Güncelleme Tarihi:
* Şu sıralar yoğun bir tempo içindesiniz. Bir yandan “Çalıkuşu” çekimlerine, diğer yandan Boğaziçi Üniversitesi’ndeki tarih eğitimine devam ediyorsunuz.
- Okulum artık bitmek üzere. Son sömestrdeyim. Kalan bir dersimi de geçen dönem alsaydım erken mezun olacaktım. Bazen düşününce gerçekten zoru başardım gibi hissediyorum. Bu kadar yoğun tempoda çalışırken bir yandan da Boğaziçi Üniversitesi’ndeki hocaları memnun edebilmek pek kolay değil. Ama şu var ki bilgi ve öğrenmeye aç ve âşık biriyim. Bunun azmiyle başardım diyebilirim. Setten arta kalan vaktimi okula adadım.
* Küçük yaşta şatafatlı bir dünyanın ortasına düştüğünüzü hissetiniz mi?
- Aslında hiçbir zaman öyle hissetmedim. Ne en başında ne de şimdi. Oyunculuk ego tatminiyle bütünleşmiş bir meslek olabilir. Sonuçta beğeni, alkış ve takdirle beslenen insanlarız; ama bu demek değil ki kendi yaşantımızda egosantrik insanlarız. Tam aksine, işin şaşaasından mümkün olduğunca uzak yaşamayı seviyorum. Rafine bir yaşam benimle daha çok örtüşüyor. Bu yüzden sade yaşamayı tercih ediyorum hayatımı.
* Oyunculuk hayata bakışınızı hangi noktaya taşıdı?
- Oyunculuk en başta gözlem gerektiriyor. Daha sonra etki tepki geliyor. Bu gözlemleri yaparken veya oyun halinde herhangi bir etkiye tepki gösterirken, aslında bunların bana ve hayatıma ne çok şey kattığını gördüm. Normalde hiç olmadığı kadar çok gözlem yapar oldum. İnsanların tepkisi dikkatimi çekmeye başladı. Oyunculuk idrak ve algılama kabiliyetimi artırdı diyebilirim.
* Dönem dizisi çekmek nasıl? Eğitiminiz bu dizide size ne kadar avantaj sağlıyor?
- Çok fazla ihtiyaç duymuyorum aslında. Senaryo her zaman son derece açıklayıcı. Ama şu oluyor; karakteri anlayabilmek için o dönemin ruhuna hâkim olmak gerekiyor. O dönemin insanının duyguları şimdikiyle aynı ama davranış biçimi ve dışavurum biçimi farklı. Bunu anlamak için o döneme yolculuk etmek gerekiyor. Adap, usul, edep kavramları daha çok vurgulanıyor o dönemde mesela... O yüzden Feride her ne kadar ukala ve fütursuz bir kız olsa da gerektiği yerde kibar, ahlaklı ve hoşgörülü olabiliyor.
BİLE BİLE YANLIŞA HİZMET EDEMEM
* Peki kendinizi ne kadar Feride, ne kadar Fahriye hissediyorsunuz?
- Projenin hazırlık sürecinden beri Feride ile yatıyor, Feride ile kalkıyorum. Her gün onunla yaşıyorum. Neredeyse her gün aynaya Feride olarak bakıyorum. Feride konuşuyor, Feride yiyip içiyor, etkilenmemek mümkün değil. Her hafta bir boş günüm var sadece. O gün ve geceleri eve geldiğimde Fahriye’yim şu sıralar. Neyse ki Feride’yi çok seviyorum (gülüyor). Onun duygularını fütursuzca yaşaması benim eksik bir yanım mesela. Beni tamamlayan tarafları var. Bu yüzden sorun olmuyor.
* Aşırı kontrollü olmak sizi yormuyor mu? Sizde “koyver gitsin” hali pek yok gibi.
- Evet yok galiba (gülüyor). “Yaptığın şeyler için değil yapmadıkların için pişman olursun” lafı bana çok anlamlı gelmiyor. O zaman olur olmaz her şeyi yapalım, hataları tekrarlayalım veya doğru olmadığını bildiğimiz halde yanlışlara hizmet edelim. Bence böyle de olmamalı. Amaç mutlu ve huzurlu olmaksa, “Yap gitsin” deyip sonrasında üzüleceğimiz şeyler de yapmamalıyız.
MÜZİK BİLGİMİN FAYDASINI GÖRDÜM
* “Çalıkuşu”’nun Feride’si olarak söylediğiniz “Bahçede Yeşil Çınar” türküsü ile sosyal medyanın gündemine oturdunuz. Müzik virüsü var mıydı?
- Vardı... Esasen müzik, çocukluğumda ilgi duyduğum ve ailemin üstüne gittiği alanlardan biriydi. Birkaç enstrümana ilgim vardı ama piyanoyu ilerletmeye vakit bulabildim ancak. Şu sıralar evdeki piyanomla sadece bakışıyoruz ama seviyorum arada çalmayı. Müzik kulağım, nota ve solfej bilgimden şarkı söylerken faydalanıyorum. Önceden edindiğim bu bilgiler şimdi bana yardımcı oluyor.