Oluşturulma Tarihi: Mayıs 16, 2004 00:00
Başrolünü Brad Pitt’in oynadığı
film sayesinde yeniden gündeme gelen eski Yunan mitolojisi ve Truva savaşı, aslında seks skandallarıyla dolu bir entrikalar yumağıdır.Kimin elinin kimin cebinde olduğu belli değildir, tanrısından tanrıçasına, kralından kraliçesine, prensine ve sokaktaki adamına kadar sınıf ve hattá cinsiyet farkı gözetmeksizin herkes birbirini baştan çıkartır ve entrika, kan, gözyaşı, ihanet dizboyudur. Kocasını aldatıp Truva Savaşı’na sebep olan Isparta Kraliçesi Helen’in annesi, Tanrılar Tanrısı Zeus’u baştan çıkarmış; Helen’i kaçıran Prens Paris ise daha önce Helen’in erkek yeğenine tecavüz etmiştir. İşte, Truva’dan Dallas dizisindeki skandallara parmak ısırtacak birkaç bilinmeyen öykü...ESKİ Yunan mitolojisi, başrolünü Brad Pitt’in oynadığı ‘Truva’ filmi sayesinde, birkaç hafta boyunca gündemimizi işgal edecek.Bildiğinizden eminim: Yunan mitolojisinde kimin elinin kimin cebinde olduğu pek belli değildir. Tanrısından tanrıçasına, kralından kraliçesine, prensine ve sokaktaki adamına kadar sınıf ve hattá cinsiyet farkı gözetmeksizin herkes birbirini baştan çıkartır ve bu arada entrika, kan, gözyaşı ve ihanet diz boyudur.Truva Savaşı işte bu karmaşık ilişkiler ağından yalnızca biridir ama zamanla efsaneleşen Truva öyküsünden tek bir kaynakta, İsa’dan önce sekizinci asırda yaşamış olan şair Homer’in meşhur destanı ‘İliad’da sözedilir. Savaşın başka hiçbir yerde kaydı yoktur ve bir kesim Truva’nın sadece şairin hayalinde varolduğunu iddia ederken bir diğer kesim Homer’in doğru söylediğine inanır ve arkeologlar bir buçuk asırdan buyana Çanakkale taraflarında vaktiyle Truva olduğuna inanılan yeri kazıp dururlar.Homer’in Truva’sı hakkında özellikle bu son filmden sonra gerçi hemen her yerde çok şeyler yazılıp söylendi ve söylenecek ama ben savaşın neden çıktığını tek bir cümleyle ifade edeyim: Bir kadının, Isparta’nın -Anadolu’daki değil, Yunanistan’daki Isparta, yani ‘Sparta’- Kraliçesi Helen’in ihaneti yüzünden.Helen, kocası Kral Menelaos’u boynuzlayıp Truva’nın yakışıklı prensi Paris’e kaçınca Anadolu’nun Ege kıyıları tam on yıl boyunca kana boyandı ve Helen’in macerası, koskoca bir uygarlığın sonunu getirdi.Başkalarına gönül verip ortalığı birbirine sokma merakı, ‘dünyanın en güzel kadını’ olduğu söylenen Helen’e annesi Leda’dan miras kalmıştı ama Leda bu işte kızından fersah fersah ileri gitmiş ve kralları yahut prensleri değil, Tanrı Zeus’u baştan çıkartmıştı.KRAL’DAN TANRI’YA KAÇTIKral Thestius’un kızı olan Leda, Tindareus adında genç bir kralla evlendirildi ama evliliği boyunca gözü hep dışarıda oldu ve hiç rahat durmadı. Bu arada canı şöyle güzel bir kadın çeken büyük Tanrı Zeus’un gözü Leda’ya takıldı ve çapkın kraliçeye kuğu şeklinde göründü, kraliçe kuğuyu bağrına bastı ve hamile kalıverdi! Ama normal bir doğum yapmak yerine yumurtlamayı tercih etti, iki ‘yumurta’ doğurdu ve her bir yumurtadan iki çocuk çıktı. Yumurtaların ilkinde kocası Tindareus’tan olan çocukları; diğerinde ise Zeus ile münasebetinin meyveleri vardı: Sonradan Isparta’ya kraliçe olan Helen ve savaşçı Polideuces.Helen, annesinin kuğu ile olan kaçamağı sayesinde ‘yarı tanrı’ özelliklere sahipti ama insani vasıfları, daha doğrusu erkek merakı tanrısal kimliğinden daha ağır basmadaydı. İlk gençlik yıllarından itibaren ‘dünyanın en güzel dişisi’ diye bilinirdi ve bu güzelliği yüzünden daha çocuk yaşındayken kaçırılıp bir yere kapatıldı ve olgun yaşa ulaşması beklendi.Uzun yıllar hapis hayatı yaşadıktan sonra başına bir iş gelmeden kurtarıldı ve annesine teslim edildi. Yunanistan’da hemen herkes artık dünyanın en güzel kadını kabul edilen Helen’e koca arama derdine düşmüştü. Talipler arasında bulunan Isparta Kralı Menelaos üzerinde karar kılındı, Helen anlı şanlı bir düğünle Isparta’ya gelin edildi ve birkaç sene sonra bir kızı oldu.Ama hem annesinden, hem de babasından aldığı çapkınlık genleri yüzünden bir türlü rahat duramadı, etrafındaki erkeklerle ilgilenmeye başladı ve saraylarına misafir gelen Truva Kralı Priamos’un yakışıklı oğlu Paris