Şehriban OĞHAN
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 22, 2010 00:00
Kürşat Tüzmen kabinenin en sportmen bakanıydı, önce bu koltuğundan ayrıldı, ardından beş ay sürdürdüğü AK Parti Genel Başkan Yardımcılığı’ndan? Demokratik açılımın en hararetli döneminde verilen bu karar spekülasyonlara neden olunca kameraların karşısına geçti ve “Cilt kanseriyim (melanom)” dedi. Aradan beş ay geçti. Kendisini AK Parti milletvekili olarak 12 Eylül’e kadar kamp kurduğu Mersin’de, referandum çalışmasında yakaladık.
40 derece sıcağın altında verdi mesajını: “Rahat olun, içinize atmayın ve vahşi yaşayın.” Peki o nasıl yaşıyor? Bir yandan köpekbalığı eti yiyor bir yandan ısırgan otu. Avusturya’daki doktorunun ilacını kullanmakla kalmıyor, bitkisel bir ürüne de kobaylık yapıyor. Kanserin, “Bu adamla uğraşılmaz” deyip vücudundan çıkmasını bekliyor ve ekliyor: Güle oynaya yollayacağız arkadaşı...
Görevinizden ayrıldıktan sonra, sizi bir motokros yarışında bir de batık dalışında gördük.
- (Gülüyor) Doktorlar bana “Sen vahşi adamsın, doğaya dön” dediler ben de doğaya döndüm.
“Sporculuk mesleğim, bakanlık hobim” diyordunuz, asli mesleğinize geri döndünüz yani. Nasıl gidiyor tedavi?
- Allah’a çok şükür bomba gibiyim. Üst üste birkaç tedavi görüyorum. Bu tedavileri kendi üstümde denedikten sonra başarılı olursam millete de anlatacağım. Şu anda denemelerini pek tavsiye etmem. Tadı iyi olmayan birtakım bitki kökleri, kimsenin yemediği bazı canlı hayvanları tüketiyorum.
Ne gibi?
- Köpekbalığı gibi. Avusturya’da bir doktorum var. Ukrayna Kanser Enstitüsü Başkanı’ydı, Avusturya hükümeti içinde korumaya alındı; çünkü ilaç lobileriyle devamlı kavga ediyor. Kafası bana uygun. Onun bulduğu bir ilaç var. FDA onaylamamış ama piyasada. Prostat kanseri olan bir arkadaşım tavsiye etmişti. Ampuller halinde satılıyor. İğneleri de kendim yapıyorum. 20 gün iğne kullandım. 10-15 gün ara verdik. Şimdi tekrar 15 günlük bir doz alıyorum. Artı, alternatif tıptan yararlanıyorum.
Neler kullanıyorsunuz?
“Kır doktoru” dediğim bir arkadaşım var. Onun verdiği bazı bitkisel yağ özlerini kullanıyorum. Formülünü henüz söylemedi. Ayrıca enginar, ısırgan, çörekotu hapları alıyorum. Tabii parça parça. Çünkü karaciğeri de yormamak lazım. Bunları alırken birdenbire karaciğer iflas edebilir. Bir de karaciğer transplantasyonuyla uğraşmayalım. Herkesi dikkate alıyorum ama kendi bildiğimi okuyorum. Savaşçı bir adamım biliyorsun. Dolayısıyla hastalığın “Yeter ya, bu adamla uğraşılmaz!” deyip çıkmasını bekliyorum. Şu anda gayet güzel her türlü aktivitemi de yapıyorum. Bir tek İstanbul’da maratona giremedim çünkü efor isteyen bir yarıştı. Aldığım ilaçlar da biraz yorgunluk yapıyor, bir nevi kemoterapi görüyorum. Onun için onu iptal ettik tek, onun dışında başka yarışları yapmaya devam ediyoruz. Kanseri farklı bir hastalık olarak görmüyorum, bir virüs. Vücut yavaşladığı, zayıf düştüğü zaman ortaya çıkıyor ve etki altına alıyor. Bu virüs herkeste var bence. Nasıl diğer mikroplarla dolaşıyoruz ve zayıf düştüğümüzde farklı hastalıklar çıkıyor kanser de böyle bir şey. Mücadeleyi de kazanacağım, Allah’ın izniyle?
Köpekbalığını ne aralıkla yiyorsunuz?
- Buldukça. Dünyada kanser olmayan tek hayvan köpekbalığı. Niye kanser olmuyor çünkü vahşi besleniyor. Dolayısıyla ben de vahşi besleniyorum. Balıkçı arkadaşlarım ağlarına köpekbalığı takılınca buzun içinde gönderiyorlar. Kolay bir et değil, yağlı. Ankara’da suşici arkadaşım var, suşi yapıyor, şahane oluyor.
MEĞER SÜPERMEN DEĞİLMİŞİM
Beslenmeniz de doktor gözetiminde mi?
- Onların görüşlerini alıyorum ama sizin vücudunuzu sizden iyi kimse tanıyamaz. Kendi kendinizin doktorusunuz. Çok fazla kızartma yememeye, siyah çikolataya bağımlılığım olduğu halde şeker tüketmemeye çalışıyorum. Yeşil salata, sebze, mevsim meyveleri yiyorum. İftarla sahur arasında bir kilo elmayı rahatlıkla yiyorum. Kabuğu ve çekirdeğiyle yerim. Kaya koruğu otu, denizbörülcesi, yosunlardan yapılmış çeşitli yemekler... Aslında eskiden de yerdim ve “Bana bir şey olmaz” derdim. Demeyeceksin! Kendimi Süpermen görüyordum şimdi bakıyorum yok öyle bir Süpermenlik.
Ne hissetmiştiniz doktorunuz teşhisi koyunca?
