Pırasa yemek için bile fetva istemiştik

Güncelleme Tarihi:

Pırasa yemek için bile fetva istemiştik
Oluşturulma Tarihi: Ekim 31, 2005 00:00

İhtisası iláhiyat değil, sosyoloji olan bir zátın ‘orucun başka bir şekilde de açılıp açılamayacağı’ şeklindeki soruya verdiği cevabı günlerdir tartışıyoruz. Böyle tuhaf sorular sormak aslında eski ádetimizdir, zamanın müftüsüne yahut şeyhülislámına da asırlar boyunca böyle sorular sorup fetva istemişizdir. İşte, asırlar öncesinde fetva konusu olmuş olan ‘Kaynanmın bacağına ayağım değdi, karım boş düşer mi?’, ‘Pırasa helál midir?’ yahut ‘Besmeleyle domuz kesilir mi?’ gibisinden sorulardan bazıları...

Uzmanlığı iláhiyat değil sosyoloji, doçentlik tezi de ‘Polonezköy’de Sosyal Hayat’ olan záttan fetva almak son zamanlarda gayet moda oldu. Málum kişiye ‘Orucun cinsel ilişkiyle de açılıp açılmayacağını’ sorduk, ‘Açılabilir’ cevabını aldıktan sonra da günlerce bu cevabı tartıştık ve hálá da tartışıyoruz.

Din konusunda böyle tuhaf sorular sormak, aslında eski bir geleneğimizdir, üstelik böyle tuhaf soruları geçmiş zamanlarda müftüye yahut zamanın şeyhülislámına da sorup fetva istemiş ve böylelikle gayet geniş bir fetva kolleksiyonuna sahip olmuşuzdur.

Eski zamanlarda fetva talep eden kişi sorusunu ‘mesele’ başlığı altında yazılı şekilde gönderirdi. Fetva makamı cevabını aynı káğıdın altına ‘Olur’ yahut ‘Olmaz’ şeklinde tek kelimeyle verir, bazen açıklamalarda da bulunurdu.

İşte, Türk iláhiyat tarihinin çok meşhur iki isminin, 16. yüzyılın şeyhülislÄmı Ebussuud Efendi ile daha sonra aynı makamda bulunan Çatalcalı Ali Efendi’ye sorulan sorulardan ve alınan fetvalarından bazı örnekler... Fetvalarda geçen ‘Zeyd’ ve ‘Amr’ erkekler, ‘Hind’ ve ‘Zeynep’ de kadınlar için kullanılan sembolik isimlerdir.

Soru: Zeyd, eşi Hind ve kayınvalidesi Zeynep ile aynı odada yatarken, gece kalkıp dışarı çıkarken kasıt ve şehvet olmadan ayağı kayınvalidesinin ayağına değse eşi Hind kendisine haram olur mu?

Cevap: Olmaz.

Soru: ‘Bismillah, Allahu Ekber’ diyerek domuz kesen kimsenin durumu nedir?

Cevap: İman tazelemesi gerekir.

Soru: Pırasa yemek helál olur mu?

Cevap: Olur. Ancak pırasa yiyen kişi, kokusu geçmeden camiye gelmemelidir.

Soru: Sünnet olurken normalden az kesilmiş olan Zeyd’in tekrar sünnet olması caiz olur mu?

Cevap: Olmaz.

Soru: Zeyd, eşi ile ters ilişkiye girerse Hind boşanmış olur mu?

Cevap: Olmaz. Zeyd’e 80 değnek vurulur.

Soru: Tuz ve sirke ile karıştırılmış sebzeler çiğ yenilse helál olur mu?

Cevap: Olur, çünkü bu ádettir.

Soru: Avcı olan Zeyd, av köpeğini besmele çekerek avı yakalamak için gönderdiğinde köpek avı öldürdükten sonra bir kısmını yese, avın kalanını yemek helál olur mu?

Cevap: Olmaz. Yakaladığı avı yiyen köpek av için terbiye edilmiş değildir.

