Paralel aşk

Güncelleme Tarihi:

Paralel aşk
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 18, 2014 01:34

Önce manken sandım Müjde Hanım’ı. Biçimli kaşların altından bakan iri, üzüm karası gözler, fildişi rengi pürüzsüz bir ten, bir kuğu gibi ince uzun bir boyun. Ama hayır manken filan değildi; güzel, insanın nefesini kesecek kadar güzel bir kadındı sadece.

Haberin Devamı

Bazen öldürmenin nedeni ülkede yaşanan kaostur; çivisi çıkmış toplumun, yozlaşmış devletin yarattığı karanlık atmosfer, insanları cinayet işlemeye sürükler. Anlatacağım olayda da böyle olmuştu işte...
Biriketle çevrili arsanın hemen önündeki kaldırımda yatıyordu, sağ elinde 38’lik bir Smith Wesson vardı, şapkası savrulmuş, alnının ortasında küçücük bir kara delik görünüyordu. Kan başının arkasında kümelenmişti. Dehşet yoktu gözlerinde, belki kuşku, derin bir kuşku.

Paralel aşk
“Adam birden çıktı karşıma,” diye söylendi olay yerinde yakalanan Mümtaz İlkmen. “Anlayamadım bile, birden silahına sarıldı... Ne yapabilirdim ki, vurmasaydım o beni öldürecekti.”
Kırk üç yaşındaydı, vurduğu adamdan birazcık daha yaşlı, ama tıpkı onun gibi kısa saçlı, sakalsız bıyıksızdı. Koyu renk bir takım elbise vardı üzerinde; mavi gömleğini kırmızı bir kravat süslüyordu. Zeynep’in saydam delil poşetine koyduğu 9 mmlik Baretta’ya kaydı gözlerim. Silaha baktığımı fark etmişti.
“Ruhsatlıdır,” diye açıkladı. “Tehdit alıyordum. Bir dava yüzünden. Kimliğimi gördünüz, Asliye Hukuk Mahkemesi’nde hakimim...”
“Burada ne arıyordunuz?” diye sordum.
Boş arsanın yanındaki eski apartmanın ikinci katını gösterdi.
“Rahmetli babamın evine gelmiştim. İki ay önce kaybettik babamı. Eşyaları toparlamaya. Evden çıkıyordum ki birden karşımda bu kiralık katili gördüm.”
“Kiralık katil oluğunu nerden biliyorsunuz?” diye sordu Ali. “Daha önceden tanıyor muydunuz?”
“Hayır, tanımıyordum ama beni tehdit edenler, ‘Peşine kiralık katil taktık’ diyorlardı.” Gözucuyla yerde yatan maktule baktı. “Başka kim olacak?”
Başka kim olacak dediği kişinin adı Muzaffer Sırlı’ydı, mesleği özel dedektiflikti. Yanında bulduğumuz Smith Wesson ise ruhsatlı silahıydı. Bir özel dedektifin ruhsatlı silahıyla, devletin hakimine suikaste kalkışması pek akıllıca bir durum değildi ama Mümtaz İlkmen gibi bir hukuk adamının durduk yere birini öldürmesi de hiç mantıklı değildi.

