Güncelleme Tarihi:
Türkiye’de bu yıl sanatta altın çağın ne demek olduğunun örneklerini bol bol göreceğiz. Çünkü Hollanda ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 400’üncü yılı nedeniyle pek çok sergi açılıyor. İlişkilerin başlangıcından günümüz sanatına kadar her dönemin örneklerini görebileceğiz farklı müzelerde ve mekanlarda açılan sergilerle.
‘Hollanda Sanatının Altın Çağı’ olarak nitelendirilen, gerçekten ticarette ve sanatta inanılmaz bir hareketliliğin yaşandığı 17. yüzyılın eserlerinden önemli bir seçki, 22 Şubat’ta Sakıp Sabancı Müzesi’nde açılacak sergide yer alacak.
Geçen hafta, gelecek eserleri yerinde görmek, dönemin ruhunu anlamak için bir gezi düzenlendi Amsterdam’a.
Sabancı Müzesi’nin Yöneticisi Nazan Ölçer’in rehberliğinde gerçekleştirilen gezi tam bir ‘ışığın keşfi’ yolculuğu oldu benim için.
Önümüzdeki ay açılacak sergide yer alacak eserler ağırlıklı olarak Rijksmuseum’dan ve dünyanın önde gelen özel koleksiyonlarından gelecek. Bu yüzden gezideki ilk durağımız Rijksmuseum’du. Müze müdürünün küçük bir hoş geldiniz konuşması ve kahve ikramının ardından küratörün rehberliğinde gezdik eserleri. Müze binası yaklaşık 10 yıldır onarımda olduğu için sürekli sergiye, binanın geneli düşünüldüğünde mütevazı bir yer ayrılmış. Hollanda sanatının dönemin zenginliğine paralel olarak nasıl geliştiğini, ışığın hangi sanatçılar tarafından nasıl keşfedildiğini gösteren örnekler karşılıyor müzenin girişinde ziyaretçileri. O dönemin yaşamına dair objelerden, seramik ve gümüş eşyadan sonra üst kattaki o büyük koleksiyonun önemli bir parçasının eşsiz seyrine bırakıyorum kendimi.
Müze gezisi bir anlamda İstanbul’da açılacak serginin izini sürmeye, buraya gelecek eserlerin seçim kriterlerinin neye göre yapıldığının açıklamasına dönüşüyor.
Müze gezimiz eserlerin görülmesiyle bitmiyor tabii. 10 yıldır onarımı süren Rijksmuseum’un ana binasına geliyor sıra. Ayağımıza botlar, kafalarımızda kasklar ve sarı yeleklerimizle inşaatın içinde alıyoruz soluğu. İnşaatın son aşamasına gelinmiş artık, müzenin tamamının 2013’te açılması planlanıyor. Galerilerin nasıl düzenlendiğini, sosyal alanların neye göre belirlendiğini, sergilemelerin nasıl yapılacağını, inşaatta mimarlık ve sanat fakültesi öğrencilerinin nasıl görev aldığını anlatıyorlar.
Muhteşem müze binasının bin bir titizlikle yapılan onarımına bakarken, sanatta o altın çağın nasıl yakalandığını ve halen nasıl devam ettirildiğini net olarak görebiliyorsunuz. Bizse Resim Heykel Müzesi’nin Antrepo bölgesine taşınıp taşınmayacağını, Dolmabahçe Sarayı kompleksinin içindeki binanın devlete büro olarak tahsis edilip edilmeyeceğini tartışıyoruz daha.
Sonraki durağımızsa açılacak serginin en önemli ismi Rembrandt’ın müze eviydi. Yaşadığı evi dolaşmak, yattığı yatağı, oturduğu sandalyeyi, resim atölyesinde fırçalarını görmek...
Ve yine bir ressamın mirasına nasıl sahip çıkıldığının örneği karşısında kendi ülkenin sanatçısını düşünüp umutsuzluğa kapılmak... Ah ne zaman sona erecek şu içimizdeki eziklik duygusu!
KİMLER GELECEK
SSM’de açılacak sergide 59 sanatçıya ait 73 tablo, 19 desen ve 18 obje olmak üzere toplam 110 eser yer alacak. Onlardan bazıları şunlar: Rembrandt’tan ‘Rotterdamlı Bira Üreticisi Dirk Jansz Pesser’in Eşi’, ‘Dr. Ephraim Bueno Portresi’, ‘Ölü Tavuskuşlu Natürmort’; Johannes Vermeer’den ‘Aşk Mektubu’, Gabriel Metsu’dan ‘Yemek Yiyen Kadın’, Adriaen Coorte’ten ‘Kuşkonmazlı Natürmort’, Jan Steen’den ‘Fırıncı Oostwaard ve Eşi’, Jan de Bray’den ‘Aziz Luka Loncası Yöneticileri’.
BİR MÜJDE
Amsterdam’daki duraklarımızdan biri de Van Gogh Müzesi’ydi. O ünlü otoportrelerinden 'Ay Çiçekleri’ne hafızalarımıza kazınmış görüntülerin orijinalleriyle yüz yüze gelmek nefes kesici bir deneyimdi. O resimleri aynı heyecanla karşılayacaklar için bir müjde vereyim hemen. Nazan Ölçer’in kulağımıza fısıldadığı bir müjde bu. 2014'te, bir Van Gogh sergisi için girişimlere başlamışlar Sabancı Müzesi olarak. Nazan Hanım’ın Amsterdam sanat çevrelerinde gördüğü ilgiye ve saygıya tanık olduktan bu serginin gerçekleşebileceğine inancım hayli yüksek benim.