'Parayla dönersem beyhudedir'

Güncelleme Tarihi:

Parayla dönersem beyhudedir
Oluşturulma Tarihi: Nisan 05, 2010 11:37

Kaplanoğlu, Bal filmi ile ilgili açıklama yaptı; 'Bal'ın izlenmesinde ödül etkili olacak mı bilmiyorum ama dünyanın bir çok ülkesine film satıldı.'

Haberin Devamı

Yusuf üçlemesinin final filmi “Bal” ile 60. Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı ödülünü kazanan ünlü yönetmen Semih Kaplanoğlu, Türkiye'de önümüzdeki günlerde gösterime girecek filmin izlenmesinde aldığı ödülün etkili olup olmayacağını bilemediğini belirterek ödülden sonra dünyanın bir çok ülkesine filmin satıldığını söyledi.

Kaplanoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş tarafından Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde düzenlenen “Türk Sinemasında Yeni Bakışlar” programına konuk oldu.

Genellikle yazmak üzerine çeşitli işler yaptığına, diğer taraftan yazdığı şiirlerin 15-16 yaşından itibaren çeşitli yerlerde yayınlandığına işaret eden Kaplanoğlu, “Şiirle çok yoğun bir ilişkim oldu ve olmaya devam ediyor. Gençliğimin ilk dönemlerinde Ece Ayhan, Edip Cansever, Cemal Süreyya ve İlhan Berk ile dostluklar ve arkadaşlıklar yaşadım. Şairlerden öğrendiğim hayat bilgisi dersi oldu” dedi.

Haberin Devamı

Daha sonra tanıştığı Süha Arın ile onun kamera asistanı olarak bir belgesel film çalışması gerçekleştirdiğini ve 35 milimetre kameranın özelliklerini o filmde öğrendiğini, ardından sahte adlarla televizyon için senaryolar yazdığını, yine kendi projesi olan Şehnaz Tango dizisini de çektiğini anlatan Kaplanoğlu, kendi sineması ve sinemaya bakışı hakkında bilgi verdi.

Kaplanoğlu, “Sinemanın ana maddesinin zaman olduğunu idrak ettiğim andan itibaren yaptığımız işin çok etkili olduğunu fark ettim. Zaman aslında ölümle ilgili. İnsanın bütün hayatı ölümle kurduğu ilişkiden ibarettir diyebilirsiniz. Şiirsel bir sinema ve filmin kalbi harekete geçirmesi benim için temel meseleler. Ben seyirciye güvenen, inanan bir yönetmenim. Bir şeyin altını çizmek gibi bir meselem yok. Seyirci anlayacaktır diye düşünüyorum” şeklinde konuştu.

MANEVİ GERÇEKÇİLİK

Manevi gerçekçilik kavramının kendisine ait olmadığını, ünlü yönetmen Fellini'nin kendisi için yeni gerçekçi denildiğinde buna karşı çıkıp manevi gerçekçi olduğunu söylediğini hatırlatan Kaplanoğlu, “Biz dünyayı algılarken aslında bir denge ile algılıyoruz. Benim için gerçeği oluşturan manevi varlığın olması çok önemli. Sonsuz derecede büyük olanı sonsuz derecede küçük olan varlıklarla anlatmaya çalışmak... Sadece gördüğümüz veya gözlerimizle algılamamız yeterli değil, kulaklarımızla duyduğumuzda da yeterli değil. Bütün bunların ötesinde bir algılama var tanımlayamadığımız” diye konuştu.

Haberin Devamı

Sanatın belki de bunu tanımlamak olduğunu söyleyen Kaplanoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Filmlerin bir vecd duygusu yaratması gerektiğini düşünüyorum. Maalesef günümüz sanat algısı nihilizm, öfke ve kan vaat ediyor. İnsanın kendi var oluşuna dair sorduğu sorunun sadece insanın kendisi ile sınırlandırılamayacağını düşünüyorum. Kendimize sorduğumuz sorulara uzun bir süredir bir cevap bulduğumuzu söyleyemeyiz. Ama sanat o manevi alanı size açar.

