Oluşturulma Tarihi: Kasım 14, 2004 00:00
Reklamcı anne yazdı, karikatürist baba çizdi. Ancak bu üç kişilik bir hikayeydi. Lise Giriş Sınavı’na hazırlanan biricik kızlarıyla birlikte ‘akıllı’ bir anne-babanın aylarca gördüğü bir ‘kabus’ diyelim. Eğlenceli bir dille de yazılsa, ortaya milyonlarca anne, baba ve çocuğun yaşadığı trajedi çıktı. Annem Sizi Derse Çağırıyor, ‘asla kızımı yarış atı gibi yetiştirmeyeceğim’ diyen ama birden kendini ters yolda bulan bir annenin kitabı. Ders dolu yani...Ama öyle kitapta da bol bol bahsedilen dershanelerde, özel derslerde verilenlere hiç benzemeyen dersler bunlar. Bu kitapta, sallanarak ‘üç yanlış bir doğruyu götürür’ diyen bir işaret parmağı yok; ‘Bir doğru kaç yanlışı önler?’ gibi iyiniyetli bir soru var. İletişim Yayınları’ndan çıkan Annem Sizi Derse Çağırıyor, televizyonda sit-com dizi olmaya da hazırlanıyor.Çocuklarımızın yarış atı gibi koşturulduğu sınav sistemimizde, üç yanlış bir doğruyu götürüyor, biliyorsunuz. Ama ‘Annem Sizi Derse Çağırıyor’ adlı kitabı okuduğunuzda, aklınızda kalan tek soru şu olabilir: ‘Üç yanlış bir doğruyu götürüyorsa, bu kadar çok yanlışı yapma hakkını bize veren hayat, geriye savunabilecek tek bir doğru bırakıyor mu?’ Bu kitabı, kızı Can’ın LGS’ye hazırlandığı yıl (2003) yaşadıkları hengameden ‘sağ salim çıktıktan’ bir yıl sonra, hem eğlenceli, hem de hüzünlü bir dille kaleme alan reklamcı anne Can Kartoğlu Gürses, bugün ‘ah keşke biraz cesur olsak da sistemin tıkır tıkır işlemesine bu kadar yardımcı olmasak’ diyor. Kitabı şu amaçla yazmış: ‘İstedim ki, LGS’ye, ÖSS’ye hazırlanan yarışçı gençler, anneler, babalar, teyzeler, halalar, sonra potansiyel yarışçılar, yalnız olmadıklarını görsün. Bu kabusa dönüşen sınav dönemini daha az tahribatla atlatsınlar. Bizim gibi tatlı salaklıklar yapmasın, akıllı olsunlar.’ Diyor ama demenin kolay olduğunu da biliyor! YÜZLERCE SALAĞIZKitabın önsözünü yazan baba Kemal Gökhan Gürses ise ‘belki yüzlerce salağız’ diyor: ‘Ve kendi inşa ettiğimiz o tunçtan sistemin param-parçası olarak, çocuklar elde, ordan oraya koşturup duruyoruz. Bizim oluşumumuzdaki bir alegoriyi hatırlatıyor bu bana: Zaten hepimiz bir milyon sperm arasında zorlu koşuyu kazanmış o bir tek sperm değil miyiz?’ Bir sorusu daha var: ‘Bu yarış ne zaman bitecek?’Cevabı ise şöyle: ‘Liselere Giriş Sınavı, Üniversitelere Öğrenci Seçme Sınavı, Lisansüstü Eğitim Sınavı, Yabancı Dil Yeterlilik Sınavı, tek kişilik memur alımı için on bin kişinin katıldığı sınavlar, bütün iş görüşmesi sınavları... Bunlar olduğu sürece belki yazar Can Kartoğlu Gürses kendi adını taşıyan sevgili kızı Can Gürses’le ilgili daha birçok kitap yazmak durumunda kalacak. O zaman bu kitabın ‘Aa, bitti’ dedirten duygusu, ‘Haydaa, yine mi’ye dönüşecek. Ben, en az iki yıl sonra kızımın katılacağı üniversite sınavıyla ilgili sakin görünmeye çalışsam da başıma geleceklerden endişe duyduğumu içtenlikle söyleyebilirim.’ Üstelik onlar, ‘asla kızımı bir yarış atı gibi yetiştirmeyeceğim’ diyen ‘akıllı’ anne babalardandı. Bakın başlarına neler geldi:BİZİMKİ KADİRCAN’IN TESTLERİNE TAKTIAda bu yıl 8. sınıfa geçti. Yine en yüksek not ortalamasıyla karneyi aldı: 5.0. Ada için son derece olağan bir not ortalaması. Ama o da ne? Sekizinci sınıfa başlayacağı günlerde panik içinde... Varsa yoksa Kadircan. Kadircan’ın iki yıldır dershaneye gittiğini öğrenmiş. Kadircan için test, peynir ekmekken o daha yeni başlayacak kursa. Kimbilir daha bilmediği yüzlerce Kadircan var, koşuya ondan önce