Oluşturulma Tarihi: Ekim 17, 2001 00:00
Bilmem, öyle yapıyorum. Bir kitabı daha okumadan, avuçlarımın arasına tutuyorum. Deriiin bir nefes alıp, gözlerimi sımsıkı kapatıyorum. Sol baş parmağımla (kalbime giden damarlar da bu oyuna dahil olsun diye) sayfalarını karıştırmaya başlıyorum. Parmaklarım sayfalara değdiğinde, hışır hışır ediyor. Bu sesi seviyorum. Bir de şu var, her kitabın erkekler gibi, kendine özgü farklı bir kokusu var. Bir kitabın baştan çıkartıcı olup olamayacağını önce o kokudan anlıyorum. Bunun var. Parmaklarım, sözcüklere, cümlelere, tanımlamalara, tasvirlere değiyor; ürperiyorum. O sayfalardan başka hiçbir şey düşünmüyorum. Birazdan biri, bir cümle, bir paragraf, beni bana anlatacak, o benim olacak. Bu manyaklığımı kimsenin görmemesine özen gösteriyorum tabii. Kitaplara, Tarot kartı muamelesi çekilir mi? Çekilir. İşte... İşte bu sayfa diyorum. İçim, seçimimi doğruluyor. Hálá gözlerim kapalı, hálá bir satırını bile görmüş değilim. Seçtiğimi zannettiğim, ama onun beni seçtiğinden şüphelendiğim sayfayı usulca okşuyorum. Gözlerimi açıp okumaya başlıyorum:* * *‘‘On üçüncü kattan atlamış, zaten görenler uçak gibiydi diyorlar. Ellerini iki yana açmış, kanatlı gibiymiş. Düştüğünde parçalanmış bedeninin orta yerinde, giydiği tulumun cebinden bu kara kutu çıkmış.Kara kutuya, ‘düşüş nedeni' diye şu notu yazmış:Pervaneme kuş girdi çıkaramadım’’* * *Haliyle son cümlede kilitlenip kalıyorum:- Pervaneme kuş girdi çıkaramadım.Gülümsüyorum.Şirince’ye gitmek için bindiğim İzmir uçağında, elimdeki kitabın yazarı Cem Mumcu'ya selam ediyorum. Onun pervanesi ne alemde bilmiyorum. Ama benimki, bu aralar, dönmekte biraz zorluk çekiyor. Hızımı alamayıp, 45 dakikada 98 sayfalık kitabı yalayıp, yutuyorum. 42 ne var içinde? Öykü mü onlar? Bilmiyorum. Daha çok, yaratıcı sinopsisler gibi. Hiçbiri uzun değil. Ama eksiksiz her biri, çarpıcı bir sonla noktalanıyor. Eee? Kaleme alan bir psikiyatrist, adam bu işi biliyor ve pervanesi farklı bir biçimde dönüyor. Kafayı taktığı şeyler, öyle ayrıntılar, öyle detaylar ki, insan şapka çıkarıyor. Okuyun o kitabı, pişman olmazsınız. Bu kadar geniş ve kapsamlı şeyler bu kadar daracık ve kısacak anlatılır...Diyeceğim o ki, (kitabın adını henüz yazmadım değil mi?) Okyanus Yayın'dan çıkan Üçüncü Sayfa Güzeli, insanı fena halde yakalıyor.Ben gidiyorum, pervanemle uğraşıyorum, tamam mı, belki giren kuşu çıkarırım filan, sizi de Cem Mumcu'nun ‘‘Adım’’ başlıklı yazısıyla baş başa bırakıyorum...* * *‘‘İş çıkışı servisin beni bıraktığı yer ile evimizin arasındaki o mesafe olmasaydı bunlar olmayacaktı.İlk ne zamandı bilmiyorum. Çok korktuğumu, adımlarımı sıklaştırdığımı ve karanlık sokağın en son apartmanına, yani bizim eve kendimi zor attığımı hatırlıyorum. Arkamdan gelen ayak sesi beni takip ediyordu. Ertesi gece yine oldu, bu kez daha soğukkanlıydım. Korktuğumu belli etmek istememiştim. Korktuğunu belli etmek düşmanı daha güçlü kılar gibi bir düşüncem vardı. Üçüncü gece servisten inip kısa bir süre yürüdükten sonra sesi beklediğimi fark ettim. Ve yoktu... Eve geldiğimde kocamla sofrada otururken onun ‘‘Beni dinlemiyorsun sen?’’ deyişiyle aklımda sesin olduğunu ve bir boşluk hissettiğimi hatırlıyorum.Ertesi gün işte bütün gün akşamı bekledim ve servisten inişimi, karanlıkta ayak sesinin beni takip edişini hayal ettim. Geldi... O gece, geldi... Ve ben iyice yavaşlamıştım. On dakikalık yolu neredeyse yirmi dakikada yürümüştüm. Ben yavaşlayınca ses de yavaşlamıştı. Bu, onun bana şefkatini hissettirmişti. O gece çok mutluydum. Mutsuz, sıradan yaşamım değişmişti. Kocam her zamanki gibi televizyon izledi, o gece. Bense artık sesi düşünüyor, ertesi geceyi bekliyor, hatta onu arzuluyordum. Yatağa girdim ve onu düşündüm. Artık bir yüzü, bedeni de vardı kafamda. Kocamın her zaman yaptığı gibi ‘Hadi maç edelim' demesi bu kez beni öfkelendirmemişti. Seviştim onunla ve üç yıllık evliliğim boyunca ilk kez o gece zevk aldım. ‘Goool' diyerek boşalmasını duymadım bile, ben sesle sevişiyordum.Sonraki iki ay, gündüzleri onu düşünerek ve geceleri onunla arka arkaya yürüyerek geçti. Artık ayak sesi ve hayali yetmiyordu. Apartmana girdiğim ve kapıyı kapatmadığım o gece hayatımın en güzel gecesiydi. Bodruma indim ve korkuyla heyecanın beni ıslattığını işte o zaman hissettim. Karanlıkta birbirimizi görmedik, galiba görmek istemedik. Belki sadece bir dakika sürdü...Hayatımın o dakikaları hep oldu. Oğlum Adım doğduğunda hastaneden çıkmayı ve bir an önce işe gitmeyi sabırsızlıkla bekledim. Adım'ın ismini ben koydum. Kocam da niye diye sormadı...
button