Piyano taşırken takım elbise giyerim

Güncelleme Tarihi:

Piyano taşırken takım elbise giyerim
Oluşturulma Tarihi: Ekim 05, 2002 23:29

Eşofman mı giyeceğim? Nedense insanlar hep şaşırıyor, beni böyle kravatlı takım elbiseli görünce zannediyorlar ki ben bu işi yapmıyorum, uyduruyorum...

Bir kere daha anladım, hayatta bir şeyi iyi yaparsan, ne yaptığının hiçbir önemi yok. Başarılı da oluyorsun, para da kazanıyorsun. İnsanlar da seni hayranlıkla izliyor. Benim Mahmut Kahraman'ı izlediğim gibi. Onun peşine düşmem gibi. Berberde sıramın gelmesini beklerken FUQ dergisinde gördüm onu, aklım uçtu. Bu adam nasıl da hoştu. Mutlaka tanışmalıydım. Tanıştım. Bir insan işini anlatırken bu kadar mı iştahlı olur, bu kadar mı saygı duyar mesleğine, bu kadar mı yüceltir, bu kadar mı ciddiye alır...

Sizin mesleğiniz nedir?

- Kibarcasını mı söyleyeyim? Piyano nakliye uzmanlığı! Aklına gelecek her yere piyano taşımacılığı yapıyorum ben. Pedal ayarına kadar her şeyiyle uğraşıyorum. Benden sonra akortçu gelir akordunu yapar, piyanist de geçip çalar.

Nereden çıktı bu iş?

- Baba mesleği. Ermeni bir piyano satıcısının yanında işe başlamış babam. Ben ise 13 yaşında piyano tamirci çırağıydım. Ama parası düşüktü, 5 lira haftalık alıyordum. Oysa taşımacılık öyle mi? Babam dedi ki, ‘‘Benim işte daha iyi para var, gel benle çalış.’’ Yardım ede ede, işi öğrendik, bugünlere geldik, 43 yıl oldu...

Sizin yaptığınız işi yapan kaç kişi var Türkiye'de?

- Benim kadar profesyoneli yok. Devlet Senfoni, Cemal Reşit Rey, Devlet Opera ve Balesi, Beşiktaş ve Kadıköy'deki konservatuarlara hep ben giderim. Tanırlar beni bu alemde.

Şehirler arası da çağrıldığınız oluyor mu?

- Olmaz mı? Adana'da bu işleri yapan yok mesela, ben gidiyorum. Keza İzmir için de öyle. İzmir Devlet Senfoni konserlerine, Efes Antik tiyatrosu’na. Senelerce Ankara'ya da gittim. Bilkent Üniversitesi'ne 150 piyanoyu 24 saatte taşıdım. 95'de. 8. ayın 15'i filandı.

Kendinizi ne kadar özel hissediyorsunuz?

- E çok. Bir piyanoyu teslim aldığımda onu kendi malımmış gibi hissediyorum. Müthiş bir dikkat, müthiş bir titizlik. Zaten o Steinway'lere zarar versem, bir daha bana taşıtırlar mı? Herkesin altından kalkabileceği bir iş değil. Zaten çok denediler, olmadı. Bana ‘‘Sen pahalıcısın’’ diyenler de çıktı. ‘‘Olabilir’’ dedim. ‘‘Siz daha az fiyat verin.’’ Denediler, yapamadılar. Ya merdivende bıraktılar ya sökmesini, takmasını başaramadılar. Bileceksin bu Steinway'leri söküp takmasını. O da bir ustalıktır. Ayak nasıl sökülür? Pedal ayağı nasıl takılır? Geçenlerde Antalya'ya bir piyano gidecekmiş. Nakliyeciler, biz yaparız abi demişler. Kuyruklu bir piyano. Evet, piyano gitmiş ama pedalı burada kalmış! Ertesi gün uçakla gitti pedal. Ben böyle gafletlere düşmem.

Kendinizi entelektüel gibi hissediyor musunuz?