başlayacak... Söylenip duruyor. Aslında Ada’nın 7. sınıfta bir de dershaneye gitmesi mümkün değildi... Akıl edemediğimizden değil. Ada pazartesi piyano dersi alıyor. Öğretmeni Günce... Salı günleri İngilizce öğretmeni Derin geliyor. Çarşambaları matematik öğretmenimiz Bekir Bey, perşembeleri gitar öğretmenimiz Yiğit. Cumaları modern dansa gidiyoruz, ayrıca çarşambaları okulunda tiyatroya katılıyor. Cumartesileri dört saat boyunca İtalyan Kültür. Pazar günleri Ali’yle gittikleri tenisi atlamayalım. Ama LGS’ye gireceğiz artık. Dur bakalım (...) Artık cumartesi pazarları saat dokuzdan bire kadar dershanede oluyor Ada. İtalyanca’ya ara veriyoruz, piyanoya, dansa, tiyatroya... Onların yerine evimizde Türkçecimiz, fencimiz, sosyalcimiz, yeni matematikçimiz oluyor.YARIN SUNUMUM VAR AMA DAHA ÖNEMLİSİ FENCİYLE TANIŞMAKAda yine tosurdayarak geliyor eve. Hani biz Ada için her şeyi düşünürdük? Kadircan, Ertan Hoca’nın da sınavını geçmiş, ondan ders almaya hak kazanmış, biz bu adamı nasıl duymamışız! Ondan ders alıp da Robert Kolej’e,
Galatasaray’a girmeyen tek bir öğrenci yokmuş! Ali gülmeye başlıyor. ‘Düşünsene’ diyor, ‘Kadircan ya sınav günü ishal olursa? İki yıl dershaneye gitmeler, Ertan Hoca’dan dersler, yok efendim bir dakikada yapılan iki sorular, hepsi kara bir düş olur. Hiçbir şeyi abartmaya gerek yok! Böyle bir sınav zaten çok abartılı. Hangi ülkede var sekiz yılı iki saatte ölçmek?’Bir karara varıyoruz Kadircan’ın hocalarıyla ilgilenmeyeceğiz. Çocuklarını at yarışı gibi yarışa hazırlayan ailelere hiç benzemeyeceğiz! (...) Belli etmemeye çalışıyorum ama bu kez beni alıyor bir telaş... Ah ben niye bu adamı duymadım. Gece oraya telefon, buraya telefon, alıyorum numarasını. Ertesi gün ilk işim Ertan Hoca’yı aramak. Elimde kapısını açacak bir anahtar var: Diyeceğim ki benim kızım bunca yıldır her sınıfı beş not ortalamasıyla geçti. Ama sekreterini aşmak ne mümkün. ‘Efendim’ diyor ‘bünyemizdeki çocukların neredeyse hepsi beşlik. Zaten kayıtlarımız doldu!’ Yarın ajansta sunumum var. Ama yarın her şeyden önemlisi yeni fenciyle tanışmamız var!BU YIL HASTA OLMA LÜKSÜ YOK Dershaneden çağırılıyoruz. Hafta ortasında, saat birde! Saat 11.00’de Levent’te bir toplantım var. Bir buçuk saatten bir dakika uzun sürmemeli. Oradan
Beşiktaş’a dershaneye uçmalıyım (...) Dershanede önümdeki anne dönüp soruyor: ‘Günde kaç test çözüyor?’ Nasıl yani? Daha teste başlamadı, diyorum. ‘Aa olmaz’ diyor, ‘Benim kızım günde 300 yapıyor vallahi.’ Dershanede çocuklarımızın bu yıl kimi eğlencelere mola vermeleri gerektiğini öğreniyoruz. Sinema, müzik, hele hele televizyon, telefonlaşmalar (...) Sadece dört gün yanlarına kitap defter almadan, çok uzak olmayan bir yere tatile gidecekler... Aman sakın kayak yok, bir yerlerini kırmayacak, hasta olmayacaklar. Bu yıl hasta olma lüksleri yok. BİR BUÇUK SAATİ 80 MİLYON AYYYN!Hasan Bey her cümlesini ‘Aynnn’ diye bitiriyor. Ada acayip acayip bakıyor, cevap vermiyor (...) ‘Ne gün başlayabiliriz derse’ diyorum. Hasan Bey, sadece salılarının ve saat 19.00’unun boş olduğunu söylüyor. Aa ne demek! Tabii ki... Gelecek salı, 19.00’da bekliyoruz. Peki ne kadar ödeyeceğiz? Bir buçuk saati 80 milyon. Ayyynnn! Tabii ki... Test kitabı alalım mı? Almayalım mı? Peki efendim...ELİMDE MÜKEMMEL BİR FENCİ VAR AMA PAHALIArkadaşım telefonda, ‘Ay elimde mükemmel bir fenci var ama çok pahalı’ diyor. Telefon ettiğim gün evimizde. Bir buçuk saati 90 milyon artı evimizin otoparkı olmadığı için 10 milyon. Ada’ya ‘Ben senin öğretmenin