Haberin Devamı

Laz müteahhitin evinde

Haberin Devamı

Zeynep’e hem katilin, hem maktulün telefon kayıtlarına ulaşması için talimat verdikten sonra Şenyol İnşaat’ın sahibi Caner Kırıktaş’ı ziyaret ettik. Caner, hakimin ‘Beni tehdit etti’ dediği şahıstı. Boğaziçi Köprüsü’ne bakan bir villanın geniş giriş katında, zevksiz mobilyalarla süslü odasında kabul etti bizi. Hakimin adını duyunca, elindeki küçük siyah taşlı tesbihi sinirli sinirli çekerek tatlı bir Karadeniz şivesiyle söylendi:
“Bu hakim, bize haksızlık etti, inşaatlarımızı durdurdu. Yok efendim yeşil alanmış, yok efendim SİT bölgesiymiş... Trilyonlarca zarar ettik. Yazık değil mi milletin parasına...”
Son olaylardan sonra İstanbul konusunda benden daha duyarlı hale gelen Ali,
“Milletin değil, senin paran,” diye çıkıştı. “Mümtaz doğru yapmış, inşaat yapa yapa yeşil alan bırakmadınız be memlekette.”
Laz müteahhitin kaşları çatıldı, yardımcıma laf yetiştirecekti ki ondan önce davrandım.
“Hakim Bey’i tehdit etmişsiniz. Öyle diyor Mümtaz Bey.”
Çatılmış kaşları açıldı.
“Yok, ne tehdidi Başkomiserim? Şeriatın kestiği parmak acımaz. Mahkemenin verdiği kararı kabul ettik. Ama bu Mümtaz Bey, afedersiniz bildiğiniz fırıldak. Bizim inşaatımızı engelledi ama Koras İnşaat’ın bilmem kaçıncı Murat’ın avcı köşkünün bahçesine yaptığı siteye onay verdi. Yani parayı veren istediği kararı çıkartıyor. Diyorum size, bize haksızlık etti.”
Anında soktu lafı Ali.
“O yüzden mi kiralık katil tuttun?”
Beti benzi attı adamın, elindeki tesbihi masanın üzerine bıraktı.
“Ne kiralık katili? Biz öyle işlere girmeyiz.”
“Öyle işlere girmezsiniz de niye tehdit ettiniz adamı?”
Bakışlarını öne eğdi.
“Bizim oğlanın densizliği. Dursun delidir biraz, mahkemeden aleyhimize karar çıktığı gün, öfkesine yenilip hakimin önünü kesmiş. Sonra kulağını çektim tabii Dursun’un. Bir daha da o hakimle işimiz olmadı zaten.”
O anda çaldı telefonum. Arayan Zeynep’ti.
“Alo Başkomiserim, zanlının karısı Müjde Hanım geldi. Anlatacakları varmış.”
Laz müteahhiti şehirden ayrılmaması konusunda uyardıktan sonra merkezin yolunu tuttuk. İki tarafı da aynı çirkinlikte apartmanlarca gasp edilmiş yolda, neredeyse birbirinin üzerine çıkacak kadar arka arkaya dizilmiş araçların arasında santim santim ilerleyerek bir buçuk saatte aldık kuş uçumu iki kilometrelik mesafeyi.

O kadın, kocanı elinden alacak

Önce manken sandım Müjde Hanım’ı. Biçimli kaşların altından bakan iri, üzüm karası gözler, fildişi rengi pürüzsüz bir ten, bir kuğu gibi ince uzun bir boyun. Ama hayır manken filan değildi; güzel, insanın nefesini kesecek kadar güzel bir kadındı sadece. Hakim kocasıyla arasında en az on beş yaş vardı. Üzgündü evet, ama daha çok öfkeliydi.
“O kadının yüzünden Nevzat Bey,” dedi sinirlendikçe alev alev yanan gözlerini yüzüme dikerek. “Hepsi o kadının yüzünden. Bakın şimdi kocam hapse girecek, zavallı Muzaffer Abi hayatını kaybetti...”
Müjde’nin söyledikleri o kadar ilginçti ki güzelliğinin üzerimde yarattığı etki anında yok oldu.
“Ölen kişiyi tanıyor muydunuz?”
“Eski mahallemizde komşumuzdu Muzaffer Abi...” Gözleri nemlendi. “Keşke hiç bulaştırmasaydım onu bu işe...” daha fazla sürdüremedi; başladı hüngür hüngür ağlamaya. Sakinleşmesi için bekledim, uzattığım bardaktan birkaç yudum su içtikten sonra yeniden sordum.
“Müjde Hanım, lütfen olan biteni en başından anlatır mısınız?”
Zeynep’in verdiği mendille gözyaşlarını kurularken,
“Hepsi o kadının yüzünden,” diye yineledi. “Şu Hande Yazman adlı avukattan bahsediyorum. Evet, hayatımızı o kadın mahvetti. Mahkemede tanışmış olmalılar. Halbuki hiç öyle, gözü dışarıda bir erkek değildir Mümtaz. Bana da çok bağlıydı. ‘Hayattaki tek amacım senin mutlu olman,’ derdi. ‘Sana güzel bir ev almadan ölürsem gözlerim açık gider,’ derdi. Ta ki bu Hande’yle tanışıncaya kadar. Kadın büyü mü yaptı, ne ettiyse, son bir aydır değişti tavırları. Kaç kere fısır fısır gizlice telefonla konuşurken yakaladım onu. Bana kalsa yine şüphelenmeyecektim ama annem bir pastanede görmüş bunları. ‘Kızım sen ne safsın,’ dedi. ‘Kadın, kocanı elinden alacak.’ Ben inanmadım, çünkü Mümtaz’a çok güveniyordum. Annem halime bırakmadı. ‘Gel bizim Muzo’dan rica edelim, bir kurcalasın şu işi,’ dedi. Ne yapayım ben de kabul ettim. Muzaffer Abi araştırmaya başladı. Mümtaz yokken eve geldi, çalışma odasına, ev telefonuna dinleme cihazları yerleştirdi. Ve annem haklı çıktı. Muzaffer Abi, kocamın o kadınla gizli gizli görüştüğünü tespit etmiş. Cinayetin olduğu gün yine buluşacaklardı, Muzaffer Abi olayı yerinde görmek için Mümtaz’ı izlemeye gitti ama olan oldu. Kocam, Muzaffer Abi’yi vurdu işte... Keşke hiç bulaştırmasaydım adamcağızı bu işe, keşke sessizce boşansaydım Mümtaz’dan...”
Müjde yeniden gözyaşlarına boğuldu. Onu daha fazla üzmenin bir anlamı yoktu ama Mümtaz’ı sorgulamadan önce şu avukat Hande’yle görüşmekte yarar vardı.

