Porno izlememe gerek yok, bildiğim şeyler

Güncelleme Tarihi:

Porno izlememe gerek yok, bildiğim şeyler
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 12, 2014 02:03

Haberin Devamı

Sadece sosyalist de değil. Üstüne hem aktivist hem hedonist. ‘Nobelli’ eski sevgili Karolin Fişekçi ile ‘grinin elli tonu’nda yazdığı erotik roman ‘İtaatkâr’ vesilesiyle stüdyoda buluştuk. Yeni kitabını, kölelik mevzuunu, Orhan Pamuk’u ve ‘Glenn Close’ sendromunu kendisinden dinledik


Çekim öncesi uzun yazışmalar, konuşmalar sonrası ilk izlenim şu: Erotik roman yazarlığına soyunan Karolin Fişekçi işi ciddiye almış. Çekime kendi kırbacını getirmeyi teklif edecek kadar. Düşüyoruz notu: “Yaz, kırbacını kendisi getirecek.” Neticede o kırbaç gelemiyor, evde unutuluyor ama çekim ürünleriyle gelen ağız topları, göz maskeleri, deri büstiyerler Karolin’in provokatif çekiminde fazlasıyla iş görüyor. İki poz arası ‘Kölelik 101’ notları dağıtıyor cömertçe, o meşhur ilk hareketi gösteriyor uygulamalı: “Erkek diz çökecek, köpek gibi duracak. Kadın da tasmayı bağlayıp topuğunu erkeğin sırtına saplayacak.”
Söyleşi öncesi bir ‘Muhteşem Yüzyıl’ jeneriği geçiyor ekrandan, kitabın eski sevgiliyle ilintilenmesine mahal vermeden: “Bu romandaki karakterler ve olaylar hayal ürünüdür.” Kölelik meselesineyse “Baştan beri meraklıydım. Çok da okurdum erotik romanları...” lafıyla başlıyor. Daha 18’inde 600 küsur sayfalık erotik edebiyat tarihini okumuş, hatmetmiş. İtaatkâr’ın ortaya çıkışı da şöyle: “Yayınevi Grinin Elli Tonu’ndan da etkilenerek böyle bir şey basmak istemiş, ‘Bunu da yazsa yazsa en iyi Karolin yazar’ demişler sağ olsunlar.” Twitter’daki takipçileriyle yazışmalarını okuyan, yayıncının düz mantığını gayet net anlar. Kitapta da yer alan birtakım ‘Kölen olayım’ mektupları yazarın kendisine ait zira. Fakat ‘Karolin’in Elli Tonu’ başlıklarına şimdiden itirazı var: “O kitaba şöyle bir baktım. Bazı yerlerini çok saçma buldum. 25 yaşında bakire kızın ilk birlikte olduğu erkek böyle bir adam çıkıyor. Kimi kandırıyorsunuz Allah aşkına?” İki kitabı, iki yazarı yan yan koydukça muhabbet iyice açılıyor: “O kadın yazarken porno filmler izleyip durmuş sanırım. Benim yazmak için porno izlememe gerek kalmadı. Zaten bildiğim şeyler. Öbür türlüsü çok yüzeysel olurdu.”

Ha kölelik ha köpeklik

Köleliği ne motive eder? Bir köleyi ne mutlu eder? Karolin’in kafasında dönüp duran bu ve benzeri sorular, araştırma sürecinde vuku bulmuş. Öğrenmeye devam ediyoruz kendisinden: “Kölelik salt mazoşizm değil. Köleliğin köpeklikten farkı yok. ‘Gel’ dersin gelir, ‘ye’ dersin yer. Köpek diye azarlanmasından tahrik olur. Kadın iktidarını arzulama meselesi eşcinsel olmamasına rağmen kadın tarafından becerilme arzusuna kadar uzanır gider.” Karolin’e göre tüm bu dünyanın insanları aslında aramızda, hatta çok yakınımızda. Twitter’da takipçinizin takipçisi kadar yakın: “Birinin tweet’ine takılıyorum. Hesabını tarıyorum, karıştırıyorum, epey malzeme çıkıyor.” Özel fetiş sitelerine üye değil, öyle ‘swinger’ partilere filan da katılmamış: “Gir, kaydol filan, üşendim açıkçası. Oralara giren çıkanlara ‘Neler dönüyor oralarda? Anlat bakayım sen bana’ dedim.” Kitapta tercih ettiği çoğu tasvir, buraya taşınamayacak kadar sakıncalı. Bal kutusunu yalamalar, kılıç gibi saplamalar en masumları. “O sevişmenin ruh haline göre seçtim kelimeleri. O an erkek kadına nasıl söyler diye düşündüm. Erkek gözüyle baktım, yazdım kitabı. Arada oryantalist takılıp ‘Uçkurunu sıvazladı’ filan dediğim de oldu tabii.”