ile beraber Truva’ya kaçıverdi.KOCASI GEÇMİŞİ UNUTTUHelen yüzünden çıkan savaş tam on yıl devam etti, Truva yerle bir oldu, Kral Menelaos ise geçmişi unutup Helen’i tekrar kabul etti ve alıp eski memleketine, Isparta’ya götürdü.Truva Savaşı, işte Helen’in kocası Kral Menelaos’u böyle birdenbire boynuzlamasıyla başladı ama bir uygarlığın da sonunu getirdi. Truva’daki mücadele Homer’in ‘İliad’ isimli eserine konu olmasından sonra dünyanın en meşhur savaşlarından biri haline geldi ve zamanla ‘Yunan-Anadolu savaşı’ şeklinde yorumlanır oldu. Zira Truva ‘Helen’ yani Yunan değil, bir Anadolu medemiyetiydi, Truvalılar Anadolu’da binlerce sene önce varolan Luvi dilini konuşuyorlardı ve şehrin bundan mührü de bu dilde kazılmıştı.TRUVA, YUNAN DEĞİLDİMustafa Kemal Paşa’nın, 1922’deki büyük zaferden sonra İzmir’e uzanırken beraberindekilere söylediği iddia edilen ‘Truva’nın öcünü aldık’ sözünün temelinde de Truva’nın bir Anadolu şehri olduğu inancı vardı. Paşa, binlerce sene önce Yunan istilásıyla ortadan kalkan Truva’nın Yunan değil ‘Anadolu şehri’ olduğunu hatırlatarak zarif bir benzetme yapmakta ve Afyon’da kazandığı zaferin Anadolu’nun Yunanistan’dan binlerce sene sonra alınmış intikamı olduğunu söylemekteydi.Savaşın temelinde işte böyle bir aşk ve ihanet macerası yatıyor ve Truva Macerası’nda Leda ile Helen’in öyküsü dışında daha yüzlerce skandal var. Bu skandalların bir diğeri, Prens Paris’in sadece Helen’i değil, Helen’in kocası Kral Menelaos’un yeğenlerinden bir delikanlıyı da ayartması.Truva macerasının bu pek bilinmeyen yönü, aşağıdaki kutuda ayrıntılarıyla yeralıyor.İşte, Truva’nın gerçek destanıELİAS Petropulos ile Mary Koukoules, Paris’te yaşayan entellektüel bir Yunanlı çiftti. Kültür tarihçisi ve şehir folklorcusu olan ve hayata geçtiğimiz aylarda veda eden Petropulos çok sayıda eser vermiş, bugün Türkiye’de de dinlenen ve ‘Rebetika’ denilen unutulmuş müzik türünü, bu konuda yazdığı binlerce sayfalık eserden sonra canlandırıp milyonlara tanıtmıştı.Petropulos’un eşi Mary Koukoules’in de çok sayıda yayını vardı ve 1983’te sadece 303 adet basılmış olan ‘Loose-Tongued Greeks’ yani ‘Geveze Yunanlılar’ isimli eseri, bu yayınların en önemlisiydi. Koukoules, kitabında Yunan erotik folklorunun binlerce senelik geçmişinden örnekler veriyor, bu arada Truva Savaşları konusunda asırlar öncesinden kalan ve hálá dillerden düşmeyen mizahi ve erotik şiirleri de yayınlıyordu.Aşağıda yeralan metin, bunlardan biri. Ben, orijinal Yunancası bizim aruz vezninin benzeri olan ‘hexametron’ ile yazılmış olan şiiri John Taylor’un İngilizce tercümesinden Türkçe’ye naklettim ve bu nakilde asıl metne az da olsa sadık kalabilmek için 7+7’lik hece veznini kullandım.İşte, Koukoules’in kitabında yeralan ve Prens Paris’in Kraliçe Helen’in yanısıra Helen’in yeğeni olan genç bir delikanlıyla yaşadıklarını anlatan bu uzun destanın kısa bir bölümü:HERŞEY ÇADIRDA OLUP BİTTİPriamos’un oğlu Paris yakışıklıydı,Ne kadar kadın varsa, hepsini kandırırdıMenelaos nasılsa bunu unutuverdi,Ve Paris’i bir zaman saraya davet etti.Menelaos’un bir de erkek yeğeni vardıParis’in gözleriyse gencin kalçasındaydıYeğenin aklı-fikri gitti Paris’te kaldıKadınlar ona neden hayrandırlar anladı,O gece Paris girdi yeğenin yatağınaTam sekiz kez erdiler hiç durmadan vuslataFena bir tesadüfle Helen onları gördüKıskandı ve Paris’in olmaya yemin ettiErtesi gün kocası erkenden ava çıktı,Helen gidip Paris’in çadırına sığındı.Çadırın perdesini yırtarcasına açtı,Paris aptal değil ya! İsteneni anladı!Helen’in talebine ánında cevap verdi,Ve bu işler gün boyu durmadan devam ettiKadın, Menelaos’la artık hiç kalamazdıZira bu zevki daha önce hiç tatmamıştı.Paris ile beraber Isparta’yı terketti,Karşı sahile geçip Truva’ya yerleşti.Çadırda olanları orda her gün yaşadı,Günler, geceler boyu neler, ne işler yaptı.Toprak, dağlar, dereler hep Helen’i konuştu,Fakat geride kalan kocası fena coştu......Menelaos ağladı sonra ordu topladı,İşte Truva şehri böyle bu yüzden battı,Onlar savaşırlarken Zeus pek meşgul idi,Fahişe Hera ile gününü gün ederdi.
button