Melike Karakartal Fotoğraflar: Boğaç Dalgakıran-Semih Kanmaz
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 05, 2008 00:00
Erol Büyükburç, " Ben güya partolonuma patlıcan koyuyormuşum" dedi
Ünlülerin vitrin fotoğrafları
Etrafınızdakiler, yaşamınızı sanki bir mağazanın vitrinine bakarmışçasına izlese ne yapardınız? Adım atsalar olay olan Tamer Karadağlı, Deniz Seki, Erol Büyükburç, Pelin Batu ve İpek Tuzcuoğlu, gerçek bir vitrinde objektiflere poz verdi ve sürekli izleniyor olmanın yarattığı duyguları Elele okurlarıyla paylaştı.
EROL BÜYÜKBURÇ
Pantolonuma patlıcan koyuyormuşum
* Vitrinde yaşamaya “yıldız sorumluluğu” diyebiliriz. İnsanlara hep yakın olmuşumdur. Hiç öyle bodyguard’larla dolaşmadım, insanların bana kötü bir şey yapacaklarını düşünmedim. Heyecanlı hayranlarıma sükunetle yaklaştım hep.
* Ama kimi zaman basında çıkanlar beni üzdü ve endişelendirdi. Mesela bir dönem bir asparagas çıkmıştı, konserimden sonra kızları almışım “miki filmi” izlettirmişim efendim! Bir grup kızla resmimi çekip altına böyle yazmışlar. Tabii o fotoğrafta olan kızların anneleri babaları beni buldular, biri avukattı, bu olayı ciddi ciddi ele aldı ve o yazan kişiye dava açtı. Bana da bilgi verdi. Ne kadar sevimsiz.
* Sonra, ben güya pantolonuma patlıcan koyuyormuşum! O zamanlar dar pantolon vardı, dar pantolon giyiyorduk, o kadar yani! Ben böyle bir şeye tenezzül eder miyim? Üstüme yapıştı bu laf. Bunu yazan, kadınlar tarafından beğenilmemden dolayı beni seksüel açıdan çökertmeye çalıştı herhalde. Şöhretin bende açtığı geçmişten kalma yaralarımdan biri budur. O kadar gına geldi ki bu durumdan, dedim ki kendi kendime; "Şu patlıcanın bir resmini çekeyim de bu yalanı yazana göndereyim! Patlıcan mı değil mi görsün!"
* Hayatım boyunca en hassas davrandığım şey kızlarla olan ilişkim oldu. Çünkü iftira atılmasından korktum. Her şey olabilir, bir gün çıksa "Erol Büyükburç beni iğfal etti" dese, ayıkla pirincin taşını! Bu hayatımı kısıtladı biliyor musunuz? Hayatımın en büyük eksiği budur; dilediğimce flört edemedim. Hakkınızda bir şey uydurulmasın diye rahat rahat yaşayamıyorsunuz her şeyi. Çünkü bir laf edildiğinde, doğru da olsa iftira da olsa akıllarda kalıyor ve temizleyemiyorsunuz. Ama ben vizyoner bir insanım, hayatımı, kimliğimi hep yenilikler üzerine kurdum.
DENİZ SEKİ
Yazılanlara annem bile inanıyor
* Ben yaşamayı seven biriyim, hayattan keyif alıyorum, enerjim çok yüksek. Sürekli izleniyorum diye kendimi eve kapatmak bana anlamsız geliyor, çünkü ben yaşadıkça şarkı yazıyorum. İnsanlara farklı yansıtıldığım zaman müziğimi anlatmakta zorluk çekiyorum. Kendini savunmak aslında suçlu olduğunu kabul etmektir. “Ben onu yapmadım, ben bunu söylemedim” diyorsunuz, sürekli bir açıklama hali, sevimsiz ve agresif bir görüntü...
* Beni en çok deli eden şey haksızlık. Bir yalan haber mesela, bir defa çıkıyor ama orada bitmiyor. O söylemediğim sözleri beş ayrı gazetede daha görüyorum ve iş uzadıkça uzuyor. Okuyucu aynı şeyi defalarca okuyunca da inanıyor tabii.
* Annem bile inanıyor! Bir gün saunada düştü bayıldı dediler, kapıyı da üstüme kilitlemişim hesapta! Bir televizyonda altyazı geçmişler, annem fenalık geçirmiş bunu görünce. Ben hiç yalan söylemeyen bir sanatçıyım, hiçbir zaman da söylemeyeceğim. Karakterim bu. En kötü ihtimal, cevap vermem. Neden yalan söyleyeyim? Ama fazla dürüst olunca da kötü olan siz oluyorsunuz.
PELİN BATU
Beni sağır sanıyorlar
* Dönüyoruz, dolaşıyoruz ve aynı soruya geliyoruz: Kiminle birliktesiniz?.. Ben de sürekli aynı cevapları veriyorum,
makine gibi aynı şeyleri söyleyen soğuk bir insan oluyorum. Magazinler, paparazzi, vb. bana kendimi vitrinde sürekli bakılan ama içi boş bir kukla gibi hissettiriyor.
