İstanbul’un en hızlı playboylarından Hakan Tankut (36), "Yoruldum, artık bu álemden çıkmaya hazırlanıyorum" diyor. "Düzgün" bir kız bulup evlenecek, hatta hacca gidecek. Hızlı gecelere veda etmeden, Tankut’la evinde buluştuk. Playboy nasıl yaşar, ne yer, ne içer, değirmenin suyu nereden gelir, janjanlı kızları nasıl tavlar, ne tür hediyeler alır, sorduk. "Abi bırak bu işleri ya. Zordur, zahmetlidir, ince işçilik ve yatırım gerektirir, okumuş adamı bozar" deyince gözüm korktu, bu áleme girmemeye karar verdim!
Mustafa Çağlar ya da Erdal Acar gibi olmadığını söylüyorsun, nedir fark?
- Elbette değilim. Baba parasına yaslanmadım. Devletten iş almadım. Milletin arazisini gasp etmedim. Har vurup harman savurmadım. Ben her sabah 6.30’da kalkıp, elemanlarımdan önce dükkanımı açarım. Gece 3’te de yatmış olsam, sabah zınk ayaktayım.
Yorucu değil mi böyle bir tempo?
- Evet biraz yorucu ama abi napim bu da benim hobim. Kimi oyuncak, resim koleksiyonu yapar, at yetiştirir. Benim merakım da kadınlar.
Bu hobi çok masraflı olsa gerek. Pahalı hediyeler, Ferrariler, cipler...
- Yok o kadar masraflı değil.
Tuba Altıntop’a özel deniz uçağı kiralayıp Bodrum’a indirmişsiniz mesela.
- Yok be abi, 2 bin dolar ver sen de yaparsın. Ayrıca sekiz kişiydik uçakta. Adam başına böldüğünde normal uçak fiyatına geliyor neticede.
Ayşe Baceoğlu’na Ferrari vermişsiniz, araba kiralık çıkmış. Ece Gürsel’e özel plakalı cip vermişsin plakası sahte çıkmış.
- Hayret doğrusu abi. Sen de mi bu haberlere inanıyorsun. Hiçbir kadına araba hediye etmedim hayatımda. Ayşe, klip çekecekti. Ferrari’yi bir arkadaşımdan alıp ona verdim. Ben burada yokken aracı alıp hava atmak için kulübe gidiyor. Dönüşte magazincilere gösteri yapıyor. Yolda da arabayı bankete düşürüp altını çökertiyor. Cip meselesi de şöyle. Aracımın plakasını değiştirip Ece diye yazdırdım. Başvuruyu yaptım ama birkaç gün beklemek lazımmış. Ece Gürsel "Bakın Hakan bana jest yaptı" demiş. Bende araba hediye edecek göz var mı Allah aşkına.
Ferrari, cip, hediye yoksa nasıl tavlıyorsunuz bu kızları?
- Pırlanta alırım mesela. Tek taş, çift taş, beş taş... Kıymetine göre. Bazen çıkarıp kedi yavrusu hediye ederim mutlu olur. O bir jesttir. Küçük şeylerle mutlu olan, gerçek aşka layık kişidir. Pırlantalar aldığım da olmuştur, kadına yakışır abi. Her kadın sever, pırlantanın "hayır"ı yoktur. Her kapıyı açar. Verdiğim hiçbir pırlantadan pişman olmadım.
Pırlantalar gerçek ama ya aşklar...
- Pırlantalar hakiki, aşklar geçici, sahte çıktı hep. Yine de gelecekte "Hakan iyi insan, bana yol gösterdi" derlerse ne mutlu bana. Ben duygusal playboyum. Playboy olarak kalmak istemiyorum. Ben hiçbir zaman playboy olmadım, öyle ilan edildim.
Bu işler pırlantayla bitmiyor anladığım kadarıyla. Kızlardan biri için plak şirketi bile kurmuşsunuz.
- Evet, Ayşe Baceoğlu için. Sırf o istedi diye. Solist olmayı hedefliyormuş. Ben de tam üç özel hoca tuttum. Evi gazino gibi düzenledim, stüdyo haline getirdim. Hocalar ne yaptılarsa bir şey çıkaramadılar Ayşe’den. İmkanım yok, dedi. "Al sana imkan. Kendin al boyunun ölçüsünü" dedim. Her kadına olduğu gibi ona da aşkla yaklaşmıştım. Kızlara babalık yapmayı seviyorum.