Soru: Zeyd’in üç eşi olsa, sadece birisine gidip diğerlerini ihmal etse, dinen ne lázım olur

Cevap: Hiçbirini ihmal etmemek gerekir. Her birinde bir gece kalması gerekir.

Soru: İki eşi olan Zeyd’in hanımları aynı evde oturmak istemezlerse, her birine müstakil ev alması lázım olur mu?

Cevap: Lázımdır. Avlularının bile ayrı olması lázımdır.

Soru: Zeyd’in, ölmüş dedesi Amr’ın cinsel ilişkiye girdiği cariye ile cinsi temasta bulunması caiz olur mu?

Cevap: Olmaz.

Soru: Eşi Hind’in süt kızı Zeynep ile cinsel ilişkiye giren Zeyd’e, Hind haram olur mu?

Cevap: Olur.

Soru: Zeyd, eşi Hind’in önceki kocasından olan rahmetli Amr’ın karısı Zeynep ile evlenip onu Hind’in üzerine ikinci eş olarak alabilir mi?

Cevap: Alabilir.

Soru: Zeyd, evinden uzaktayken eşi Hind’e mektup yazıp ‘Boş ol!’ derse, Hind boşanmış olur mu?

Cevap: Olur.

Soru: Zeyd, Hind ile evli olsa ama ‘Eşin var mıdır?’ diye sorulduğunda ‘Yoktur’ dese, böyle dediği için eşinden boşanmış olur mu?

Cevap: Olmaz.

Soru: Káfir düğününe ‘Mübarek olsun’ diyen Zeyd’e ne lázım olur?

Cevap: ‘Mübarek’ dediyse káfirdir.

Soru: Zeyd, sakalının boyun tarafını traş etse günaha girmiş olur mu?

Cevap: Olmaz.

Sorular ve cevaplar (Mehmet Nuri YILMAZ)

Kabir ziyaretinde mezar taşlarını okumak hafıza kaybına neden olurmuş. Ne derece doğrudur?

Finans81/ANKARA

Herhangi bir kitapta bu tür bilgilerin yer almış olması, onların doğru olduğu anlamına gelmez. Söylediğiniz hususun hiçbir bilimsel değeri yoktur.

Almanya’nın Mainz şehrinde yaşıyorum. Her yıl ramazan ayında buradaki Müslümanlar iki ayrı topluluğa ayrılıyor. Bir kısmı bir gün önceden oruç tutmaya başlıyor, bir kısmı da bir gün sonra tutuyor. Bayramlar da farklı günlerde kutlanıyor. Ramazan ayı planlaması yanlış mı yapılıyor?

Okan KİRAZLI/ALMANYA

Ramazan ayı ile bayramları hilali gözetleyerek tespit etmek esas olmakla birlikte bunlar, astronomi ilminden yararlanılarak da tespit edilebilir. Yani hesapla. Amaç, ramazan ve bayramların doğru olarak belirlenmesidir. Günümüzde yapılan bütün gözlemler, astronomik hesapların doğruluğunu kanıtlamaktadır. 1978 yılında 19 İslam ülkesinden 40 din ve astronomi bilgininin katılmasıyla İstanbul’da toplanan ‘Rüyet-i Hilal’ konferansında kameri ay başlarının tespitinde hilalin görülmesi esas olmakla beraber astronomların hesap ve tespit ettikleri ay başlarına dinen itibar edileceği kararına varılmıştır. Bu karara uymayan bazı ülkelerin uygulamalarından dolayı bu tür ayrılıklar olabilmektedir. Doğrusu ilmin ve fennin tespit ettiği verilere uymaktır.

Hz. Peygamber’i iki-üç sene içinde dört kez rüyamda gördüm. Bunun bir anlamı var mı?

Ş.O./İSTANBUL

Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz, ‘Kim beni rüyada görürse gerçek görmüştür, çünkü şeytan benim şeklime giremez’ buyurmuştur. Rüyanız sahih ve güzeldir. Peygamberimizin sünnetinden ayrılmayın, rüyanızın anlamı budur.

Kuran’a neden ‘mushaf’ deniliyor? Bu ne anlama gelir?