- Hissediyorum çünkü bu piyano konusunu biliyorum. Güvenim var yani kendime. Eğer ben, bu piyano bu merdivene girmez dersem, doğrudur, Allah'ın oğlu gelse sokamaz. Geçenlerde biri Almanya'dan bir piyano aldı. Alırken de bana telefon etti. ‘‘Mahmut, bizim dükkana girer mi girmez mi?’’ ‘‘Alın, sizin dükkana koyacağım ben onu’’ dedim. Hálá tedirgin. ‘‘Eminsin?’’ ‘‘Bak’’ dedim ‘‘içeri sokamazsam dört sene sana parasız piyano taşıyacağım.’’

Peki ne oldu?

- E girdi.

O size ne kıyak çekti?

- Bir ziyafet çekti. Tabii Allah senden razı olsun da dedi.

Piyano konusunda ne kadar ileri gidebiliyorsunuz? Akortsuz bir piyanoyu, hata yapan bir piyanisti anlayabiliyor musunuz?

- Akortsuz piyano zaten belli olur. Laterna gibi vurdun mu tuşlarına, seslerin her biri bir tarafa dağılır. Kulak alışıyor 40 senede. İyi bir piyanoyu 144'e akort edecekler. 140'dan aşağı düşerse, piyanist piyanosu olamaz. İyi piyanist meselesine gelince herkese göre değişir ama belli oluyor. Kötü bağlama çalanı ayırt edemez misin?

Piyano nakliye uzmanı deyince havalı duruyor da, sırtında küfesiyle yük taşıyan bir hamaldan ne farkınız var?

- Olur mu? Onu herkes yapar. Ama piyano hassas bir şey. Dünyadaki en pahalı müzik aleti. İçerisinde bir döküm var. Sarı döküm denir. Piyanoyu sert bırakırsan yere ve o döküm çatlarsa, bitti. Kaynak tutmuyor çünkü. Bir Steinway mesela 120 bin dolar, sert bıraktığın zaman döküm çatlarsa ne olur? Canını versen o parayı ödeyemezsin. Allah'a şükür bugüne kadar kaza yapmadık.

Diyelim ki çatlattınız, riski kim alıyor? Sigortalı mı bu aletler?

- Benimle çalışan insanlar sigorta yaptırmıyor. İstanbul Sanat ve Kültür Vakfı'nın festivallerini beraber yapıyoruz. Kuruluşundan beri. 31 senedir. Üç tane Steinway orada, hiçbirini sigorta ettirmiyorlar. O aletlerin sigortası benim!

Mesleğinizi icra ederken kendinizi ayrıcalıklı mı hissediyorsunuz?

- Söylüyorum, kendimi entelektüelmişim gibi bile hissediyorum. Çünkü ben çok kültürlü insanlara hizmet veriyorum. E zaman içinde onlardan bir şeyler de kapıyorum. İyi ve kültürlü bir insana hizmet ediyorsan boşa gitmiyor.

Peki piyano dışında başka bir şey taşıdığınız oluyor mu?

- Asla. Bana de ki, ‘‘Eşyam var’’, beş katını da versen ilgilenmem, o benim işim değil.

Kuş mu konduruyorsunuz ki, herkes size taşıtıyor bu piyanoları?

- Herkes tanıyor beni. Konservatuar hocaları, piyanistler, müdürler. Bir müdür değişse de benim yerim değişmez. Onlar gelip gider ama ben temelliyim.

Babanızın piyano kayışını icat etmiş biri olması size ne ifade ediyor?

- Gururumu okşuyor. Eskiden piyanoları cenaze taşır gibi taşırlarmış. Sırıklarla. Hani nasıl tabutu omuzuna alırsın. Babam da bir kayış icat etmiş. Yangın hortumundan askı yapmış. E rahat taşınıyor tabii. Altı kişinin yaptığı işi o kayışla iki kişi yapabiliyor.

Boynuz kulağı geçermiş ya, siz de yeni bir icat ben patlatsam da bu kayışın üzerine geçsem diye düşünüyor musunuz?

