Güncelleme Tarihi:
Birçoğumuz Cem İdiz ve Oğuz Abadan'ı tanımaz. Çünkü Türkiye'de iyi müzisyen olmak, ünlü olmak anlamına gelmiyor. Oğuz Abadan 1992 yılında Japon şarkıcı Yoshitaka Minami ile yaptığı albüm çalışması ile Japonya'da en başarılı aranjman ödülünü aldığında, hakkında yazı ya da haber çıkmamış!
Cem İdiz Ankara Devlet Konservatuarı ve MSÜ Devlet Konservatuarı'nda öğretim üyesi, Ankara Devlet Konservatuarı Kompozisyon bölümü mezunu, Hollanda Kraliyet Konservatuarı ve Los Angeles UCLA'da eğitimini sürdürmüş. Oğuz Abadan ise Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü mezunu, Berklee Music Academy'de kompozisyon eğitimi görmüş.
Abadan 1977 yılında ülkeye döndükten sonra sahne müzisyenliği ve aranjörlük yapmış. Bu kadar eğitimden sonra yaptıkları onu çok mutlu etmemiş: ‘‘Aranjmanını tamamladığım işten sonra eve eğer yüzüm asık gelmişsem, bizim hanım hemen anlar; yaptığım iş çok satacaktır. Ama hiçbir şey söylemez. Bunlar para kazanmak için yaptığım işlerdi’’ diyor.
Cem İdiz, Abadan kadar çok girmemiş piyasaya. Belki de ülkeye ilk döndüğü günlerde yaşadığı bir olay bunda etken. Birgün genç bir kız gelmiş, tanışmışlar: ‘‘Dün akşam bir beste yaptım, notaya döker misin’’ diye sormuş. İdiz, başına ilk kez böyle bir şey geldiğinden belki, şaşkınlık içinde kabul etmiş. Parça çok tutmuş. Kız da çok ünlü olmuş. ‘‘İsim önemli değil’’ diyor İdiz, ‘‘genelde pop parçaları böyle yapılıyor.’’
Bir kültür merkezi fikri nasıl doğdu?
Abadan: Aslında bu uzun yıllardır kafamda olan bir şey. Ben 70'li yıllarda Halk Eğitim Merkezleri'nin müzik direktörlüğünü yapıyordum. Eğitim işinde fiilen çalışmışlığım var. Bizde sahne hayatının okulu yok. Bizde klasik eğitimden sonra nereye gideceğiniz bellidir. Senfoni orkestraları vardır. Biz, bunun yanında jazz gibi müziğin diğer türlerini üretebilecek insanların yetiştirileceği bir ortam hayal ettik hep. Geçen yıl Engin Yörükoğlu ile başladık bu çalışmaya. Sonra yollarımız ayrıldı. Bir süre sonra Cem İdiz ile anlaştık.
Bu, Türkiye’nin popu Devletin eğitim kurumlarından farklı olarak ne veriyorsunuz?
Abadan: Burada verdiğimiz eğitime sahne eğitimi demek istemiyorum. Aslında bu deyimi, bir ad koyamadığım için kullandım. Pop demek de istemiyorum, çünkü bence bugün pop müzik olarak yapılan, aslında varoşlara yapılan müziktir. Türkiye'nin kendi popu bu. ‘Bu ülkede pop müzisyeni var’ diyebilmeyi isterdim. Örneğin Tracy Chapman, Sting ya da Peter Gabriel. Bunlar hep pop müzisyeni. Ama bu ülkede pop adına yapılanlar o kadar farklı ki... Zaten müzik eğitimi alanlar, ille de sahneye çıkacak diye bir şey yok. Cem ile ben yıllarca stüdyo müzisyenliği yaptık, reklam, film ya da tiyatro oyunu müzikleri de yaptık. Bizim buradaki amacımız daha popülist, daha tüketim müziği üstüne çalışmak isteyenlere, eğitim vermek. Çünkü pop, rock, caz gibi türler aslında akademik eğitim ister. Mesela Deep Purple'ın klavyecisi John Lord, ciddi bir klasik eğitimden gelmiştir.
