Güncelleme Tarihi:
ORTALAMA 11.7 yıl süren gen mutasyonu ve 6.8 yıl süren yayılma döneminin ardından çoğu zaman metastas yapıncaya kadar fark edilemeyen, kanserin en sinsi türü pankreastan şüphelendiniz. İdrarda kan, acı gibi şikâyetler yaşadınız... Ve Johns Hopkins Hastanesi’ni aradınız. Sizi hemşire Mary’ye (Hodgin) bağlıyorlar. Hemşire Mary, size sorular soruyor. İlk tahlil sonuçlarını istiyor. Sonra da uygun ilk salı gününe randevu veriyor. O gün Baltimore’a gidiyorsunuz. Ve hastanenin 25 kişiden oluşan Çok disiplinli Pankreas Kisti Takımı’nın karşısına oturuyorsunuz. Program direktörü Dr. Anne Marie Lennon’ın liderliğinde pankreas cerrahları, hücre ve dokularda hastalık arayan patolog, sindirim sistemiyle ilgilenen gastroenterolog, medikal onkologlar, radyoterapistler, radyologlar, ağrı uzmanı, gen araştırmacıları toplanıyor, durumunuzu konuşmaya başlıyor. Sonunda da size en uygun tedavi sürecinin ne olacağına karar veriliyor. Pankreas gibi, ilk 5 yıl hayatta kalma oranlarının yüzde 15’e kadar gerilediği kanser türlerinde bu anlattığım çokdisiplinli yaklaşımın ne kadar önemli olduğu, araştırmalarla da doğrulanmış durumda. 203 hasta ile yapılan bir deneyde, ilk tedavi ya da tahlil yorumlamasının çok disiplinli yaklaşım uygulandığında hastaların 48’inde farklılık gösterdiği ortaya çıkmış. Yüzde 23.6 demek bu. İşte Baltimore’da görüştüğüm Dr. Lennon da, kanser tedavisinde doktor ve araştırmacı vasıflarının yanı sıra koordinasyon kabiliyetinin ne kadar önemli hale geldiğini bu örnekle anlattı.
İLK TERCİH CERRAHİ
Hastane, tekrarlanan MRI taramasının ardından biyopsi sonuçlarına göre gerekli görürse sizi bir hafta içinde kemoterapiye alabiliyor. Ancak mümkünse ilk beş yıl hayatta kalma süresini yüzde 40’a kadar çıkarabilen cerrahi yine en önce tercih ediliyor. Pankreas cerrahisi, tıp literatürünün kabul edilen en zor ameliyatlarından biri. Ancak Johns Hopkins’te, pankreasın baş bölgesinde bulunan tümörlere karşı bu bölümünün alınmasına dayalı Whipple ameliyatlarında, yeni teknikler geliştirmiş. Bunun sağlayıcısı da geçen sene 2 bininci Whipple ameliyatını yaparak da bu alanda bir rekor kıran Dr. John Cameron. Dr. Lennon, şimdi 70 yaşının geçen Dr. Cameron’un halen ameliyat yapmaya devam ettiğini ve hastaların yoğun talebi nedeniyle emekli olamadığını söyledi. Bu ameliyatta Dr. Cameron’ın geliştirdiği yöntemle, eskiden ameliyat sırasındaki ölüm oranı yüzde 25 iken, bugün yılda 250 ameliyatın yapıldığı Johns Hopkins’te bu oran yüzde 1’e inmiş durumda.
GEN PROFİLLEME
Cerrahinin uygun olmadığı durumlarda sürdürülen kemoteropide ise şimdilik ilerleme çok yavaş. Pankreas ekibinin onkoloji sorumlusu Dr. Ana De Jesus-Acosta, bu alanda en yeni gelişmenin kısaca FOLFIRINOX denilen 5FU, irinotecan ve oxaliplatin adlı üç ilacın kombinasyonu olduğunu söyledi. Ve bu tedaviyle 1999’dan beri uygulanan ve metastas sonrası 6 aylık bir yaşam süresi sağlayan Gemcitabine ilacına göre yaşam süresini 11.1 aya çıkardıklarını anlattı.