Haberin Devamı

Mümtaz’la aşk yaşıyormuşsunuz!

Hande’yi gördüğümde hayalkırıklığına uğradığım; çünkü Müjde’den çok daha güzel bir kadınla karşılaşacağımızı sanıyordum. Hayır çirkin değildi Hande, hatta dalgalı kumral saçları, biraz küçük de olsa ela gözleri, biçimli yüz hatlarıyla çekici bir kadın bile sayılabilirdi ama Müjde’nin yanında esamisi okunmazdı. Karısı gibi şahane bir kadın dururken Mümtaz’ın bu avukat hanıma ilgi duyması gerçekten tuhaftı. Fakat evlilik aşkı öldürür derler, belki de Mümtaz Bey’in başına gelen de buydu. Dünyalar güzeli karısından sıkılmış, mutluluğu evin dışında aramaya çıkmıştı. Hande bizi karşısında görünce önce şaşırdı, hatta bir parça panikledi galiba. Çok sürmedi; mesafeli bir nezaketle ne istediğimizi sordu.
“Bir yakınınızı konuşmak istiyoruz,” dedi Ali kinayeli bir tavırla... “Mümtaz İlkmen. Onu tanıyorsunuz değil mi?”
Hande’nin yüzünde yeni bir bozgunun ipuçları belirdi ama kendini koyvermedi.
“Elbette tanıyorum, müvekkili olduğum şirket aleyhine açılan bir davada hakimlik yapmıştı.”
Demek bu davada tanışmışlardı.
“Hangi şirketmiş bu?”
“Koras İnşaat...”
Laz müteahhitin bahsettiği şirketti; padişahlardan birinin avcı köşkünün bahçesine site yapan kuruluş.
“Müvekkilinizin lehine sonuçlanan dava değil mi?” diye kışkırtıcı bir soru attım ortaya. “SİT alanı olmasına rağmen inşaat yapmasına izin vermişler.”
Kibirli bir tavırla başını salladı.
“Orası SİT alanı değildi, mahkemede kanıtladık, biz kazandık.”
“Murat Bey’le mahkeme dışında da görüşüyormuşsunuz?” Lafı yeniden özel ilişkiye getirmişti Ali. “Pastanelerde, gözden uzak yerlerde...”
“Kim söylüyor?”
İnkar etmemesi dikkatimi çekti, önce görülüp görülmediklerinden emin olmak istiyordu.
“Özel dedektif Muzaffer Sırlı.” Olan bitenin farkındayız diyen bir tavır içindeydi yardımcım. “İkinizin defalarca görüştüğünü tespit etmiş.”
Alt dudağını çiğnemeyi bıraktı Hande.
“Neden? Neden izlemiş ki bizi?”
Benim devreye girme zamanım gelmişti.
“Onu konuşamadık, çünkü Muzaffer Sırlı öldürüldü. Hem de Hakim Mümtaz tarafından...”
Kadının yüzündeki bütün kan çekilir gibi oldu.
“Öl... Öldürüldü mü? İyi ama neden?”
Sakince omuz silktim.
“Bilmiyoruz. Belki siz anlatırsınız diye buradayız.”
Panik içinde söylendi.
“Ben... Ben nereden bileyim?”
Anında yapıştırdı yardımcım lafı.
“Siz bilmezseniz kim bilecek! Mümtaz’la aşk yaşıyormuşsunuz?”
“Ne! Ne saçmalıyorsunuz siz!”
Sesi yüksek çıkıyordu ama rahatlamıştı. Evet, evet yanılmıyorum o panik havasından tümüyle sıyrılmıştı. Galiba yanlış yoldaydık. Başka bir ilişki olmalıydı Hande’yle Mümtaz arasında.
“Daha fazla konuşmak istemiyorum,” diyerek hırsla ayağa kalktı avukat. “Resmi ifademi istiyorsanız Emniyet’e gelir veririm...”
Ama bütün bu öfke gösterisine rağmen, emindim, kadın rahatlamıştı.

