Reklamdan ve aşktan çok kazandı yeni rekoru 11 Eylül kitabında deniyor

Güncelleme Tarihi:

Reklamdan ve aşktan çok kazandı yeni rekoru 11 Eylül kitabında deniyor
Oluşturulma Tarihi: Mart 28, 2004 00:16

‘9.900.000 TL’ ve ‘Aşkın Ömrü Üç Yıldır’ kitaplarıyla Türkiye’de de uzun süre en çok satanlar listesinde yer alan ünlü Fransız romancı Frederic Beigbeder’in son kitabı ‘Kuzey Kulesi 107. Kat’ Türkçe’ye çevrildi.

11 Eylül 2001’de New York’ta İkiz Kuleler’de yaşanan dehşeti anlatan roman, Doğan Kitapçılık tarafından yayımlandı. Romanda, Kuzey Kule’de hayatını kaybedenlerin kurdukları son telefon ve e-mail bağlantılarından yola çıkılarak, yaşanan travma kurgusal olarak saniye saniye anlatılıyor. Bir yandan da Amerikan ve Avrupa kültürleri arasında yaşanan çelişkiler irdeleniyor.

‘Saat 08.46’da neler olduğunu şimdi oldukça kesin bir şekilde biliyoruz. On biri mürettebat, 92 yolcu taşıyan, American Airlines’a ait bir Boeing 767 yolcu uçağı, 1 No’lu kulenin kuzey cephesine, 94. ve 98. katlar arasına gömüldü ve deposundaki 40.000 ton kerosen Marsh & McLennan Companies’in ofislerinde anında alev aldı. Saat 07.59’da Logan Havalimanı’ndan havalanan ve saatte 800 km hızla giden, AA 11 sefer sayılı (Boston-Los Angeles) uçaktı bu.

Böyle bir çarpmanın şiddetinin 240 ton dinamitin patlamasına eşdeğer olduğu tahmin ediliyor (12 saniye süren 0.9 büyüklüğünde bir sarsıntı). Çakılma noktasının üzerinde 19 katta mahsur kalan 1.344 kişiden hiçbirinin sağ kurtulmadığı biliniyor.

Bu bilgiler elinizdeki kitabın tüm heyecanını kaçırıyor tabii. Ama böylesi daha iyi: Bu bir gerilim kitabı değil; betimlemesi imkánsız olanı betimlemeye yönelik -belki de başarısızlığa mahkum- bir girişim, hepsi bu.’

Siz bakmayın Frederic Beigbeder’in daha kitabın başında böyle dediğine. Kuzey Kulesi 107. Kat, 11 Eylül 2001’de New York’ta Dünya Ticaret Merkezi’ne düzenlenen ve bütün dünyayı dehşete düşüren saldırıyı anlatan yarı kurgu-yarı belgesel ilk kitap. Fransa’da büyük tartışmalara yol açmasının sebebi ise Beigbeder’in bu trajik olayı kazanç kapısına dönüştürme arzusu kadar, kitabı okurken insanı ürperten soğukkanlılığı.

KİTABI MONTPARNASSEKULESİ’NDE YAZDI

Uçağın çarptığı anda Dünya Ticaret Merkezi’nde hayatlarını kaybedenlerin neler hissettiğini kavramak için, neredeyse bütün romanını Paris’teki Montparnasse Kulesi’nin 56. katındaki lokantada yazıyor Beigbeder. Kısa süre içinde cehenneme dönüşen merdivenlerden inmeye veya çıkmaya çalışanların davranışlarını zihnine kaydedebilmek için de, kimi gün yürüyerek iniyor merdivenleri. 56. katın kaç dakikada inilebileceğini tespit etmek amacıyla saat bile tutuyor.

KULELERİN YIKIMINAÖVGÜ DÜZÜYOR

Kitaptaki anlatım o kadar etkileyici ki, tuhaf bir biçimde kendinizi Kuzey Kule’de, üzerinize bir Boeing uçak gelirken buluveriyorsunuz. Sık sık devreye girerek, saldırının arka planındaki ayrıntılara değiniyor. Kuşkusuz bunlar arasında en önemlisi, New York Times’ta yayımlanan ‘Dünya Ticaret Merkezi’ndeki Son Sözler: 102 Dakika’ başlıklı yazı. Ayrıca, Dean E. Murphy’nin, ‘11 Eylül: Sözlü Tarih’ isimli tanıklık derlemesinden de hayli çarpıcı ayrıntılar aktarmış romana Beigbeder.