Ancak bunların hepsinin yanı sıra Dr. Jesus-Acosta hastanenin son dönem gen araştırmalarında oldukça yol katettiğini ve en fazla 3-4 ay içinde hastaneye gelen tüm hastalara gen profillemesi yapılacağını da ekledi. Böylece hastanın ne kadar güçlü olduğunu da dikkate alıp tam anlamıyla kişiselleştirilmiş bir tedavi uygulamaya başlayacaklarını söyledi.
400 gönüllü denedi
YAŞAM sürelerinin diğer kanser türlerine göre çok kısa olduğu pankreas kanseri vakalarında Johns Hopkins’in üzerinde en fazla durduğu alan ise aşı geliştirme çabaları. Hastanenin bu alandaki çalışmalarını yöneten Dr. Lei Zheng, kendi laboratuvarlarında geliştirdikleri GVAX adlı aşıyla şimdiye kadar elde ettikleri sonuçları anlatırken istatistikler veriyor. Pankreas ameliyatının ardından hastalığın tekrarlamasını önlemek için vurulan aşılarla, yüzde 60 olan ilk yıl hayatta kalma oranı, yüzde 80’e yükselmiş. İkinci yıl hayatta kalma oranı ise yüzde 45’ten yüksek 65’e çıkmış. Halen klinik deneyleri süren aşıyı şimdiye kadar 400 gönüllü hastaya verdiklerini anlatan Dr. Zheng, aşı üzerinde halen çalıştıklarını söyledi.
TARAMA
Lada da otomobil Ferrari de
BUGÜN kanserle mücadelede en tartışmalı konulardan biri tarama. Pankreasta 3 dakika süren BT veya ondan daha detaylı bilgi veren ve protokole bağlı olarak 30-60 dakikayı bulan MRI taramalarında radyasyona maruz kalıyorsunuz. Ve kansere dönüşme riski yüzde 8-20 olan kistleri bulmaya çabalarken, kanser riskini yükseltiyorsunuz. Bu iş Amerika’da öyle bir hale gelmiş ki, 300 milyonluk ülkede her sene 70 milyon insan BT taramaya giriyor. Dr. Lennon, bu taramalarda dozların gitgide azaltıldığını ve risklerin düştüğünü, taramaların kanser teşhisinde her şeye rağmen kritik bir görev üstlendiklerini söyledi. Tarama riskinin azaltılmasında da, üst düzey merkezlere gidilmesini tavsiye edip, “Sonuçta Lada da bir otomobil Ferrari de... Burada cihazın kalitesi önemli. Ayrıca o cihazdan çıkacak sonuçları kimin yorumlayacağı” dedi. Dr. Jesus-Acosta da, aile geçmişinde pankreas kanseri olanlara her yıl MRI, iki yılda bir de endoskopik ultrason taraması yaptırmalarını önerdiklerini söyledi.
Hedefli terapi ömrü 3’e katladı
AKCİĞER kanseri alanında Amerika’nın en ileri merkezi ise sigara kullanımı ve kanser arasındaki ilişkinin kanıtlanmasında da ilk araştırmaları gerçekleştiren, New York’taki Memorial Sloan-Kettering Kanser Merkezi. Merkezin akciğer uzmanı Dr. Paul Paik sorularımızı yanıtladı:
Erken teşhis ne kadar önemli?
- Akciğer kanserinde erken teşhis çok kritik bir sebepten önemli: Erken evrelerdeki (Evre 1-3) hastaların tedavi şanları var. Ama ileri evreye geçen (Evre 4) hastaların böyle bir şansı yok.
Teşhis sürecinde ne tür ilerlemeler kaydedildi?