Bahçedeki yeşil bavul

Emniyet’e döner dönmez, Zeynep’in masama bıraktığı telefon kayıtlarını gördüm. Son bir ay içinde Mümtaz’la Hande sekiz kez görüşmüşlerdi. Görüşmenin sonuncusu cinayetten bir gün önceydi.
“Belki de bu Hande denilen kadın da cinayet mahalindeydi,” diye tahminde bulundu Zeynep. “Özel dedektif onları bir arada yakalayınca, Mümtaz da çekip adamı vurdu...”
Hiç sanmıyordum, karısı ilişkisini öğrenmesin diye birini öldürmek Mümtaz gibi bir hukuk adamının yapacağı iş değildi. Başka bir neden olmalıydı, daha esaslı bir neden. Zeynep’e Mümtaz’ın banka hesaplarını kontrol etmesini söyledikten sonra yeniden cinayet mahalline yöneldik. Mümtaz’ın babasının oturduğu daireye göz atmakta yarar vardı.
Yaşlı insanların evleri nedense hep etkilemiştir beni. Eski mobilyalar, eski eşyalar, yılların odalara sinen o tuhaf kokusu... Ağır ağır eriyen bir mumun o tarifsiz kederi. Oldukça düzenliydi ev. İşin ilginci her tarafta el yapımı küçük bavullar vardı. Bir zamanlar yapılmış, belki de satılmamış bavullar. Hepsi de yeşil deriden, hepsi de birbirinden güzel çantalar.
“Mümtaz’ın babası bavulcuymuş Başkomiserim,” dedi Ali duvardaki fotoğrafı göstererek. “Baksanıza, deri kesiyor tezgâhın başında.”
Fotoğrafa bakmadım bile, elimle birbirinin aynı yeşil valizleri gösterdim.
“Şunları bir kontrol edelim Ali, bakalım içlerinden ne çıkacak?”
Ne aradığımızı tam anlamasa da emrime uydu yardımcım. İkimiz iki yandan bavulları kontrol etmeye başladık, ama sonuç tam bir fiyaskoydu; hepsi boştu. Elbette bu hızımızı kesmedi, evin içini de didik didik ettik, fakat sonuç değişmedi. Bizi cinayet nedenine götürecek bir ipucu bulamadık. Son bir umut yan taraftaki balkona çıktım. Balkonun duvarına ahşap bir dolap yaptırmıştı yaşlı adam. Kapağını açtım bir sürü ıvır zıvır. Balkondan ayrılıyordum ki, birden yan taraftaki boş arsada bir yeşillik gözüme çarptı. Eğilip baktım, içerdeki küçük bavullardan biri, etrafı briketle çevrili arsanın alt köşesinde duruyordu. Kapağı açılmış, içindeki paralar etrafa saçılmıştı. Artık emindim, sonunda aradığımı bulmuştum.

