Oluşturulma Tarihi: Mayıs 16, 2002 00:00
DÜNKÜ yazımda parkinson hastalığından söz etmeye başlamış ve temel belirtilerini anlatmıştım.Bu hastalıkta bazı ek belirtiler de görülür. Sesin kısıklaşması, yavaş sesle ve ağır tempolu konuşma, yüzdeki mimiklerin kaybolup donuk bir ifade kazanması, cildin yağlanması, yutma güçlüğü, el hareketlerinin kısıtlanması nedeniyle yazının ufalması, nefes darlığı, idrar yapma sorunları, cinsel yaşam bozuklukları, kas krampları, algılama kusurları, depresyon, kaygı, uyku bozuklukları gibi belirtiler çoğu zaman parkinson hastalığına eşlik ederse de sadece bu belirtilerin görülmesiyle parkinson teşhisi konulamaz. Parkinson hastalarında yapılan çalışmalar, bazı genlerin bulunmasına yol açmıştır. Ancak hastalığın kalıtsal olduğunu söylemeye imkán yok. Çünkü tüm parkinson hastalarının sadece % 15'lik kısmının ailesinin birinci ya da ikinci kuşaklarında hasta bireyler belirlenmiş. Ailevi parkinson denilebilecek şekilde, bir ailenin çok sayıda ferdinde hastalık oluşması, vakaların sadece % 1'lik kısmını oluşturuyor. Hastalığın ilk olarak 1817 yılında tanımlanmış olması ve bundan önce de bu hastalığı düşündürecek belirtileri bulunan hasta kayıtlarına rastlanamaması, uzmanların bu hastalığın olmasında bu dönemde yaşanan Sanayi Devrimi'nin etkilerinin olabileceğini düşünmelerine yol açtı. Sanayileşmenin getirdiği çevre kirliliği kadar, insanların daha uzun yaşayarak bu çevresel zehirlere uzun süre maruz kalması da hastalığın giderek daha sık görülmesine neden oluyor. Yapılan çalışmalarda karbonmonoksit, siyanürler, manganez, tarım ve böcek ilaçları, kafa travmaları, çeşitli virüsler ve bazı ilaçlara maruz kalmanın parkinson türü belirtilere yol açtığı ortaya konulmuştur. Uzmanlar, henüz tam olarak belirlenememiş bazı çevresel toksinlerin, insanlardaki genleri etkileyerek parkinson hastalığına yol açtığı kanısındalar. Beyin hücreleri birbirleriyle başlıca, dopamin ve asetilkolin adlı iki kimyasal aracılığıyla iletişim kuruyorlar. Beyin hücrelerinin sinir lifleri aracılığıyla kasla kumanda etmesinde de bu iki kimyasal görev yapıyor. Bunların bir denge içinde olması, kasların eşgüdüm içinde çalışmasını sağlıyor. Parkinson hastalarının beyninde, dopamin salgılayan hücrelerin öldüğü belirlenmiş. Toplam dopamin düzeyinin % 80'lik kısmı kaybedildiği zaman parkinson belirtileri görülmeye başlıyor. Yıllar içinde dopamin düzeyinde düşmeler görülüyor. Bu da hastalık belirtilerinin zamanla yoğunlaşmasına ve hastaların kullandıkları ilaca eskisi kadar güçlü cevap almamasına yol açıyor.Devam edecek
button