Bütün bunları yaparken, Milan Kundera’nın o güzelim ‘Şaka’ adlı romanındaki, ‘Sizce yıkımlar güzel olabilir mi?’ sorusundan yola çıkarak, özellikle Dünya Ticaret Merkezi’ne düzenlenen saldırı gibi olağanüstü yıkımların insanı neden ‘büyülediğini’ sorguluyor Beigbeder. Ve şu çarpıcı soruyu soruyor kendine: ‘Böyle bir roman yayımlandıktan sonra aynada yüzüme bakabilecek miyim?’ Soruyu, şu çarpıcı itirafın izlemesi ise sanki hiç de şaşırtıcı değil: ‘Büyük ekranda gerçek zamanda gösterilen, iki kuleden çıkan o muazzam dumanı, deniz ile kara arasında ipek bir eşarp gibi asılı duran, göğün mavisine takılmış o beyaz sorgucu seviyorum.’

AVRUPALILAR’INAMERİKA KOMPLEKSİ

Kitapta, kulelerin yıkıldığı gün ile ilgili kurgusal diyalogların yanı sıra Amerikan ve Avrupa kültürleri arasında yapılan karşılaştırmalar da geniş yer tutuyor. Frederic Beigbeder, kitap boyunca Amerikan kültürü ve Amerika’nın temsil ettiği değerlerin Avrupalılar tarafından nasıl algılandığı konusunda itiraf sayılabilecek değerlendirmelere yer veriyor. ‘En beğendiğim yazarlar, en beğendiğim müzisyenler, en beğendiğim film yönetmenleri Amerikalı’ diyor ve Avrupalıların Amerikan kültürüne karşı her açıdan bir aşağılık kompleksi yaşadığını savunuyor.

BEIGBEDER’İN AMERİKA İTİRAFLARI

Amerikan kültürü dünyayı ekonomik nedenlerle değil özel yeteneğiyle eziyor. Disney’i Hitler’e, Spielberg’i Şeytan’a benzeten demagogların sık sık yaptıkları gibi, etkisini ve gücünü siyasi bir manipülasyona indirgemek kolaycılık olur. Amerikan sanatı sürekli bir yenilenme içinde, zira kökleri gerçek hayatın derinliklerinde. Amerikalı sanatçılar hep yenilik peşindeler, ama bu, bizi bize anlatan bir yenilik. Onlar yeniliği erişilebilirlikle, orijinal yaratıyı baştan çıkarma arzusuyla bağdaştırmayı biliyorlar. Moliere de kár peşindeydi, Mozart da kitlelerin gönlünde taht kurmak istiyordu: Bunda utanılacak bir şey yok. Amerikalı sanatçılar, Avrupalı meslektaşlarından daha az teori yumurtluyorlar, çünkü pratikle fazlasıyla meşgul olduklarından buna ayıracak zamanları yok (...) Amerikalı yazarlar natüralist olduklarını sanıyorlar, ama aslında hepsi Marksist! Kendi ülkelerine karşı son derece eleştireller. Dünyada hiçbir demokrasi kendi edebiyat dünyasından bu kadar itiraz görmüyor. Amerikan bağımsız ve underground sineması olabilecek en bozguncu sinema (...) Pek çokları, Avrupalı sanatçıların Amerikalı benzerleri karşısında üstünlük kompleksine kapıldıkları kanısındalar, ama yanılıyorlar: Bu aşağılık kompleksi. Amerikan karşıtlığında epeyce bir kıskançlık ve karşılık görmemiş aşk acısı da var (...) Bizi gıcık eden Amerikan emperyalizmi değil Amerikan şovenizmi, Amerika’nın kültürel soyutlanma politikası, yabancıların çalışmalarına mutlak ilgisizliği (...) Bugün Fransa’nın ABD’yle ilişkisi, aynen taşranın Paris’le ilişkisi gibi (...) Küçümseyici bir edayla omuz silkebilmek için onlarla ilgili her şeyi bilmek istiyoruz.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!