- Kolay şaşıracak bir insan değilim ama şaşırdım. Hayatı daha fazla sürdürebilir misiniz, sizden sonrası nasıl devam edecek, bunları kurguluyorsunuz. O güne kadar hayatla ilgili hiç bilanço yapmıyordum. Bilanço yapmaya başladım. Bugüne dek ne yaptım, ne yapmak istiyorum, beni ne mutlu, ne tatmin ediyor. Bu tür şeyleri sorgulamaya başladım.
Daha mı rahatsınız şimdi?
- Kesinlikle. Takmıyorum artık hiçbir şeyi, eskiden içime atardım. Stres, sıkıntı cabası. Bir küfür sallayın geçin gidin ya! İçinize atmayın. Bırakın başkası düşünsün. Vahşi yaşayın.
‘Neden ben’ dediniz mi?
- Sutopu oynardım. Normal bir derinin dayanamayacağı kadar güneş altında kaldım. O zamanlar Ankara’da tek havuz var. Boş olan öğlen saatlerinde antrenman yapardık. Kimse, “Bu güneş ileride sıkıntı çıkarır” demedi.
Deseydi ne olurdu?
- Deseydi de mecburduk zaten ama herhalde yağlanırdık. Şimdi hayretle karşılıyorum; bazı insanlar tenlerinin rengini değiştirmek için yatıyorlar o güneşin altına.
Hastalığınız nasıl nüksetti?
- Beş yıl önce ortaya çıktığında vücudumdan birkaç parça alındı. Üremez diye düşünüyorduk. Sonra baktık, hastalık sevmiş bizi. Yine sağdan soldan çiçekler açmaya başladı. Büyük benler vardı onlar kapanmıyor yara haline geliyor. Şu anda onları aşmış durumdayız. Olanı zaten parça parça öbür tarafa gönderdik, kalanlarla da ben mücadele ediyorum.
Nasıl korunuyorsunuz?
- Güneş kremi kullanıyorum. Bu hastalık sörfçü hastalığı. Onlar için geliştirilmiş kremlerden kullanıyorum. Dışarı çıkacağım zaman ince bir tabaka sürüyorum.
KİMSE BAŞARISIZ OLDUĞUMU SÖYLEYEMEZ
Görevden ayrılış nedeniniz gerçekten hastalığın nüksetmesi mi yoksa hastalığı bahane mi ettiniz?
- Bahane değil. Birkaç şey üst üste birleşti. Bu kararın alınması daha doğru olacaktı, yaptık. Ortada bir hastalık var bu hastalığın da tedavi edilmesi gerekli, yurtiçi ve yurtdışında bu konuda uzman kişilerle görüşmek gerekti. Normalde çok ağır bir tempoyla yapabileceğiniz şeyler değil. Ben bir şeyi ele aldım mı ucunu kaçırırım. Başbakanımızla da oturduk, konuştuk. O, bir buçuk ay sonra uygun olacağını söyledi. Ben de bir buçuk ay daha o şekilde çalıştım.
Ne dediniz Başbakan’a?
- Başbakanımız biliyordu hastalığımı, anlayış gösterdi.
Ayrılmanızda başarısızlık söz konusu mu?
- Onu kimse söyleyemez. Muhalefette olanların bile takdirini çok kazanmışızdır. Halen devam eden projelerim var. Serbest bölge, komşularla ticareti geliştirme, Turquality.
TÜZMEN DÜZ DEMEK
AK Parti içindeki farklı görüşleriniz görevden alınmanıza neden olmuş olabilir mi? Kafanızın dikine gitmek...
- O benim soyadımdan kaynaklanıyor. Tüzmen, düz demek, düz adam. Düzgünlükten kimseye zarar gelmez. Bugün belki bazı konuşmalarım bazı insanlar için sıkıntı yaratmış olabilir. Ama ben bugüne kadar bu konuşmaların hep arkasında durdum. Sonrasında kıvırma, esnetme göremezsiniz. Biz başkaları gibi görev süremizin sonunda konuşma yaparak ayrılanlardan değiliz.
Bakanlık bitince bir boşluk hissettiniz mi?
- Hemen pilotluk kursuna yazıldım. Bakanken onu yapacak vaktim olmamıştı. Biraz hayatımı yaşamak istedim doğrusu.
Özlüyor musunuz?
- Bakanlık tabii ki büyük bir güç, yaptırım erkiniz var. Ama ömrünüzün sonuna kadar bakan kalamazsınız ki. Bakın ben beş sene gümrüklerden sorumlu bakanlık yaptım, o akçeli yerde. Çıksın başkaları beş sene yapsın da sonra rahat edebilsin. Ben 3 bin 500 kişinin atamasını yaptım bir gecede. İnsanları sabaha karşı yerlerinden ediyorsunuz, gık çıkmıyor. Bunlar kolay işler değildir, yürek ister. Şu an mutluyum, kendime biraz daha vakit ayırma fırsatı buldum. Daha fazla kitap okuyorum. ‘Lost’ dizisinin tamamını izledim. Yerinde oturabilecek bir insan değilim. Yapısal bir arızamız var.
BIYIKLARIMI AB’YE GİRİNCE KESECEĞİM
Üniversitede de bıyıklıydım. Sözüm var, Avrupa Birliği’ne girdiğimiz gün keseceğim. (Sarkık bıyık, badem bıyık tartışması hatırlatılınca) 21. yüzyılda insanların bıyığının, saçının şekliyle uğraşmak abesle iştigaldir. İnsanların kişisel özellikleriyle ilgili yorum yapmak da yakışıksızdır. Kaldı ki günümüzde bir insanın bıyığıyla ilgili kararları daha çok hanımlar veriyor. İnsanları kafalarının içiyle yorumlamak lazım.