Pavarotti her şeyden önce çok iyi bir poker oyuncusuydu

Güncelleme Tarihi:

Pavarotti her şeyden önce çok iyi bir poker oyuncusuydu
Oluşturulma Tarihi: Mart 28, 2014 17:36

Uluslararası onlarca doktora unvanı ve devlet nişanı, yüzlerce ödül, binlerce opera, stadyum konseri ve kanserin en amansız türüne bile yenik düşmeyen bir ruh. Katalan tenor José Carreras, hem ezeli dostu hem ezeli rakibi Luciono Pavarotti’nin deyimiyle yaşayan son efsane. Bu gece Zorlu PSM’de vereceği konser öncesi en az sesi kadar mükemmel hayatını o efsane sesinden dinledik

Haberin Devamı

Sene 1987. Doktorunuz size kan kanserine yakalandığınızı ve hayatta kalma ihtimalinizin yüzde 10 olduğunu söylüyor. Aklınızdan geçen ilk cümle ne oldu?

- 10’un da makul bir rakam olduğunu, sonuna kadar savaşacağımı ve bu savaşı yeneceğimi!

Ölümü hiç düşünmediniz mi?

- Hiç. Bir kere bile.

Kanserden ne öğrendiniz?

- Hayatın her dakikasından zevk almak gerektiğini! Ölümün kıyısından dönmek tuhaf bir deneyim. Dünyaya bakışınız değişiyor. Bakıp da görmediğiniz şeyler keşfetmeye başlıyorsunuz hayattan.

En kritik günlerinizde bile şarkı söylemeyi bırakmamışsınız. Hayatla inatlaşmak mıdır bu?

Ev, tem teşkilatlı bir hastaneye dönüştürüldü. Aylarca, yıllarca dışarı adım atamadım. Saçlarım, kaşlarım, tırnaklarım dökülmüş ve ben ayna karşısında hiçbir şey olmamış gibi şarkı söylüyordum. Beni hayata ilaçlar değil müzik döndürdü.

Haberin Devamı

PAVAROTTI VE SANDVİÇLERİ

Luciano Pavarotti, Plácido Domingo ve sizi bir araya getiren konser serisi ‘Three Tenors’ fikri size ait. Bir insan neden yeryüzündeki iki büyük rakibiyle turneye çıkmak, kayda girmek ister?

- 1990’da Dünya Kupası komitesi açılış için Roma’da görkemli bir klasik konser düzenlemek istemişti. Kimin sahne alacağı konuşuluyordu. Gayet spontan bir şekilde “Neden bir değil üç tenor olmasın?” dedim. Herkesin şahane bir kariyeri olunca, herkes birbirine saygıda kusur etmeyince gerisi teferruat oluyor.

Yine de aranızda amansız bir rekabet yok muydu?

-Olmaz mı? Özellikle de üçümüz aynı anda sahnedeyken! Fakat aynı zamanda çok iyi arkadaştık. Sahneden inince her şeyi unutur, eğlenmemize bakardık. Kuliste saatlerce güldüğümüzü, poker oynadığımızı hatırlıyorum.

Eski ‘Three Tenors’ kayıtlarını taradım, Pavarotti’nın sahnede, mendiliyle alın terinizi sildiği sahneler var. Belgeselinizde de sizden her şeyden evvel küçük kardeşim diye bahsediyor...

-Luciano’yu çok özlüyorum. Her şeyden önce muhteşem bir poker oyuncusuydu. Saatlerce poker masasından kalkmadığımızı hatırlarım. Tanıdığım en komik insandı sanırım. Ne kadar büyük bir sanatçı olduğunu zaten herkes biliyor.

Haberin Devamı

Hastalığınızda da en büyük destekçilerinizden olmuş...

-Evet, her zaman yanımdaydı. Üzerinden 20 yıl geçti, bu kez o kansere yakalandı. Ben yendim, o yenemedi. Hastalığında, Aynı süreçten benim de geçmiş olmam belki ona ümit verir diye ziyaretine gittim sık sık. Her gittiğimde bana elleriyle şahane bir sandviç hazırlardı. Dolu dolu, kat kat. Ölmeden evvel, bir hafta önceki son ziyaretimde bile...

DUŞTA ŞARKI SÖYLEMEM

Sahnede aşk şarkıları söylüyorsunuz. Peki evde, duşta?

- Opera sanatçılarının duşta şarkı söyleme rivayetinden bahsedeceksek evet böyle bir şey var. Akustiği şahanedir çünkü (Tam da bu kısma bir ‘gülüyor’ notu düşmemizi rica ediyor) Hiç duşta şarkı söylemedim. Eve iş getirmedim!

Haberin Devamı

Bir ömür ‘aşkın sesi, romantizmin gerçek ruhu’ diye anılmak illet bir durum değil mi?

-Başkaları için öyle olabilir ama benim için değil. Gerçekten de romantik bir adamım. Tüm o aşk serenatlarını bu kadar yürekten, derinden söylemem belki de bu yüzden.

Tenorların emeklilik yaşı var mıdır?

- Emekli olup olmayacağımı soruyorsan hayır henüz düşünmüyorum! Her sahneye çıkışımda hala heyecandan titriyorsan bu işi bırakmak için henüz o kadar da yaşlanmadım demektir. Ne zaman bırakırım, bilmiyorum. Belki yavaş yavaş kendiliğinden, belki bir jübile turnesiyle... Bakalım...

Dede olmak deli bir mutluluk!

Beş torunum var. Torun, evlat sevgisinden çok farklı. Hepsini aynı anda evimde görmek deli bir mutluluk.

Haberin Devamı

Hala çok sık seyahat ediyorum, dünyanın çeşitli yerlerinde konserler veriyorum. Evde geçirdiğim zaman çok az. Ama o anları da torunlarımla dolu dolu geçirmeye çalışıyorum.

Evdeysem hiçbir Barselona maçını kaçırmam

Tenor olmasaydım futbolcu olurdum herhalde. Yoksul bir çocukluk geçirdik. İki maç bileti alacak paramız yoktu. Babam geniş, parmak ucuna kadar uzanan paltolardan giyer, beni paltonun içine saklar, maça öyle giderdik. Barcelona takımına olan aşkım tam o günlerden kalma. Bugün, hala evdeysem ve Barcelona sahasında oynuyorsa, beni stadyumda her zamanki yerimde bulabilirsiniz.

En büyük hatanız?

Her insanın yaptığı kadar ben de çok hata yaptım. Ama şimdilik bunları sır olarak tutsak herkes adına daha iyi olur.

Haberin Devamı

En büyük pişmanlığınız?

Çocuklarım ufakken, onlarla yeteri kadar zaman geçirememem...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!