değil antrenörünüm, seni antrene edeceğim’ diyor... Gülay Hoca evimizde 15 dakika fazla kaldığında ‘plus ücret’ alıyor ve ben bu hesabı bir türlü yapamadığım için bana içerliyor... Bir buçuk saati 90 milyonsa, bir saat kırkbeş dakikası ne olur, hesaplayamıyorum. Ada ‘Annecim 15 milyon’ diyor. Bakalım anneciğin çantasında o kadar para kalmış mı? Bütün param her hafta başında zarflanmış olarak özel öğretmenlerimiz için hazırlanmış sarı mantomun cebinde duruyor. ZARFLAMA VE ZARFLARI UZATMA GÖREVİ BENİMBen her çarşamba ders bitiminde açlıktan bayılmak üzereyken zarfımla birlikte arka odadan çıkıyorum. Nasıl geçti diyorum. Gürkan Bey tek tek hangi konuları işlediklerini, Ada’nın nasıl başarılı olduğunu anlatıyor. En sonunda uzatıyorum zarfı. Ali evde olsa bile bu zarflama ve zarfları uzatma görevi benim.BAŞARAMAZSAM YÜZÜNE NASIL BAKARIMAda’nın un kurabiyesi yüzü daha da beyaz bugün. Gözlerinin altı siyah mor. Birkaç gecedir bir türlü uyuyamamaktan yakınıyor. Gece onikilerde yatıyor, üç dört saat uyuyor (...) ‘Anne uyuyamıyorum, beynimin içinde formüller dolaşıyor, hiçbir şey hatırlamıyorum. Çok kötüyüm anne.’ Gözyaşlarını elimle siliyorum. ‘Hayatta en mutlu olduğum şey sensin. Hangi okulda okursan oku sen yaşamımı zaten güzelleştirirsin, doldurursun, bu iki saatle mi seni değerlendireceğim, saçmalama.’ Ada’nın cevabı ‘Sen böyle düşünüyor olabilirsin ama ya başaramazsam nasıl hocaların yüzüne bakarım... Senin yüzüne nasıl bakarım. O kadar para harcadın.’ Ada yanıma uzanıyor, başı göğsümde o dakikada uyuyakalıyor, bu kez ben başlıyorum ağlamaya. Bir tek sınava değil, sisteme değil kızgınlığım, kendime en çok kendime. Hani at yarışı gibi yarışlara sokmayacaktım kızımı? Gülay Hocalar filan olmasaydı ne yitirirdi Ada? Tanrım çocuğumu koru, ne olur sabah gülümseyerek uyansın!’BU DA BENİM SİZE HEDİYEM OLSUNAda
Koç Lisesi’nde 4.45 not ortalamasıyla lise ikiye geçti. Yatılı okuyor. Ä°ngilizce dil sınavını geçerek hazırlık sınıfını atlayan Ada, baÅŸlarda çok sıkıntı çekse de ‘bir tane bile özel öğretmen’ istemediÄŸi için tüm zorlukları kendi kendine aÅŸtı. Tabii hazırlık sınıfını atlayarak, hem kendine, hem bize bir yıl kazandırdı. ‘Bu da benim size hediyem olsun’ dedi. Åžimdi Ada’nın ne puanını anımsıyorum, ne de puanların ne kadar düştüğünü öğrenmek için günde kaç kez telefon ettiÄŸimi...BÄ°R NET EKSÄ°K OLSUN, KAFASI NET OLSUNCan KartoÄŸlu Gürses (solda) Ajans Ada’da baÅŸlayan profesyonel iÅŸ hayatını, kendi ajansı olan Mucizeler Dükkanı’nda sürdürüyor. Åžimdi sınava hazırlananlara ÅŸunları söylüyor: ‘Akıllı olun diyebilirim. Bırakın çocuÄŸunuz bir net eksik yapsın ama kafası net olsun, sevildiÄŸinin, deÄŸer verildiÄŸinin farkında olsun, saÄŸlıkla soluyor mu havayı, önemli olan o derim. Canı saÄŸolsun derim.’ Kızı Can Gürses ise (saÄŸda) o günler için, ‘Ne saçma bir yıldı yarabbim’ diyor. Ä°ki yıl sonra ÖSS’ye girecek ve ÅŸimdiden bir sürü hesap yapıyor. Annesi Can ise yine böyle bir kitapla karşımıza çıkmama garantisini veremiyor!YÖNETMENÄ°N KARÄ°KATÃœRÄ°ST OÄžLU, KIZININ HÄ°KAYESÄ°NÄ° YÖNETECEKDizi projesi, adını ve ana hikayesini tamamen Can KartoÄŸlu Gürses’in kitabından alıyor ama yan karakterler ve olayları da içerecek. Senaryoyu anne-baba Gürsesler birlikte yazıyor. YönetmenliÄŸi ise reklam-tanıtım filmleri de çekmiÅŸ olan karikatürist Kemal Gökhan Gürses üstlenmiÅŸ. Gürses yönetmenliÄŸe uzak biri deÄŸil; YeÅŸilçam’da 176 filmin yönetmenliÄŸi yapan Muharrem Gürses’in film setlerinde büyümüş oÄŸlu o.Â
button