Güncelleme Tarihi:
Dinliyorum!..
KOMİNİN BİRİ, KÜÇÜK PET ŞİŞELERİ TEK TEK AÇARAK BARDAKLARA SU DOLDURACAK...
Allah’ın emridir, her şeyden evvel sulanacaksınız!
Bundan sonra, komiyle sizin aranızda, KAZANMANIZ İMKANSIZ bir müsabaka başlayacaktır. Siz bardağınızı boşalttıkça, zınk, komi tepenizde dikilecek ve su koyacaktır.
Lokantada başka hiçbir hizmet bu kadar süratli / düzenli / ısrarcı / sıdkı sadakatle / obsesyonel şekilde yerine getirilmez.
Mekanizma bir kere tetiklendi mi, durdurumazsınız artık.
İçersiniz, garson su koyar, içersiniz, su koyar, tamam dersiniz, su koyar, yeter lan dersiniz su koyar, s.tir lan dersiniz, su koyar...
(Konuyu saptırmamak için kısaca söyleyeceğim. Gıçık olduğum diğer bir husus. Lokantada daha yerinize otururken, yeni bir adet çıktı, garson soruyor: “Ne içeceksiniz?” Ulan dur da önce ne yiyeceğimize karar verelim, değil mi? Şatobriyan yersem şarap içeceğim, adana yersem şalgam suyu... Ama bizim hanzolar kimden özendilerse artık, lahmacuncuya da gitseniz önce soruyor: - Ne içerdiniz? - Beyaz ayran olarak ne önerirsiniz?)
*
Anamla, babamla balıkçıya gittik cumartesi günü, yemek bitti hesap bekliyoruz, su dökücü komiyi ancak çüşleyerek durdurabildim...
Diyeceksiniz ki, bırak bardak dolu kalsın; dökülecek yazık, o da içime sinmiyor, ben içiyorum o dolduruyor, o dolduruyor ben içiyorum, ben içiyorum o dolduruyor... Kâbus, klostro-kâbus...
*
Nâdir tatillerimizden birinde karım fark edip sordu, ne de olsa rasyonalist memlekette büyümüş:
- Koskoca otel, niçin 1,5 litrelik hatta çoğu zaman ½ litrelik pet şişelerle su servisi yapıyorlar? 15 litrelik damacanayla su alsalar çok daha ucuza getirirler, yazık, üstelik çevreyi de kirletiyorlar...
O an ‘pet şişede su piyasası’nın sırları dank etti kafama, piyasanın gizli mantığını çözdüm.
*
Hani bir fıkra vardır, bisikletli bir İtalyan, İsviçre gümrüğüne gelmiş. Bisikletinin arkasında bir çuval dolusu çakıl taşı. Kıllanmış tecrübeli gümrükçü, kağıtlarını kontrol etmiş, taşları tek tek incelemiş... suç unsuru bulamamış, eh gümrükten çakıl taşı sokmak da yasak olmadığına göre, buyur geç demiş.
Ertesi gün yine zuhur etmiş çakıl taşlı bisikletli İtalyan. Bu kez iyice kıllanmış İsviçreli gümrükçü, iki saat ıcığını cıcığını çıkarmış, yok bir şey, buyur geç demiş.
Üçüncü gün, dördüncü gün derken kanıksamış. Zaten şafak 360, bir yılı kalmış emekliliğe...
Bir yıl çabuk geçmiş, arkadaşları gümrükçüye küçük bir veda partisi düzenlemiş, tam bu esnada sırtında bir çuval dolusu çakıl taşıyla bisikletli İtalyan’ı görünce dayanamamış çarır keyif ihtiyar gümrükçü, “Sen bir halt yiyorsun, bir şey kaçırıyorsun, ama bu çakıltaşının sırrını çözemedim. Artık emekli oldum, gidiyorum, Allah için söyle, ne b.k yiyorsun?”
Gülmüş İtalyan, “Bisiklet kaçırıyorum bey amca, bisiklet...” demiş.
*
İstanbul belediyesi büyük holdinglerin hesabına, bile bile, şehir suyunu (Terkosu yani eski adıyla) kirletip, zehirleyip bizi içme suyumuzu SATIN ALMAYA mecbur bıraktığında, “ULAN ALLAH’IN SUYUNU ŞİŞELEYİP BİZE SATIYORLAR, MİLYARLAR KAZANIYORLAR” diye isyan etmiştik.
Gümrükçü gibi çok geç uyandım.
Bize - lokantalarda işbirlikçi garsonlar vasıtasıyla - satılan ... İÇİNDEKİ SU DEĞİL PET ŞİŞELER!
Su bahane...
Deniz anası zannedip yuttuğu naylon torbalarla boğulan sevimli Caretta Carettalar gibi, medeniyet pet şişeyle boğulacak...
Not: Anlattım mı size, Belediye Başkanı olduğu şaşalı günlerinde, Bedrettin Dalan yabancı bir misafirimin yüzü suyu hürmetine beni Urcan’a davet etmişti. Orada da - tütün içtiğim utanç günleriydi - sigaramın külünü her silktiğimde kül tablamı değiştirmek üzere omzuma tüneyen komiyi boğmuştum...