Güncelleme Tarihi:
Amerikalı Gil (Owen Wilson) ve Inez (Rachel McAdams) yeni nişanlanlılar ve Inez’in anne-babasıyla Paris şehrine bir yolculuk yapıyorlar. Başarılı bir senarist olan Gil, Paris’te bir çatı katına taşınıp roman yazmak isterken Inez hayatını sadece Amerika’da hayal edebiliyor. Inez’in ailesinin Çay Partisi(Tea Party) sempatizanları olmalarının Woody Allen’a aşırı sağ politikacılarla ilgili birkaç espri yapma şansını verdiğini söylemek yönetmenin hayranlarını şaşırtmayacaktır. Kathy Bates, Michael Sheen ve Lea Seydoux gibi oyuncuların başarılı oldukları filmin asıl yıldızı ise tahmin edebileceğiniz gibi Paris...
DEHALARLA BULUŞMA
Owen Wilson’ın oyunculuğunda yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul edilebilecek bu filmde Marion Cotillard her zaman olduğu gibi yine dört dörtlük. Woody Allen’ın isteği üzerine filmin sürprizini tam olarak açıklamasam da Paris’te geceyarısı olup saatler 12’yi gösterdiği zaman karşımıza bambaşka bir şehir ve inanılmaz kişilikler çıkıyor. Bu renkli karakterler arasında Zelda-Scott Fitzgerald, Gertrude Stein, Ernest Hemingway, Pablo Picasso, Cole Porter, Paul Gauguin, Edgar Degas, Luis Bunuel, Djuna Barnes ve T.S. Eliot var. Ünlü ressam Salvador Dali rolünde izlediğimiz Oscar ödüllü oyuncu Adrien Brody ise seyircilere bu filmle doğuştan komedyen olduğunu ispatlıyor. Dali’nin kendi ismini telaffuz ettiği anı kaçırmamak lazım.
CARLA’NIN OYUNCULUĞU
Carla Bruni-Sarky’nin filmde Rodin Müzesi’nin rehberi olarak üç sahnesi var. Fransızların First Lady’si filmde sadece 3-4 dakika gözükse de rolünde başarılı ve ismi filmin afişinde Marion Cotillard’ın isminin üzerinde yer alıyor... Woody Allen’ın filmi İspanya’da haftanın 1 numaralı filmi. Fransa’da ise çarşamba akşamı ancak gece gösterime girmesine rağmen ‘Midnight in Paris’ 435.462 kişi tarafından izlenerek haftanın en çok izlenilen 2. filmi oldu. Fransızlar sinemalarda çok beğendikleri ‘Midnight in Paris’ bittiği zaman uzun süre filmi alkışlıyorlar...
Cannes Film Festivali’nden New York’a dönüşünde bu yaz Roma’da çekimlerini gerçekleştireceği yeni filminden bahseden Woody Allen, Alec Baldwin, Penelope Cruz, Roberto Benigni, Ellen Page, Jesse Eisenberg ve Judy Davis’in başrollerini paylaşacağı filmde uzun yıllar sonra kendisinin de kamera karşısına geçeceğini müjdeledi.
Bu yaz Roma’da çekilecek olan yeni filmi görmeye sabırsızlanan Wody Allen hayranları bu sonbahar Woody Allen’ın son eserini izlemek için Broadway’e gelebilirler. Elaine May ve Ethan Coen’le Woody Allen’in yazdıkları üç kısa oyundan oluşan ‘Relatively Speaking’in yönetmenliğini oyuncu John Turturro yapacak ve perde eylül ayında açılacak...
