Oluşturulma Tarihi: Mart 20, 2005 00:00
REFORM niteliğinde yasalar çıkarmakta hiç zorlanmıyoruz. Ama, çıkardığımız reform niteliğindeki yasaları uygulamakta çoğu kez azımsanamayacak zorluklar çekiyoruz.Bu huyumuzu 1800’lü yılların ikinci yarısında İstanbul’da Robert Kolej’i kuran misyoner Cyrus Hamlin de ‘Among the Turks’ kitabında çok iyi tespit etmiş.Yasasını çıkarıp da uygulamakta zorluk çektiğimiz alanlardan biri fikri mülkiyet haklarının korunmasıdır. Kağıt üzerinde Türkiye’de fikri mülkiyet hakları çok iyi korunmaktadır. Çağdaş bir yasamız mevcuttur. Ama, uygulamada fikri mülkiyet haklarına saygı duyan bir toplum olduğumuz söylenemez.ARADA KALDIKDünya Ticaret Örgütü 1980’li yıllardan bu yana fikri mülkiyet hakları konusunu gündemine aldı. Üye ülkelerin bu konuda yasalar çıkarıp uygulamaya koymaları isteniyor. Üye ülkeler arasında amansız bir mücadele yaşanıyor.Brezilya ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkeler fikri mülkiyet haklarının sıkı yasalarla korunmasına karşı çıkıyorlar. Çünkü, bu ülkeler fikri mülkiyet haklarını ihlal ederek ciddi boyutlarda gelir ve istihdam yaratıyorlar. Yani, taklit mallar üreterek ekonomik refahı artırıyorlar. Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkeleri ise teknolojiyi yaratan gelişmiş ülkeler olarak fikri mülkiyet haklarının çok sıkı bir biçimde korunmasından yanalar. Hatta, fikri mülkiyet haklarına saygı duymayan ülkelere gelişmiş ülkelerce ekonomik yaptırımların devreye sokulması dahi tartışılıyor.İki grup ülke arasında arabulucu ihtiyacı ortaya çıktığında, Türkiye bulunmaz bir arabulucu oluyor. Çünkü, Türkiye’nin fikri mülkiyet haklarının korunması yönünde çok iyi bir yasası var. Bu açıdan, Türkiye gelişmiş ülkelere yakın görünüyor.Diğer yandan, fikri mülkiyet haklarının korunması Türkiye’de de gelişmekte olan ülkelerden fazla farklı olmadığı için Hindistan ve Brezilya gibi bu konuda ses getiren ülkeler bizi seviyorlar. Arada kalıyoruz. Dolayısıyla, arabulucu oluyoruz.Fikri mülkiyet hakları konusunda açıkça gelişmiş ülkeleri tutsak, kendimizi inkar etmiş duruma düşüyoruz. Gelişmekte olan ülkeleri tutmaya kalktığımızda ise AB’ye üye olaya aday bir ülke olarak gülünç duruma düşüyoruz.MARKAYA SAYGITürkiye içine düştüğü bu ikilemden kurtulmak zorundadır. Aksi taktirde, çeşitli uluslararası platformlarda çok güç durumlara düşmemiz söz konusu olacaktır. Daha da vahim olarak, bizim yurt dışına sattığımız mallara koruyucu önlemlerin gündeme gelmesi kaçınılmaz olacaktır.Rekabeti sakatlayan ülkeler mutlaka rekabet edebildikleri ürünlerde olumsuzluklarla karşılaşacaklardır. Fikri mülkiyet haklarının varlığı bir açıdan rekabeti engelleyip normal şartlarda çok daha ucuz olabilecek bir malın pahalı olması olarak görülebilir. Ama, bu görüş birçok açıdan doğru değildir.Her şeyden önce, marka yaratmaya çalışan bir ekonomi ilk önce kendisi fikri mülkiyet haklarına saygı duymak zorundadır. Marka bir ürünü koruyan kalkandır. Fikri mülkiyet hakları da fikrin yaratıcısını koruyan bir kalkandır. Başkasının markasına saygı duymadığımızda, başkaları da, eğer yaratabilirsek, bizim markalarımıza saygı duymayacaklardır.
button