- Valla, babam öyle bir şey yapmış ki onu hiç kimse geçemiyor. Rahmetli 61'de öldü, kayışının ne kadar insana hizmet ettiğini göremedi tabii. Avrupa'da robot icat etmişler mesela. Ama merdiveni çıkamıyor ki. Düz yer için. Düz yerde babam da yapar! Mühim olan merdivende onu taşımak.

Yurtdışında başka ne tür yöntemler var?

- Onlar, kayışın yanı sıra vinç filan da kullanıyorlar. Yanaştırıyorlar vinci apartmana. Ama onların mimarileri buna uygun tabii. Biz de her apartmanın, her evin kapısına yanaşabilir misin ki?

Piyano taşımacısı olmak isteyen birine neler tavsiye edersiniz?

- Çok zor iştir. Mesela şu fotoğrafta gördüğünüz kuyruklu piyano 950 kilo. Dört kişi taşıyor. Altına girdiğin zaman hiç nefes almayacaksın.

Nasıl yani? Öyle teknikler mi var?

- Var tabii. Nefes alırsan, boşluk yapar, belin küt diye gider. Dinlenmek için bıraktığında piyanoyu alacaksın nefesi. Hem sağa sola sallanıyorsun hem de gevşiyorsun nefes alırken. Çok insan geliyor, ‘‘Ne var ki? Ben de yaparım’’ diyor, üstelik benden çok daha güçlü, ‘‘Dene baba’’ diyorsun, kayışın altına koyuyorsun, tövbe kaldıramıyor.

Peki önerir misiniz insanlara piyano nakliye uzmanlığını?

- Öneririm tabii. Zaten millet başlamış, herkes yapıyor. Ama Aşık Veysel'in bir sözü vardır ya. Ona sormuşlar, ‘‘Şimdi ki aşıklara ne diyorsun?’’ ‘‘Babasının hayrına sazı koltuğunun altına alan meydana çıkıyor’’ demiş. Bir elmanın acısı da olur, tatlısı da, onu demek istiyorum. Ama kendine güvenen yapabilir.

Bu işte sizin gibi usta olabilmek için hangi acıları çekmek gerekir?

- Piyano bir kültürdür önce onu sevmek gerekir. Sonra dikkatli ve pratik olmak gerekir. Bir de piyanoyu götürdüğün evdeki insanlara saygılı olacaksın. Ben mesela Sabancı'nın da Koç'un da evine gitmişimdir. Ayhan Şahenk’in evine de. Sonra Nejat Eczacıbaşı, Allah rahmet eylesin, 30 senemiz festivallerde onunla birlikte geçti. Bülent Bey, Şakir Bey. Hepsini tanıyorum. Değerli insanlarla muhatap olmanın adabını bilmek gerekiyor, onu söylemeye çalışıyorum.

Ne kadar para kazanıyorsunuz?

- Altı çocuğum var, beş oğlan bir kız. Hepsine bir daire verebildim. Kayışdağı mahallesinde üç katlı evim var. Her katta ikişer daire. Hepsinin kafasını sokacağı bir yer var yani. Bir de hanımla bizim kendi evimiz var. Daha ne olsun? Ama bankada param-maram yok. Çünkü sürekli çocuklara, torunlara takviye çıkmak gerekiyor.

Kimlerde Steinway var? Fazıl Say'da vardır mesela.

- Onda yok. Bösendorfer var. Yarım kuyruklu. Üç çeyrek.

İdil Biret'te?

- Steinway var ama yarım kuyruklu.

Güher-Süher Pekinel?

- Onlarda da yarımşar kuyruk. Tam konser piyanoları yok.

Kimde var?

- Kerem Görsev'de. İki tane Steinway. Grand, konser piyanosu. En büyük model. Onun dışında dur bir düşüneyim, üç tane Sanat ve Kültür Vakfı'nda, bir tane Akbank'ta, bir tane İş Bankası'nda, iki tane Cemal Reşit Rey'de, iki tane de Devlet Senfoni'de. Kurumlarda yani.