Haberin Devamı

Çivisi çıkmış dünya

Emniyet’e döndüğümüzde vakit çoktan akşam olmuştu. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi Mümtaz İlkmen masanın üzerindeki, çamurla lekelenmiş yeşil bavulu görünce yenilmiş bir gülümseme belirdi yüzünde.
“Buldunuz demek,” diye mırıldandı. “Bulacağınızı biliyordum zaten. ‘Belki kurtulurum’ diye son bir umutla atmıştım bavulu yandaki arsaya. Şanssız bir insanım, hep de öyleydim. Adamı karşımda görünce elim silahıma gitti. Beni izleyen adam da çok korkmuş olacak ki, tabancasını çekti. Nasıl oldu bilmiyorum parmağım adeta kendiliğinden dokundu tetiğe. Ekipler de bir sokak yukardaymış zaten anında yetiştiler. Elimdeki bavulu ancak savurabildim yandaki boş arsaya.”
Karşımdaki iskemleye çöktü.
“Paralar tamamdı, değil mi?”
“Bir milyon dolar,” diye mırıldandım.
“Evet, bir milyon dolar, Müjde’ye alacağım evin değeri kadar.” Gözlerini bana dikti. “Aşk biter filan derler ya Başkomiserim, yalan, gerçek aşk hiçbir zaman bitmez. Yedi yıl oldu biz evleneli her geçen gün daha çok seviyorum karımı. O kadar isteyeni vardı ki Müjde’nin ama o beni seçti. Hem de ondan on altı yaş daha büyüktüm. Üstelik öyle varlıklı bir adam da değildim. Altı üstü bir devlet memuru. Elbette karımı daha iyi yaşatmak istiyordum. Ama bu maaşla doğru dürüst bir evde oturamıyorduk bile. Rahmetli babamdan da bir şey kalmadı, iflas etmişti, kendisi de kirada oturuyordu. İşte tam o sırada geldi rüşvet teklifi. Telefon kayıtlarını dinlemişsinizdir zaten. Şu SİT alanına yapılan site davası. Bir milyon dolar önerdiler Hande Hanım aracılığıyla. Eğer Müjde olmasa hayatta kabul etmezdim. Sahi söylüyorum. Daha önce de rüşvet teklif ettiler bana. Hiçbirini kabul etmedim, hatta dava açtım adamlar hakkında. Ama aşk bazen kötü şeyler yaptırıyor insana. Gerçi ben kabul etmezsem ne olacaktı ki, yukarıdan bir siyasiyi bulacaklar, gerekirse yasa çıkaracaklar yine yapacaklardı o siteyi oraya. Memleketin hali ortada. Ne fark eder dedim. Hiç değilse karım güzel bir hayat yaşasın istedim. Ama karşı tarafın beni dinleyeceğini hesap edemedim.
Hâlâ olan biteni tam anlamış değildi.
“Kimmiş o karşı taraf?”
“Farkında değil misiniz?” dedi şaşkınlıkla. “O kadar yargıç, polis sürüldü. O kadar kavga gürültü. Devlet büyük bir kriz içinde Başkomiserim. Herkes birbirini dinliyor, herkes birbirinin kuyusunu kazıyor. Karşı taraf işte... Paralel yapı mı ne? Bilmiyorum, belki de ötekiler... Zaten raslantı sonucu buldum dinleme cihazını. Cep telefonum çalınca, evdeki telefonda bir titreşim oldu. Açtım, böcek... Panikledim. Aldığım parayı babamın evine saklamıştım. Bir an önce oradan çıkartmak istedim. Ama takip ettirmişler beni. Elimde çanta kapıdan çıkarken dikildi adam karşıma. Beni öldürecekler zannettim. Öldürüp bir komplonun kurbanı haline getirecekler. Ölmekten kormuyorum da Müjde’yi bir daha görememek... O yüzden silaha sarıldım, kendimi korumak için...”
Onu dinlettirenin, uğruna rüşvet aldığı karısı Müjde olduğunu söylemedim Mümtaz’a. Üstelik bunu, onu çok sevdiği için yaptırdığını da söylemedim. Rüşvet almakla büyük bir hata yaptığını filan da anlatmadım. Çivisi çıkmış bu dünyada, değer yargılarını çoktan yitirmiş bu ülkede suçun nedenlerini konuşmanın artık hiçbir yararı yoktu.
“Müjde Hanım’a bu cinayeti onun yüzünden işledinizi anlatacağım,” demekle yetindim. “Onun için neler yaptığınızı bilmesi gerekir.”
Ne teşekkür etti, ne karşı çıktı, utanç dolu gözlerle uzun uzun baktı sadece.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!