Paran kadar gül

Güncelleme Tarihi:

Paran kadar gül
Oluşturulma Tarihi: Nisan 06, 2004 17:48

Paris’in göbeğindeki Lüksemburg Parkı. Bir kış günü, sabah güneşi aydınlatıyor aydınlatmasına da, ısıtmaktan aciz. Kızıl saçlı, sportif görünümlü bir animatrisin etrafına on kişi kadar toplanmış. Kadınlar, erkekler, gençler, yaşlılar (82 yaşında bir hanım var mesela içlerinde) ... “Sebepsiz yere gülmek” için sabah sabah böyle bir aradalar.

Haberin Devamı

Fransa’da, oriinallik peşindeki (Hani bizde de var ya bunlardan, fenşuyi, ayurveda, ‘hayatta herkese lazım’ kırık şişelerin yahut kor ateşin üzerinde yürüyenler tarikatı filan...) kasabın yağı bol olunca kıçına sürermiş, refahtan nasıl saçmalayacaklarını bilemeyen Fransızlar’ın üste para vererek gittiği seksen altı ‘Gülme kulübü’nden birinin üyeleri bunlar.

Yoook, “sebepsiz yere gülmek” dediysek, bizim tivilerden birindeki o traji-komedi programı gibi değil. Hani bir kadın, yüzünde mezartaşı kadar hoş bir ifade, karşısında sekiz takla atan, içler acısı espriler, taklitler felan yapan zavallı insancıklara gülmemeye çalışıyor...

Bu kadar dandik değil tabii ki Fransız tuzu kuruların parasını dütlemek için taaa Hindistan’dan Paris’e yerleşen ‘Doktor’ Madan Kataria’nın bilimsel “Sebepsiz yere gülme metodu.”

Haberin Devamı

Şöyle: Vücudu gevşetip diyaframı açmak ve hafta içinde yaşanan sıkıntılar yüzünden “sıkışmış” (ne demekse artık, Fransızca’da bu zigo öneki pek hayır işareti değildir, zigouiller öldürmek, ama biraz daha argo manasıyla dıııtlamak, zigoto da abuk sabuk adam demektir) zigomatikleri açmak için kültür fizik yapmak...

Ancak öyle “hareketler” var ki, dışarıdan seyrederken bile gülmemek elde değil. İnsanlar karşılıklı olarak kendilerini uydurukça dillerde tanıtacaklar, kahkahalarını metreyle ölçecekler, hayali bir halteri uflaya puflaya kaldıracaklar... derken, hareketler, önce “hı-hı-hı” sonra “ha-ha-ha” sesleriyle birlikte yapılacak... derken, gülüşmeler, gülmeler, kahkahalar...

Bu arada animatrisin sesi duyuluyor: “Hafifleyin hafifleyin, bakın hayat nasıl hafif gelecek size...”

Peki masrafa değer mi, iki kahkaha bir bonfile eder mi gerçekten?

*

Beynimizde bir “gülme merkezi” olmadığını biliyor musunuz mesela?

Beynin gülme merkezi yokmuş, ama beyin gülmeyi “hissedecek” sonra “taklit edecek” şekilde programlanmış. Yani bir kere güldük mü, gülmeyi tekrarlayabiliyormuşuz.

Doktorlar “İnsanın evriminin bir garip sonucu” diyorlar gülme için, neye yaradığını bilmiyorlar. Ama mesela, bir tıbbî müdahale sırasında tesadüfen ‘bulunmuş’, sol beyin lobunda bir yere temas edilince, hasta gülmeye benzer titremeler geçirmeye başlamış ve sonradan “rahatladığını ve dünyaya daha pozitif baktığını” söylemiş.

Haberin Devamı

Ama doktorlar, bu tesadüfe rağmen, “gülmek sağlık demektir” tezini abartılı buluyor. Vücudu rahatlatıp, nefesi düzenlediği tamam da, “Gülmek tedavi edicidir, ama tedavi değildir.”

(Gülmenin tatsız etkileri de varmış, bunları pas geçiyorum, mesela bir psikiyatr “Bir huzurevindeki yaşlı insanları komiklik yapıp güldürebilirsiniz, gülmek insanı hayata döndürür, insanlar arasında göz temasını sağlar ama... ölüm korkusunu da canlandırır, diyor.)

*

Bunlar nereden aklamı geldi şimdi?

Öğleden sonra Taksim’den metroya bindim. Levent’e kadar taş çatlasa 10 dakika sürüyor, ihtiyarlara yer vermemek için topluca camdan (karanlık tünellerde bir halt görünmeyen) dışarı bakan ve aralarında artık konuşma safhasını aşmış bir kapalı devre “gülme” döngüsü tutturmuş gençleri seyrederken...

Gülsem, ben tek başımayım, kazık kadar adam, “sebepsiz yere” bir tuhaf olacak. Hani çocuklara bakıp güldüğümü bilirler de deli demezler azından, ama...

Haberin Devamı

Ciddî durup başka taraflara baksam... Ama benim de gülmem geliyor onları duydukça.

Nasıl canım çekti birden aralarına karışmayı!

Çok değil, 40 sene olmuş. Yeşilköy’deki küçük evde, ann’anemi nasıl da kızdırırdık. Koltuğun arkasına saklanır, böyle “sebepsiz yere” güler, artık neye kızmışsa anneannem “Tamam çocuklar, yeter artık!” dedikçe, ağır ağır krizie girerdik.

Sonra okulda... Öğretmen ne kadar kızarsa o kadar kahkaha! (*)

Derken, böyle “sebepsiz yere” gülmeyi unuttuk.

Demek ki, Japonlar’ın iki alışveriş arasında, yahut işten eve dönerken “hava büfelerine” uğrayıp, Yen’i mutabilinde “iki fırt oksijen” çektiği gibi, demek ki bundan sonra gülmek için de para vereceğiz.

 

Haberin Devamı

(*) 1962’de bugünkü Tanzanya’da (O zaman adı Tanganyika idi) bir garip hadise yaşanmıştı. Bir kız mektebinin öğrencileri resmen gülme krizine tutulmuş, rahibeler bağırıp çağırdıkça kahkahalar sari hastalık gibi yayılmış ve ... inanmayacaksınız ama, okul tatil edilmiş, kızlar evlerine gönderilmiş, kriz çevre köylere de yayılmış da zor engellenmişti.

 

 

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!