- Akciğer kanseri taraması, uzun yıllardır devam eden ve son döneme kadar da sonuçsuz kalan çabalardı. 1980’lerdeki göğüs röntgeni (x-ray) çalışmaları ve 1990’lardaki bilgisayarlı tomogroafiyi (BT) kullanarak yapılan ilk araştırmalar negatifti. Akciğer kanseri gelişme riskinin yüksek olduğu (yaşlı ve sigara içenler) hastalar arasında yapılan son üç deney ise göğüs röntgenine karşı yıllık düşük doz spiral BT’nin akciğer kanserinden ölüm oranlarını yüzde 20 aşağıya çektiğini belirledi. Bu akciğer kanserinde taramanın işe yaradığını gösteren ilk kanıt. Ayrıca kan ve nefes testleri gibi non-invaziv (vücuda müdahale derinliği olmayan) yollarla akciğer kanserinin moleküler belirtilerini saptamaya çalışma konusunda da aktif bir araştırma var. Teşhiste en değerli yöntem halen invaziv biyopsiler olsa da, bunlar, akciğer kanseri olan hastalara düşük riskli tarama metotları uygulanmasında umut vaat ediyor. Bunların yanı sıra, akciğer kanserinin biyolojik çeşitliliğini anlama konusunda, hastalarımızı daha iyi tedavi etmemizi sağlayan çok büyük atılımlarımız var.
Bu tedavide en büyük zorluklar neler?
- En büyük zorluk, akciğer kanserinde prognozun (hastalığın seyri) evre evre, meme ve kolon gibi diğer yaygın kanser türlerine göre büyük ölçüde daha kötü olması. Akciğer kanserleri metastas yapmayı daha önce öğreniyor ve bir tedavi oluşturmak için çoğu zaman ameliyat ve radyoterapi ile birlikte uyguladığımız kemoterapiye karşı daha dayanıklı oluyorlar. Artı, 4. Evre hastalarda prognoz zayıf. Uygulanan herhangi bir kemoterapinin etkili olma süresiyle ilgili yapılan ölçümler birkaç ayı geçmiyor. Hastalarımızda gelişen semptomlar da aşırı takat düşürücü olabiliyor ki, bu kanserlerin birçoğu hastaların nefes alışlarını etkiliyor.
Peki siz Memorial Sloan-Kettering’de bu zorlukları nasıl yeniyorsunuz?
- Biz, akciğer kanseri hastalarımız için, çoğu durumda başarılı olan, yeni ve kişileşleştirilmiş tedaviler bulunmasında son derece aktifiz. Akciğer kanserinin en yaygın türü küçük hücre dışı akciğer kanserinin histoloji (dokubilim) bakımından iki grupla sınırlı olduğunu düşünüyorken, şimdi tedaviyi etkileyecek boyutta bu türün daha çeşitli olduğunu anlayıp bunu yayınlama noktasına geldik. Akciğer adenokarsinom hastalarımızın yüzde 60’ından fazlasında, kanserlerini büyüten genetik değişiklikler var. Ve yeni ilaçlarla engellendiğinde bu genetik değişiklikler bizi tedaviye çok etkili yanıt almamızı sağlayacak bir yola götürebiliyor. FDA onayı alan iki ilaç, erlotinib (markası Tarceva) ve crizotinib (markası Xalkori), bunun en iyi örnekleri. EGFR adı verilen bir gende mutasyonu olan ve tümörleri erlotinib ilacına duyarlı olan hastalardaki hayatta kalma oranları, küçük hücre dışı akciğer kanseri hastalarının ortalamasından üç kat daha fazla.
' Sigarayı bırakma, sağlıklı beslenme, spor ve az alkol kanser vakalarını yüzde 30 azaltabilir.
' Kansere yakalanma oranı Afrika’da 100 bin kişide 88 iken, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’da 100 bin kişide 335. Ancak geç teşhis, yetersiz müdahale gibi sebeplerden kanser ölümlerinin yüzde 70’i alt-orta gelir düzeyindeki ülkelerde yaşanıyor. Kaynak: Dünya Sağlık Örgütü
YARIN:
Löseminin en yaygın türünde
Kemoterapiyi kaldıracak klinik deney