Bununla birlikte bu maneviyat meselesini gerçekten koparmaya, fantasia haline getirmeye başladığınızda o gerçekliğini yitirir. Ayağımızı gerçekliğe basmamız lazım. Bir denge içinde yaşıyoruz. Ben filmlerde o dengenin olması gerektiğini düşünüyorum. Ne salt maneviyat ne salt gerçek. İkisinin hem hal olması gerektiğini düşünüyorum.”

Haberin Devamı

BİZİ BİRLEŞTİREN ŞEY; DUYGULAR

Filmlerinde biçimden çok anlattığı hikayeye önem verdiğini kaydeden Kaplanoğlu, ama çektiği her filmin storyboardunu yaptığını belirtti.

Oyuncularla çok uzun süre çalıştığına işaret eden Kaplanoğlu, “Onlardan oyunculuk beklemiyorum. Kendilerini açmalarını bekliyorum. Bizi birleştiren şeylerden birinin duygular olduğunu keşfettim. Duygular üç aşağı beş yukarı aynı. Çok büyük bir değişiklik yok. Oyuncularla asla senaryo ve diyaloglar üzerinden bir çalışma yapmıyorum” dedi.

Bal filminde küçük Yusuf'u canlandıran küçük oyuncu Bora ile korkuyu konuştuğunu, babasının ameliyat olmasını beklerken onu kaybetmekten çok korktuğunu öğrendiğini anlatan Kaplanoğlu, “Baban hastanedeyken yaşadığın o his neyse gel onları yapalım dedim. Büyük aktörlerle de aynı şeyi yapıyorum. O duyguların ondaki karşılığını bulduğum andan itibaren işte gerçeklik oradadır. Oradaki herkes anlıyorsa içinden gelerek katkıda bulunmaya başlıyor. Aynı dili konuşmak önemli. O yüzden hep aynı oyuncular ve aynı ekiple çalışmaya özen gösteriyorum” şeklinde konuştu.

Haberin Devamı

ZAMAN VE PARÇALANMIŞLIĞA DAİR

Filmlerin hem insanlara, hem kendisine bir şeyler öğretmesini istediğini belirten Kaplanoğlu şunları kaydetti:

“Film yapıp sadece cebimizde parayla dönüyorsak bu aslında beyhude bir şey. Her film benim için kemale giden bir yoldur, daha fazla arındığım, daha fazla başkalarına yardımcı olabileceğimi keşfettiğim... Biz her şeyin parçalandığı bir zamanda yaşıyoruz. Görüntü giderek daha da kısa ve bir parçalanmışlık içinde hareket eden bir şey. Bense bütüne inanıyorum. Eğer insana dair bir şey yapıyorsak insan eyleminin parçalanmamasını istiyorum. İnsanları kozmik zamana geri döndürebilir miyim diye düşünüyorum, eğer film içinde bir karakter bir yerden bir yere yürüyorsa, bunun daha çok bizi kozmik zamana yaklaştırdığını düşünüyorum. Bunu belki bazıları sevmeyebilir. Parçalamaya dönük her şeyden kaçınıyorum. Bir de bizi kendimizden koparacak filmler yapmak istemiyorum. Dertlerimiz var üstünü örttüğümüz. O dertleri ben göstermek istiyorum. Belki biraz sıkıcı bir iş yapıyorum.”

Haberin Devamı

Soruları da cevaplayan Kaplanoğlu, bir soru üzerine, Yumurta, Süt ve son olarak çekilen Bal filmlerinden oluşan üçlemesinin izleme sırasının önemli olmadığını belirterek, çekim sırasıyla ya da tersinden izlenebileceğini, artık çekim sırasının önemli olmadığını söyledi.

Kaplanoğlu, “Filmlerinizin fazla izlenmemesi endişesini aldığınız ödüllerle aşabileceğini düşünüyor musunuz?” şeklindeki bir soruya karşılık şunları söyledi:

“Filmin izlenmesinde aldığım ödül etkili olacak mı, olmayacak mı bilemiyorum. Kendi ülkemdeki etkilerini beraber göreceğiz. Ancak ödül durumundan sonra dünyanın bir çok ülkesine film satıldı. Tayvan'dan İran'a, Pakistan'a ve bütün İskandinav ülkelerine film satıldı. Benim izlenme kaygım olmadı. Bir şey dikte etmemek anlamında seyirciye güveniyorum. Onların anlayacağını düşünüyorum.”

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!