Güncelleme Tarihi:
ÖZNUR KULA FOTOĞRAFLARI
“Takva” filminde rol alan Kula, “Bilet satıyordum ama ben zaten tiyatrocuydum” diyor.
Oyunculuk serüveniniz nasıl başladı?
- 13 yaşında tiyatroya başladım. Belediye tiyatrosuna gidiyordum. Konservatuvara da gitmek istedim ama aşık olup evlenince vazgeçtim. 2004 yılında Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin sınavlarına girdim ve kazandım. İsteğim her zaman eğitimini alıp oyunculuk sektörüne girmekti. Ama yeri geldi garsonluk yaptım, hatta piyango bileti sattım.
Siz bir belgeselde de yer aldınız…
- Kültür Bakanlığı ve TRT destekli, kadına uygulanan şiddeti işleyen bir belgeseldi. Kocasından dayak yiyen, mağdur ama yaşadıklarına boyun eğen bir kadını canlandırıyordum. Elimden geldiğince toplumsal sorumluluk projelerinde yer almaya çalışıyorum. Daha önce de Esen Işık’ın çektiği belgeselde Tan Sağtürk ile başrol oynayıp kendi hayatımı canlandırmıştım.
ŞİZOFRENİ OYNADIM
Siz hep sinemada yer aldınız. Dizi teklifleri gelmedi mi?
- Bu kendi tercihim oldu. Televizyonla ilgili iş yapmak istemedim. Erken olduğunu düşündüm. Oyuncuların röportajlarına göz attığım zaman hepsinin hayalinin sinema yapmak olduğunu görüyorum. Benim de hayalim sinema ile başlayıp sonra diğer işleri yapmak...
Hangi filmlerde rol aldınız?
- “Yaşamın Kıyısında”, “Takva”, “Kayıp Özgürlük”, “Renklerde Kaybolan Hayat”, “Kiralık Oda” rol aldığım filmler. Bir de “Benim ve Roz’un Sonbaharı”. 1 Mayıs’ta gösterime girecek.
“Benim ve Roz’un Sonbaharı”ndaki rolünüzden bahseder misiniz?
- Kendisiyle olan sorununu çözememiş bir Kürt kızını oynuyorum. Yaşlı bir adamla evlendirildiği için dağa çıkıyor. Ama orada da yaşananlara dayanamadığı için bir köye gidiyor, evleniyor. Kendi problemlerini çözemediği için evliliğinde asla mutluluğu yakalayamayan şizofren bir karakter. Gerçekten beni zorlayan bir karakterdi ama oynamak keyif vericiydi.
Kürt kızını oynamak zor muydu?
- Doğuyu görmemiş biri olarak Kürt kızını oynamak zordu. “Ben bu projede sonuna kadar olmak istiyorum” dedim, onlar da kabul ettiler. Oraya gittiğimiz zaman ekip çok büyük bir sevgiyle karşılandı. Okulda okuyan küçük öğrencilerin hepsinin sevgiye ve ilgiye muhtaç olduğunu hissettim. Kürtçe dersleri almaya başladım. Ben bir oyuncuyum ve bunun eksikliğini hissettim.
“Bu olsa oynarım” dediğiniz, beklediğiniz roller var mı?
- Ben oyuncunun “yapamam” diyebileceği bir iş olduğunu düşünmüyorum. Belki çok daha iyi yapabileceği roller vardır ama her rolü de oynaması gerekir. Hayatın içerisinde her şey yaşanıyor. Oyuncu da oynayabilir. Eğer senaryoda gerekliliği varsa her şeyi yapabilirim. Roller adına kendimi çok doyurdum. Hep istediğim işlerin içinde, sinema filmlerinde, istediğim projelerde yer aldım. Bundan sonra halkla daha iç içe olabileceğim televizyon dizilerinde oynayabilirim. “Benim ve Roz’un Sonbaharı”nın yönetmeni Handan Öztürk’le, bir kadın yönetmenle çalışmak çok güzeldi. Özer Kızıltan ve Fatih Akın’la da çalışmak güzeldi. Ben şanslıyım galiba.
Oyunculukta kurallarınız var mı?
- Oyunculuk kural tanımaz. Hayatın içinde ölüm de var, sevmek de var, aşk da var. Yine aynı şekilde senaryo gerektirdiği takdirde karakterin ne yapması gerekiyorsa yapılır. Bunlar benim kurallarım değil, oyuncunun böyle kuralları olmaz.
Oyunculukla annelik bir arada nasıl gidiyor?
- Oğlum dokuz yaşına geldi. Onun ömrü benimle birlikte hep sahnelerde geçti. Tiyatroda en önde oturuyordu. Artık koca adam oldu, birlikte cafelere, sinemalara gidiyoruz.
İki sinema filminde yer almanıza rağmen akıllarda “piyangocu kız” diye kaldınız...
- Üniversitede okurken, tiyatro yaparken piyango bileti satıp harçlığımı çıkarıyordum. Üniversite döneminde herkes para kazanmak için çalışır, ben de bunu yaptım. Ama unutulan bir şey var, ben zaten tiyatrocuydum, piyango bileti satarken keşfedilip “Takva”da oynamadım. Bilet satarken de birçok yapımcı ve oyuncuyla tanışıyordum ama oyuncu olduğumu söylemiyordum.
Beni Mustafa Alabora keşfetti
“Babam iflas edince piyango bileti satmaya başladım. Neve Şalom Sinagogu’nu hedef alan bombalı saldırı sonucunda evimiz yıkılmıştı. Bir gece Nevizade’de bilet satarken, Mustafa Alabora’nın masasına yanaştım. Alabora öğrencilerine ‘Oedipus’u biliyor musunuz’ diye sordu. Ben başladım anlatmaya. ‘Sen yarın okula gel’ dedi ve oyuncu oldum.”