Siz aslında Müslüm Baba seviyorsunuz da mesleğiniz mecbur kıldığı için mi piyano dinliyorsunuz?

- Yok, piyano sesi benim ruhumu okşuyor, kulağım da alışmış, seviyorum yani. Sevmenin gerekçesi yoktur ki. Ama Müslüm Baba'yı da severim. O başka, bu başka. Ama piyanoyu taşıdıktan sonra gömleğimi değiştirir, ceketimi giyer, konseri izlerim.

KALAS ÜZERİNDE AYAKKABI ÇIKARILIR MI?

Yıllar evvel Ortaköy'e bir piyano götürdük. Ama piyanoyu sokacağımız binanın merdiveni dar, girmiyor. Baktım, yandaki bina müsait. Bari piyanoyu bu binanın balkonundan öbür binaya aktarayım dedim. Biraz da gençlik var, şimdi hayatta yapmam. Deli miyim? Biz çıkardık piyanoyu o ikinci binanın beşinci katına, iki de kalas aldım, piyanoyu sokacağımız evin balkonuna uzattım. Kazıklı yol da yapılmamış o senelerde, tam denizin üzerindeyiz. Düşersek beşinci kattan denize düşeceğiz, hem de sırtımızda piyanoyla. Hiç aşağıya bakmadan, kalasların üzerinde öteki binaya geçtik. Kalaslara bir çivi bile çakmamışız, işi sağlama filan almamışız. Söylüyorum delilik! Neyse öteki tarafa geldik. Balkondan içeri gireceğiz. Biz can derdindeyiz, evin sahibi demesin mi ki, ‘‘Aman yerler halı kaplı, kalasların üzerindeyken ayakkabılarınızı çıkarın, evimi kirletmeyin.’’ Piyanoyu içeri koyunca dedim ki, ‘‘Hanımefendi ben o kalasların üzerindeyken nasıl ayakkabımı çıkarayım? Beni kucaklayıp kurtaracağınıza halınızı düşünüyorsunuz. Siz insan mısınız değil misiniz?’’

O PİYANOYU ÇIRAĞAN’A NASIL SOKTUM

90 senesinde Çırağan'da bir konser vardı. Güher-Süher Pekinel çalacak. Manajans organize ediyor, Sanat ve Kültür Vakfı'ndan da iki tane Steinway kiralamışlar. Vakıf da, ‘‘Mahmut yere baksın. Olur derse biz bu işte varız, olmaz derse yokuz’’ demiş. Gittim Çırağan Sarayı'nın balo salonuna, mümkün değil o merdivenlerden çıkmaz piyano. Otelin müdürü bir Alman'dı, sinirlendi, iki tane mimar çağırdı, onlar bana dedi ki, ‘‘Biz mimarız, biliyoruz bu işleri, senin tahsilin ne?’’ ‘‘Yok’’ dedim ‘‘Ama mesleğim bu, bu iş olmaz, mümkün değil.’’ Her şeyi denediler girmedi o piyano. Yani ben haklı çıktım. Ama ben de istiyorum o konser gerçekleşsin. Akşam evde aklıma dahiyane bir fikir geldi. Hani Çırağan Sarayı'na bağlı bir köprü var, biz altından habire arabalarla geçiyoruz. Dedim ki kendi kendime, ‘‘Belki piyanoyu o köprünün üzerinden geçirebilirim.’’ Gittim Yıldız Parkı'na müsaade istedim, ‘‘Bir bakabilir miyim?’’ dedim, halden anlayan bir memurdu izin verdi, bir de ne göreyim, TIR'la bile girebilirsin o kadar geniş, en aşağı 20 metre mermer döşeli bir yer. Padişah, zamanında, oradan ava gidermiş. Kimsenin aklına orayı kullanmak gelmiyor ama direkt balo salonuna açılıyor. Ben o piyanoyu Yıldız Parkı'ndan Saray'a taşıdım ve o konser gerçekleşti.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!