bilmeyen mimar ve ustaların ürünüdür. Biz bundan sonra eski eser diye bu ucubeyi mi koruyacağız? Onun yerine çağdaş teknoloji ve sanatın temsilcisi bugünkü mimarlık akımına göre, ancak mahallenin insan yoğunluğunu korumak için aynı büyüklükler içinde, yeni yapımızı yapalım. Ne sokaktan geçeni aldatalım, ne de bundan sonraki eski eser koramcılarını şaşırtalım. ‘Peki bu eski eserler korunmayacak mı?’ diyorsanız, o zaman bu ikinci grup sınıflamasını kaldıralım, bu yapıları birinci grup içine alalım. (...)
KADIKÖY
Kadıköy Bahariye Şair Latifi Sokak, 1990 ve 1995 tarihli tesbitler. Bu fotoğraflarda üç evin başına gelenleri izliyoruz. Soldan birinci ev tuğla bir bodrum kat üzerinde iki kattan oluşmaktadır. Yapıda herhangi bir strüktür sorunu yoktur. Sadece saçak bozulmuş durumdadır. 20. yüzyıl başında yapılmış tipik bir ahşap evdir. Yani koruma kararlarında geçen deyimi ile ‘‘dönemini çok iyi yansıtan’’ bir evdir. İstanbul'un yüzde 80'i bu tür evlerden oluşmaktaydı. Ancak yerine yapılandan anladığımıza göre grup kararı hiç de öyle olmamıştır. Yapı yıkılmış ve yerine üç kat fazlasıyla bu ucube yapılmıştır. Yanındaki evle aynı grup kararı içinde olduğu halde o uygulamadan cesaret alarak kasten yapılmış gibi de düşünülebilir. Bu yapı eskiyi hiçbir şekilde andırmadığı gibi yeni bir mimari de değildir. Keşke çağdaş bir mimari uygulansaydı. Buradaki amacın eski eser korumak olmadığı çok açıktır. Ortadaki eve gelince, bu ev de bir önceki evin ikizi iken eski bir tarihte üstüne ahşap bir kat ilave edilmiş ve biraz daha geniş ve süslü bir saçak yapılmıştır. Yeni uygulama ise ne ölçü, ne oran, ne yapı elemanları, ne süsleme, ne malzeme bakımından eskiyi uzaktan ve yakından andırmamaktadır. Peki bunun adı koruma mıdır? Biz bundan sonra eski eser olarak bu garip oluşumu, koruma yasasının bize sunduğu bu yaratığı mı koruyacağız? Üçüncü eve gelirsek... Lütfen bu evi restore etmeyelim, sadece bakımını yapalım.
ÜSKÜDAR
Üsküdar Altunizade Küçük Çamlıca Yolu Sürre Emini Evi, 1976 ve 1995 tarihli durumları. İlk bakışta yeni uygulama eskisine çok benzese de gözlenen değişiklikler şunlardır: Bina yıkılmış, betonarme olarak geriye çekilerek yeniden yapılmıştır. Bu arada taş tuğla almaşık subasman duvarı da yok edilmiştir. Üst katın çıkma altından pencere altına kadar olan kısmı eskisinden hayli yüksektir, yani oranlar değişmiştir. Pencereler daha dar, alt kat cumba pencereleri daha küçük yapılmıştır. Alt kat pencereleri üç kademeli sürme şeklinde olduğu halde yenileri ikiye bölünmüş ve alt parçası kanat açılmaktadır. Üst katı taşıyan köşe konsollar yeni uygulamada diğerlerinden daha geniştir. Alt kat cumba konsolları ise daha kısadır. Yeni uygulamada görülen pencere altından boydan boya geçen pervaz eski resimde görülmemektedir. En önemlisi yapıya yeni bir ek yapılmış, yani ölçüler de değiştirilmiş ve uygulama eskinin taklidi biçiminde olduğundan tarihi gerçekler saptırılmıştır. Eğer bir ilave yapılacaksa, bugünkü görüş, bunun çağın mimarisini yansıtması şeklindedir.