Neden, onların babaları yok mu?
- Çoğu babasız aslında. Babaları ya ölmüş ya da uzun yıllar önce onları öyle yüz üstü bırakıp çekip gitmiş. Varsa bile ilgilenmemiş. Bu kızlar hep anneleriyle yalnız kalmış. Bu yüzden arkalarında on erkek varmış gibi dururum. Babaları, abileri, sevgilileri olurum onların. Rahatlarlar, güven ve huzur duyarlar. Ellerinden kayıp gitmiş zamanı yakalamış gibi olurlar.
İhtiyaçtan geliyorlar yani...
- Bir nevi öyle. Ben Hakan Tankut olmasam, çevresi geniş, itibarlı bir işadamı olmasam hangisi bakar ki yüzüme?
ASIL AVCI KADINLAR
O zaman avcı değil, avsınız...
- Evet öyle de denebilir. Hepsine merdiven oldum. İlişkilerin ardından bakınca fark ettim. İstedikleri yere tırmanınca, merdiveni son basamakta bırakıp gittiler. Hepsi bir yerlere geldi. Şöhretleri arttı. Asıl avcı onlar. Hem şöhret hem de ihtiyaç avcısı.
Hep hesap kitap yapan kadınlarla birlikte oldunuz o zaman?
- Bunların arasında o tipler de var, öyle olmayanlar da. Hiçbir zaman olaya "hesapçı kadın" tespitiyle başlamadım. Zaten bunu finalde anlıyorsun. Böyleleri sırtını bir zengine dayamak zorunda.
Tabii siz de bu arada istediklerinizi aldınız onlardan.
- Biraz öyle oldu sayılır. Ama bıktım artık. O yüzden konuşmak istedim abi. Her şeyi anlatıp rahatlamak. Sonra da kendime bir yol çizmeye kararlıyım.
Hakan Tankut hiç aşık oldu mu?
- Oldum tabii ki. Bunca ilişki arasında, üç büyük aşk yaşadım. İlki masum ve saftı. İkincisinden çok şey öğrendim. Üçüncüsü rüzgar gibi geçti.
Şöhretli miydi bunlar?
- Hayır, şöhret, para, ihtiyaç peşinde koşmuyorlardı. Orta halli, iyi eğitimli ailelerden geliyorlardı. Babaları arkalarında aslanlar gibi duruyordu. Üçüyle de ilişkiye, evlenmeyi, aile kurmayı, çocuk yapmayı hayal ederek başladım. Ama olmadı. O günkü arayışlarım, özlemlerim farklıydı. Bunlar benim kurdum oldu, kendimi ve aşklarımı kemirdi. Bazen onları çok özlüyorum abi. Çünkü daha sonra onlar gibileri hiç çıkmadı.
Sevdiğiniz son sıradan kızdan ayrıldıktan sonra kendinizi bu áleme verdiniz anlaşılan. Nasıl başladı şu playboyluk işi?
- Böyle bir hedefim yoktu. 27 yaşında ayrıldım. Kalbim çok kırıldı. Çivi çiviyi söker, deyip daldım álemlere. Tekstille uğraştığımız için, işte bundan 10 sene kadar önce defileler filan yapıyoruz. Tabii bu arada memleketin ünlü mankenleriyle tanışıyorsun. Gündüz podyum, iş; akşam
yemek eğlence derken, bir gün baktım gazetelerdeyim. Ünlü playboy diye yazmışlar resmin altına. İlk kez basına çıkıp ünlü sıfatını nasıl hak eder insan anlayamadım. Açtım İngilizce sözlüğü, playboyun anlamına baktım. "Oyun çocuğu" demekmiş. Eğlenceli bir hobi yani.
İşadamısınız ama ilişkilerinizle haber oluyorsunuz, bu alışkanlık mı yaptı?
