Oluşturulma Tarihi: Eylül 18, 2007 00:00
Hem Oflu hem de Tatvanlı, Muş Sanat Enstitüsü torna tesviye bölümü mezunu Naci Sönmez’in, Pimaş’ta işçiyken ithal makinelere bakıp kurduğu hayal gerçek oldu.
Sönmez’in sermayesiz kurduğu Mikrosan, ürettiği boru ve plastik çekme makinelerini (ekstruder) 32 ülkeye ihraç ediyor.
TÜRK insanının ’hayal ettiğini yapabilme’ gücünü kanıtlayan örneklerden birini Mikrosan Makine ve Kalıp Sanayi Ticaret A.Ş.’nin sahibi Naci Sönmez’in hayatı ortaya koydu. 1970’lerin efsane sanayi kuruluşu Pimaş’ta 7 yıl işçilik yapan Naci Sönmez, bu fabrikada işçiyken, ithal edilen boru ve plastik çekme makinelerini (ekstruder) hayranlıkla incelediğini ve hep "bir gün bu makinelerin en iyisini yapacağım ve Almanlara da satacağım" dediğini anlatıyor. Sönmez bu hayaline 1978’de kurduğu Mikrosan ile ulaştı ve bugün, yılda her biri bir üretim hattı niteliğinde olan 130 adet ’makine kompleksi’ üreten üç fabrikalı bir sanayici olmayı başardı.
HEDEF DÜNYADA İLK 10: 2006’da 16.2 milyon YTL ciro yapan Mikrosan’ı kendi alanında dünyanın en büyük 10 üreticisi arasına sokmak istediğini belirten Naci Sönmez şöyle başlıyor anlatmaya: "Biz aslen Karadenizli (Oflu) bir aileyiz. Rahmetli İsmet İnönü’nün bir icraatı olarak babamlar 1935’lerde Tatvan Bitlis’e yerleşmişler. Ben de orada doğdum, büyüdüm. Yani hem Oflu hem Tatvanlıyım. Doğu Anadolu’yu çok iyi bilirim. İlk ve ortaokulu Tatvan’da, liseyi de Muş Erkek Sanat Enstitüsü’nde okudum. Muş’un ilk mezunuyum, kayıt numaram da diploma numaram da 1."
YILDIZ HAYALİM SUYA DÜŞTÜ: Muş Erkek Sanat Enstitüsü’nün 1960-61 dönemi ilk mezunu olarak, İstanbul’a, Yıldız Teknik’te okuyup mühendis olma hayaliyle geldiğini söyleyen Naci Sönmez şöyle devam ediyor: "Babam Tatvan’da hem çiftçi hem de küçük bir marangozhanesi olan bir esnaftı. Zaten makinelere merakım da onun atölyesinde başladı. Küçük yaşta kendi kendine giden oyuncak arabalar, tahtadan birkaç makine yapma deneyimim olmuştu. İstanbul’a yalnız başıma geldim. Sadece yol param vardı. Yıldız’a kayıt yaptıracağım diye hayal kuruyordum. Kapısına gittim, kayıt olsam mı olmasam mı? Olamadım. Çalışmak şarttı ve okumaya kalkışırsam sefilleri oynayacaktım. Bu yüzden Karaköy’de Necatibey Caddesi’nde sokak armatürleri yapan bir firmada çalışmaya başladım."
ASKERLİKTEN SONRA PİMAŞ: İstanbul’da bir süre çalıştıktan sonra, askerlik çağı gelince tekrar Tatvan’a döndüğünü ve askere gittiğini anlatan Naci Sönmez, "Askerlikten sonra İstanbul’a geldim ve Pimaş’a girdim. Pimaş’ta 3-4 ay sonra atölyeye posta başı oldum. Pimaş’ta, ithal ekstruder’leri gördükçe ’bir gün bunları üreteceğim ve Almanlara ben satacağım’ diye hayal kuruyordum" diyor. Sönmez, hayaller kurduğu dönemde Pimaş’tan ayrıldığını ve ve Almanya’ya gittiğini belirtiyor. Sönmez şöyle konuşuyor: "4 ay kadar Almanya’da kaldım. Amacım Almanlar nasıl üretiyor, görmekti. Çünkü en başarılı makineciler onlardı. 1973’te İstanbul’a döndüğümde Pimaş’tan ayrılma bazı abilerimizin Plasmak diye bir makine fabrikası kurduklarını duydum. Onların yanında iş başı yaptım. 1978’te de oradan ayrıldım ve benim Mikrosan hikayesi başladı. Küçük bir atölye kurdum. Bazen ekmeğe muhtaç kaldım, hatta trene kaçak bindiğim de çok oldu ama yılmadım. Çünkü hep kendi işimi yapmayı çok istiyordum" diyor.
NACİ Sönmez, Türkiye’de 1970’lerde ve 1980’lerde, ülkede üretilemeyen bir şeyi üretince pazarda kapışıldığını anlatıyor. Sönmez, şöyle devam ediyor: "Ben plastik sektörüne makine yapmayı tasarlamıştım. Ekstruderlerin başlangıcı olan basit makinelerle başladım. Bu makineyi yapınca da siparişler patladı. 1996’dan sonra da ihracata başladık. Almanlara da 1997’de 5 tane ekstrüder hattı sattım. İstanbul çok stresliydi ve İzmit’te fabrika yaptık. İşbaşı yapacağmız hafta 1999 depremi oldu, fabrikamız yıkıldı. Epeyce zararımız oldu. Yabancı müşterilerimiz vefalı çıktı ve hepsi siparişlerinin parasını peşin gönderdi. Bir sanayici ağabeyimiz de Kurtköy’deki fabrikasının ikinci katını bize açtı ve hiçbir para almadan ’gel buraya kur işine bak’ dedi. İşçimize de üç ay bedava
yemek verdi."