Fetiş sitelerindeki ‘Kölesi olmak istediğiniz ünlü’ listelerin zirvesinde de o var ve bununla gayet barışık. Hatta mutlu ve hatta gururlu! “Tanımadığım birilerinin kölem olmak istemesi egomu okşuyor açıkçası. İnsanın böyle bir gücünün ve şansının olduğunu bilmesi güzel bir şey” dese de hayata geçirmesine ‘sosyalist’ tarafı izin vermiyor: “Kraliçem diyorlar bana ‘Yok, ben sosyalistim’ diyorum.” Yine de ekliyor: “Hedonist tarafım farklı bakabilir tabii.” Karolin’e göre ikisi birbiriyle çelişkili, insan dengeyi iyi kurmalı. Evinde kölesi olmaması tamamen o insan hakları savunucusu, haksızlığa gelemeyen, adalet isteyen sosyalist tarafı yüzünden. “Adaletsizliğe gelemem” cümlesini Karolin’den en son ne zaman duyduğunuzu anımsamaya çalışıyorsanız şöyle yardımcı olalım: Balıkçı. Orhan. Pamuk.

Evet, haksızlığa uğradım çünkü...

Eski sevgililerin bir balıkçı karşılaşması sonrası internete düşen ‘o an’ videolarını hatırlayalım. Eli belinde Karolin peş peşe soruyor, Nobel ödüllü bir cevap beklercesine: “Cevap ver... Bir cevap ver...” Karolin’in bu ‘baskınla’ ilgili bilmenizi istediği birtakım detaylar var: Bir, o gece Orhan’ın oraya gideceğinden haberi yokmuş, tesadüfen denk gelmişler. İki, etrafındakiler ‘Yasak Ne Ayol’ modunda insanlarmış; tam rakı kafasında keyfi de acayip yerindeymiş. Yine de insan merak ediyor tabii neyin cevabı için eli beline koyduğuna. Gözleri hafif dolu, sesi hafif titrek “Haksızlığa uğradım” demesi yetmiyor, devamı geliyor: “2.5 senelik bir ilişkiden sonra biri sizi reddediyor, üzerine bekâret raporu çıkarır gibi ihtarname yolluyorsa ve bunu da bana değil basına yolluyorsa ortada bir haksızlık var demektir. Ben de haksızlığa gelemem. Elbet bir gün adalet yerini bulacak.” Hâlâ merak edenler için hızlandırmış bir ‘önceki bölüm’ özeti geçelim: Basına ‘reklam yapar gibi’ ihtarname geçiğinde aslında ilişki bitmemiş, o ihtarname de zaten “O ayrılmadan ben ayrılayım” refleksiyle yapılmış, Karolin gözükenin aksine “Onun peşinden hiç koşmadım, koşmam da... ” dermiş.
Malum videonun altına ‘Glenn Close’ yorumları yapan çok: “Öldüren Cazibe filmini diyorsunuz değil mi? Benzetenler vardır ama beni asıl tanıyan uzaktan yakından alakam olmadığını bilir. Dalgasını geçerim böyle şeylerin.” Bir tavşan vukuatının olup olmadığını soruyorum. Düşünüyor, “Hayır” diyor. O gülümsüyor, ben susuyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!