- Evet aynen öyle. İte ite markalaştırdılar, istemediğim konuma soktular. Hiç konuşmadım, tek söz etmedim. Sadece resim verdim, o kadar. Bu gece hayatında tam dejenere oluyor insan. Cazip geliyor, ışıklar, pırıltılar falan. Bir müddet sonra dışarıda gezenlerin mutsuzlar olduğunu gördüm. Mutsuz ve yalnız insanlar bunlar. Bir de bunların mutsuzlukları bulaşıcı. Sana da bulaşıyor. Mutlu adam, mutlu kadın pek dışarıda dolaşmaz.
Ama siz de alışmışsınız bu hale.
- Sonra hakikaten alışıyor insan buna. Görünmeden edemiyor. Birlikte olduğum kızlardan biliyorum. Herkes onların gazete okumadığını, kültürsüz olduğunu söylüyor. Gazete alıyorlar ama sadece kendileriyle ilgili haberleri okuyorlar. Bir hafta
magazin sayfalarında görünmezlerse kuduruyorlar. "Beni bugün de yazmamışlar" diye hüngür hüngür ağlayanını gördüm.
Dışarıdaki gece hayatından çekilmişsiniz ama gece hayatını içeriye, kendi evinize taşımışsınız, bu evden öyle anlaşılıyor. Nasıl bir ev burası Allah aşkına?
- Valla abi, baktım ki gece hayatı kariyerimizi zedeliyor, çağırdım bir mimar; gecede ve dışarıda ne varsa bu villaya taşı, dedim. Neonlar var, müziğin ritmine göre hareket eden ışık oyunları var, bar, DJ kabini, çaplı bir müzik sistemi var. Buraya misafirliğe gelenlerin aklı dışarıda kalmasın istedim. Böyle tuhaf bir şey çıktı ortaya.
BIRAKTIM BU İŞLERİ EVLENİP HACCA GİDECEĞİM
Son çıktığım kızlardan birinin kalçalarının silikon olduğunu yatakta anladım. İğrenç bir durum. Seyrederken iyi de. Ama insan aşık olunca gözü görmüyor be abi. Ama bıraktım artık bu işleri, düzgün bir hayat süreceğim, düzgün bir kız bulup evlenecek ve hacca gideceğim...
CİP KARİZMA YARATIYOR AMA KENT MERKEZİNDE YASAKLANSINAbi bu araç karizma yaratıyor, erkeğin ağırlığını ve gücünü artırıyormuş gibi duruyor. Bu álemdeki kadınlar cip seviyor. Birkaç aydır, şu güç ve karizma meselesi üzerine kafa yoruyorum. Şu sonuca vardım: Bana göre ciple, parayla, korumalarla gün olmaz. Paris Belediyesi, çevreyi kirletip, çok yer işgal ettiği, kent ısısını artırdığı için cipleri yasakladı. Keşke İstanbul Belediyesi de, kent merkezinde cipi yasaklasa.
BABAMDAN İTİBAR KALDI İŞLERİ KARDEŞLERİMLE BÜYÜTTÜMBaba tarafım Erzincanlı, anne tarafım Bulgaristan göçmeni. Dedem 80 yıl önce gelmiş İstanbul’a. Kürkçü Han’da bir Yahudi’nin yanında 25 yıl hububat çuvalı dikmiş. 1974’te babamla Tahtakale’deki Nasır Han’da tuhafiyeci açmışlar. Çalışmaya onların yanında başladım. 8-9 yaşlarında kendi işimi kurmak istediğimi söyledim. Babam güldü, kur o zaman dedi. Büyük, plastik bir bidon aldım. Akarçeşme’den doldurdum. Hafta sonları dört, beş bidon satardım. Zamanla çakmak ve sakız satmaya başladım. Tahtakale üniversitesinden mezunum. 1978’de dükkanımız yandı, 1982’de babamı kaybettik. Bize itibarıyla birlikte, dört daire ve iki dükkan bıraktı. Askerden sonra kardeşlerimi yanıma toplayıp işe yeni bir şekil verdim. Maraş, Adana ve Antep’ten ham kumaş alıp satıyorduk. Avrupa’da fuarları gezmeye, kendi kumaşımızı üretmeye başladım. İyi desinatörlerle çalışıyoruz. Tarzı hep ben belirlerim. Kumaşları, Zara, Mango gibi dünyanın belli başlı firmalarına satarız. Cin gibi modayı izlerim. Yani işsiz playboy değilim.