Yılın gösterisi
Geçtiğimiz haftalarda tohumları 2007 yılında atılan ve Moliere ödülüne layık görülen ‘Au Revoir Parapluie’den bahsetmiştim. Paris sahnesine geri dönen ve biletleri haftalar öncesinden tükenen yapım, günümüzün Charlie Chaplin’i olarak tanınan James Thierree’ye ait. Charlie Chaplin’in aynı zamanda torunu olan James Thierree akrobat, mim, dansçı, oyuncu ve yönetmen. Thierree’nin gösterinin başında koşarak sahnenin bir ucundan diğer ucuna, tam ortasına gelişi ve burada dengesini bulması o kadar ustaca ki en ön sırada oturan seyirciler daha gösterinin başında nefeslerini tutmaya başlıyorlar. Biraz sonra bir halatla 1. sıradaki seyircilerin hemen üzerlerinden büyük bir süratle, uçar gibi geçmesinde ise risk büyük ama 1. sıradaki seyircilerin hızlı refleksleri sayesinde bir problem çıkmıyor. Sahnede gördüğümüz gösteri bir akrobasi gösterisi ya da bir sirk gösterisinin çok ötesinde. Hollywood filmleri için harcanan yüz milyonlarca doların ekranda kaybolup gittiği günümüzde hiçbir Hollywood filmi izleyicisini tam anlamıyla etkileyemiyor. Örneğin ‘Thor’ gibi bir filmden sonra ‘Au Revoir Parapluie’yi izlemek bambaşka bir deneyim. Hiçbir mekanik alet kullanılmadan, sadece insan vücudu ve insan eliyle yaratılmış araç gereçlerle sürekli nefes kesen gösteri bu yıl görebileceğiniz en önemli sanat olaylarının başında geliyor.
Köyden manzaralar
Çeyrek asır önce genç bir aktör Fransa’nın sevilen yazarlarından Marcel Pagnol’un ‘Manon des Sources’ adlı eserinden sinemaya uyarlanan filmdeki rolüyle Cesar ödülünü kazanmıştı. Aynı aktör 25 yıllık zaman içinde sadece ülkesinin değil, dünya sinemasının da aranılan aktörlerinden biri oldu. Daniel Auteuil şimdi de yönetmenliğe soyunmaya karar verdi.
Fransız oyuncunun ilk yönetmenlik tecrübesi için seçtiği eser ‘La Fille du Puisatier’ (Kuyucunun Kızı) ise yine Marcel Pagnol’un bir eseri. 1939 yılında geçen eserde eşini kaybetmiş olan dürüst ve fakir bir kuyucu, altı kızını büyütmeye çalışıyor. Kızların en büyük olanı ne kadar ciddi ve sorumluluk sahibi olsa da varlıklı bir ailenin oğluna aşık oluyor ve hamile kalıyor. Genç adamın savaşa çağrılmasından sonra da ailesi genç kızı ve çocuğunu reddediyorlar.
Marcel Pagnol’un aynı zamanda sinemaya da uyarladığı ‘La Fille du Puisatier’ bugün Auteuil’ün imzasıyla Fransa’da en çok seyredilen filmler arasında. Filmde babanın kızını reddetmesi ve yaşanılan çoğu olay kadınların Fransız toplumunda yeri olmadığı bir zamana işaret ediyor. Auteuil filminde zamanın şartlarına bir eleştiri getirmiyor ve yazarın Fransa’sını harfiyen, kitapta yazıldığı gibi ekrana taşıyor. Fransa’da sadece üç haftada 1 milyon izleyiciye ulaşan filmin başarısının sırrını soracak olursanız seyircileri çeken şey belki Fransızların eskiye olan özlemleri, belki de Daniel Auteuil’ün sözcükleri bulamadığı ve köylü aksanıyla konuştuğu zaman yeniden tanık olduğumuz o üstün oyunculuğudur. Fransız oyuncu ilk filminin başarısı üzerine ikinci ve üçüncü filmlerini yönetmek için çalışmalara başladı. ‘Marius’ ve ‘Fanny’ isimli filmlerin çekimine gelecek yıl başlanması bekleniyor. Her iki eser de Marcel Pagnol’a ait.