* Bir de insanlar sizi sağır sanıyorlar. Asansördesiniz mesela, sizin hakkınızda konuşuyorlar burnunuzun dibinde ve sanki siz duymuyormuşsunuz gibi rahatlar. i-pod benim hayatımı kurtardı. Sürekli kulağımda... İyi yanları da var tanınmanın, mesela kötü bir gününüzde biri gelip ince bir davranış gösterebiliyor.
* Bir sene önce Babylon’da güzel bir konserdeydim. Bir adam yanıma geldi, “Siz çok kötü bir oyuncusunuz” dedi ve gitti... Bazılarına göre iyi, bazılarına göre de kötü oyuncu olabilirim, kimse beni sevmek zorunda değil. Yaralanmak ya da üzülmekten çok donup kalıyorum.
* Ünlü insanların hayatları merak ediliyor. Onların yaşamına olan merakı doyuracak bir sektör de var tabii. Bence başlı başına röntgenci bir yaklaşım.
* Mesela bir kokteyldeyiz, yanımda kardeşim var. Bir muhabir ötekine burnumun dibinde -yine sağır olduğumu sanıyorlar tabii- “Aman boşver çekme o kardeşi, iş çıkmaz buradan” diyor. Çevre hareketlerine katılıyorsunuz, kitap yazıyorsunuz, bunlar bir cümle olarak geçiyor. Ama bir dizide üç saniye biriyle öpüşün, o acayip ilgi görüyor.”
TAMER KARADAĞLI
Kedinin cenneti, farenin cehennemi
* Bizim işimizin gereklerinden biri bu; vitrinde olmak. İkiyüzlülük yapmak istemem, bunun nimetlerinden faydalanıp külfetlerine katlanamamak olmuyor, bu işin içindeyseniz.
* Beğeniliyor olmak, takdir edilmek hepimizin hoşuna gider. Fakat işin
magazin kısmı çok yoğun yaşanmaya başlayınca biraz rahatsız edici olabiliyor. İlk zamanlar rahat davranırdım, sonra biraz daha her ağzımdan çıkanı ve davranışımı kontrol eder oldum. Ama sonra baktım ki hayatımı yaşayamıyorum. Kendim her ne isem öyle davranıyorum şimdi, kendimi çok ciddiye almamaya başladım.
* Bizim en zor anımız, magazin gazetecilerinin en mutlu anı; çünkü haber değeri var! Kedinin cenneti, farenin cehennemi olabiliyor yani.
* Benimle ilişki ya da arkadaşlık kurmak isteyen kadınların gerçekten benimle mi birlikte olmak istediğini anlayamıyorum. Bu, bir süre sonra paranoyayı getiriyor. “Taciz etti” der, “Gözüyle soydu” der, aksini nasıl ispatlayacaksınız?
* Kendimi okumuyorum gazetede, çünkü bunu yapmamam gerektiğini öğrendim. Artık övgüleri de yergileri de çok ciddiye almıyorum. Şimdi daha rahatım. Neticede çok ciddiye alırsanız bu haberleri yaralanmamamız mümkün değil. Kendimi değil, işimi önemsiyorum.
İPEK TUZCUOĞLU
Herkesin dokunabileceği bir vitrinim var
* Ünlü olmak, vitrinde yaşamak demek. Ama ben kendi vitrinimi kendim kurdum ve çok önemsiyorum bu ünlü olma durumunu. Tanınmayı bir rahatsızlık olarak görmüyorum çünkü hangi mesleği yaparsam yapayım, zaten sevilen, kucaklayan, samimi bir kadın olurdum.
* Özgür bir vitrinim var benim, camsız, içten, herkesin gelip dokunabileceği, istediklerini gelip alabileceği... Şöhretin negatif tarafını pek yaşamıyorum, bir tek bazen basındaki yansımaları pek iyi olmuyor. Bedel ödeye ödeye doğru cümle kurmayı öğreniyorsunuz. Aşkla ilgili bir şey soruyorlar mesela, anlatıyorsun, felsefesini yapıyorsun, Tanrısal aşktan bahsediyorsun, sevgilin var mı diye soruyorlar, “Olursa hayır demem, aşk gelirse neden hayır diyeyim” diyorsun, “Aşk arıyor” diye manşet oluyor.
* Olacak iş mi bu yahu? Sanki seni daha aşağı çekmeye çalışıyorlar. Ünlü insanların özgürlüklerinin kısıtlandığı doğru. Erkek arkadaşımla gidip rahat bir
yemek yemek bir hayal... Erkek arkadaşım olmadığında dışarı çıkıp da bir arkadaşımla görüntülenmek de başka bir kâbus. Sanki ünlü kadınların yanlarında sürekli bir erkek olması gerekirmiş gibi...