İsa TEKİN/ÇORUM

Mushaf, dağınık olarak yazılmış metinlerin bir araya getirilmiş şekline denir. Yani kitap haline getirilmiş sayfalar anlamındadır.

Sabah namazında imam aşır okurken ‘neuzübillah’ diye başlıyor. Neden ‘euzü’ değil de ‘neuzü’?

Necati ÇETİNBAŞ/BOLU

‘Euzü’, ‘Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım’ anlamına gelirken, ‘Neuzü’, ‘sığınırız’ yani çoğul şeklinde bir ifadedir.

Savaşların en büyüğü, özlemlerden vazgeçmektir

Tanrının dünyasında olmayacak şeye dayanmaktan daha güç hiçbir şey yoktur.

Meselá bir kitabı okumuşsun, düzeltmişsin, harekelemişsin; birisi yanında oturmuş, o kitabı yanlış okuyor. Dayanabilir misin buna? Mümkünü yok. Onu okumamış olsaydın, ister doğru okusun, ister yanlış, bir farkı olmazdı sence. Çünki yanlışını doğrusundan ayırdedemezdin.

Şu halde, olmıyacak şeye dayanmak pek büyük bir savaştır. Peygamberlerle erenler de kendilerini savaşa sokmazlar, güce koşmazlar. Önce dilerlerken nefislerini öldürmek, dileklerinden ve özlemlerinden geçmek için savaşmışlardır.

Bu, en büyük savaştır. Eriştiler mi, eminlik durağını yurd edindiler mi, onlara eğri-doğru, herşey açılır, görünür artık. Doğruyu eğriden ayırdederler, görürler. Fakat gene de büyük bir savaş içindedir onlar. Çünki bu halkın bütün işi-gücü eğridir. Onlar da görürler, dayanırlar. Yüz tane eğriden birini söylerler, o işi işleyene güç gelmesin derler; geri kalan eğri işlerini örterler. Üstelik o eğri iş doğrudur diye onu överler de, böylece birer-birer o eğrilikleri bırakmasına çalışırlar.

Hani bir öğretmen, çocuğa yazı öğretir. Çocuk, harfleri öğrenip yazmaya başladı mı bir satır yazar, öğretmene gösterir. Öğretmene göre hepsi de eğridir, hepsi de kötü. Fakat öğretmenlik sanatı dolayısiyle hoşgörür de ‘Hepsi güzel, ne de güzel yazmışsın, tuh-tuh, nazar değmesin, yalnız şu harfi kötü yazmışsın, şöyle yazman gerek, bir de şu harfi kötü yazmışsın’ der, bir satırdan birkaç harfi kötüler, ‘Şöyle yazmak gerek’ diye ona gösterir. Çocuğun gönlüne ürküntü gelmesin, yüreği gevşemesin diye geri kalan harfleri beğenmiş görünür. Çocuk da bu beğenişe aldanır, yüreğine güç-kuvvet gelir. Böylece çocuğa yavaş yavaş öğretir, yardımda bulunur (Hazreti Mevláná’nın ‘Fihi Má Fih’inden).

Biberli kuzu inciği

Kuzu incikleri bakır bir kap içerisine konup hafif kömür ateşinde üç saate yakın sovan, kereviz ve patatesle beraber haşlanır. Arada kepçe ile köpükleri alınır ve içine bir tutam rendelenmiş taze zencefil atılır. Önceden hazırlanmış aynı kuzunun ufak kesilmiş ciğerleri kuş üzümü, çam fıstığı, tercihan Alanya fıstığı ve tane karabiberle karıştırılıp amberbu pirincine iláve edilir, pilav yapar gibi pişirilir. İyice demlendikten sonra ufak bir bakır tepsiye aktarılıp incikler üzerine dizilir. Vakfıkebir tereyağında acı pul biberi kızdırılıp güvercin kanadıyla inciklerin üzerine sürülür, kömürlü ateş fırınına atılır, beş dakikada bir çıkartılıp birer tutam kuru reyhan serpilir.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!