İdiz: İnsanların hangi tür müzik yapmayı istediği aslında bir şey değiştirmez, müzik eğitimi şart. Ben 1981 yılından beri konservatuarlarda öğretim görevlisiyim. Orada müziğin değişik türlerine yer verilmediğini gördük. Oradaki öğretim kadrosu değerli insanlardan oluşuyor, ama sistem izin vermiyor. Pop müziği seslendirecek bir icracının şan dersi alması gerekiyor bence. Örneğin mimari de; ‘‘Ya ben barok bina yapmayacağım, hocam bana dersin bu kısmını gösterme’’ gibi bir özür olabilir mi? Yani Bach'ı bileceksiniz, ha bu arada Duke Ellington'ı da bileceksiniz. Caz yapacak adam temel müzik eğitimine ihtiyacım yok diyemez. Jan Garbarek, Chick Corea, Keith Gerreth gibi isimler bu nedenle evrensel müzisyen olarak anılıyorlar.
Eğitimin sonu yok
Buraya sizden müzik eğitimi almaya gelen bir öğrencinin bir müzisyen olması onun kaç yılına mal olacak?
İdiz: İki türlü bakmak durumundayız artık. ‘‘Ben okuyorum ya da çalışıyorum ama bu arada gitar çalmak da istiyorum’’ diyeni de kursa kabul etmek zorunda hissediyoruz kendimizi. Ben müzik yapacağım diyeni de kabul ediyoruz. Zaten eğitimin sonu yoktur. Ama şöyle bir şey sözkonusu, bu öğrenci oldu, denebilir. Ama bu da kişiye göre değişir.
Abadan: Buradaki eğitime hobi gibi bakan çok. Ben de Wimbledon'da yarışmak için tenis oynamıyorum. Bu tür öğrenciyi ayırdediyorsunuz. Bir de müzisyen olmak isteyenler var. Onlar da sizin sorduğunuz soruyu soruyor. Onlara verdiğim ilk yanıtı size de vereyim: ‘‘Yirmi yılda’’ diyorum, ‘‘Sonra da bırakırsınız’’. Çünkü bu ülkenin durumu bu. Kabileyetlisinizdir, eğitimlisinizdir yani olmuş meyva gibisinizdir; sıksalar sizden su gibi bal akacaktır, kimse sizi sıkmaz. Sıksalar da altınıza bal teknesi koymaz, boşa gidersiniz. O yüzden bu ülkenin iyi müzisyenleri bir şekilde yurtdışına kapağı atıp, orada bir oturma izni kopartmak için uğraşıyor. Arada sırada ülkeye gelip orada burada sanatlarını icra ediyorlar.
Potansiyelinizi keşfedin
Peki bu merkezde bu iki tür öğrencinin devam ettiği sınıflar ayrılıyor mu?
İdiz: Bunu kendi geçmişimden bir örnekle yanıtlayayım. 1974 yılında Hollanda Kraliyet Konservatuarı'nda öğrenciydim. Oradaki ev sahibim Suruniam asıllı orta yaşlı bir kadındı. Piyano eğitimi almış zamanında, evinde piyano var. Kraliyet Konservatuarı'na kabul edilecek kadar iyi bir düzeydeyim ama piyano konusunda takıldığım birçok nokta için ev sahibime danışmışımdır, onun bana çok yararı olmuştur.
Abadan: Sigortacı bir öğrencimiz var, 32 yaşında. Onun gitar eğitimi o kadar iyi gidiyor ki; şimdi mesleğini bırakıp, müzisyen olarak para kazanmaya hazırlanıyor. Söz konusu arkadaş öylesine gelmişti, içindeki potansiyeli keşfetti. Üç ay gibi kısa sürede büyük bir aşama gösterdi. Bunun o da farkında, tabii onu grubundan ayırıp ders veriyoruz. Hiçbir zaman geç değildir. Arif Mardin 37 yaşında ilk kez bir müzik aletine dokunmuştur. 44 yaşına geldiğinde Amerika'da Arif Mardin olmuştur. İlk eline geçen müzik aleti bir akordiyon, ondan önce müzikle ilgisi olmamış.