Padoktaki adı: Turk

Güncelleme Tarihi:

Padoktaki adı: Turk
Oluşturulma Tarihi: Nisan 30, 2006 00:00

"Kartınızla elektronik kapıdan geçtiğiniz anda bambaşka bir dünyaya giriyorsunuz. Artık Formula 1 şehrinin içindesiniz. Padokta Bernie Ecclestone ile karşılaşabilirsiniz, tuvalete girdiğinizde karşınıza Michael Schumacher çıkabilir. Birbirini tanıyan yaklaşık 500 kişinin sezon boyunca kaynaştığı bir ortam." Fotoğrafçı Kerim Ökten (33), geçen yıl mart ayında Avustralya Grand Prix’siyle dahil olduğu Formula 1 dünyasını böyle özetliyor.

Geçen yıl 14 grand prix’de deklanşörüne bastı. 2006’da bu kez tecrübeli bir Formula 1 fotoğrafçısı olarak yollara düştü. Bu sezon da sürekli akreditasyona sahip tek Türk fotoğrafçı olarak yine 14 yarışı izleyecek. Kerim Ökten, sadece VIP konukların girebildiği padokta, "Turk" diye tanınıyor.

Kerim Ökten’in, dünyanın dört bir yanına gitmesini sağlayan Formula 1 işine girmesi pek tesadüf değil. 6 yıldır İstanbul’da Avrupa Fotoğraf Ajansı EPA (European Photo Agency) için çalışıyor. EPA, işlerinden memnun kaldığı Ökten’e 2005 başında bir teklif sunuyor ve hikaye de öylece başlıyor. Gezmeyi seven, spor fotoğrafçılığından da hoşlanan birine, F1 çeker misin, diye sorulur mu hiç!

2005 Şubatı’nda rezervasyonlarını yaptırıp yılın ilk grand prix’si için bir hafta önceden Avustralya’nın yolunu tutuyor. Dubai üzerinden 29 saatte varıyor Melbourne’e. Aslında F1 organizasyonlarında normalde yarıştan dört gün önce şehre varmak yeterli ama, sezonun ilk yarışında, pilotların portreleri, açılış etkinlikleri gibi birtakım ekstra işler yüzünden bu süre bir hafta.

Ökten, o gün Albert Park Pisti’nde kendini dört EPA fotoğrafçısından biri olarak buluyor. Daha doğrusu 3 EPA’cının yanında çaylak olarak: "Kusura bakma sen yenisin, tatsız bir iştir ama pilotların portrelerini çekeceksin, dediler. Yarım saatte hepsini çekerim zannediyordum. Cuma günü padokta bir panonun önünde 30 meslektaşımla altı buçuk saat oturdum. Günün sonunda güneşten kulaklarım kızarmıştı!"

İlk yarışındaki acemilikler bununla da bitmiyor. Yarış günü başka bir sürpriz daha var: Son teknoloji ürünü otomobillerin hızı.

Yarışın başında, "Nerede durmalıyım" diye düşünürken start sırasında ancak tek bir kare çekebiliyor. Yarış sırasında ise, görevli 100’den fazla fotoğrafçının arasındaki karambolde yine sadece birkaç kayda değer kare. Makinesinin lensi, otomobillerin hızına yetişemiyor çünkü.

KARISINI ÖPEN RALF’İ KAÇIRDI

O gün belki acemilikler yaşıyor ama koşuşturma sırasında işin püf noktalarını da yavaş yavaş öğreniyor: "Otomobilleri yakalamak için en iyi noktaların, tabii ki hızlarının biraz düştüğü virajlar olduğunu fark ettim. Bir de, ikinci yarışta lensi değiştirdim."

Formula 1 dünyasında başka bir kilit nokta da, pilotları ve önemli şahsiyetleri tanımak. Sadece Avustralya’daki o ilk yarışta değil, başlarda epey, en çok bunda zorlanıyor: "Bir yarışta padokta karşıdan bir adamla kadın el ele yürüyerek geliyordu. O sırada bir fotoğrafçı grubu etraflarını sardı. Adam bir de kadını öpünce flaşlar birbiri ardına patlamaya başladı. Kim olduklarını anlamadan geçip gittim. Basın merkezinde diğer EPA muhabirleriyle buluşunca kimi kaçırdığımı anladım. Meğerse o adam Ralf Schumacher, yanındaki de topluluk içine ender çıkan karısıymış."

TÜRKLERE YASAK GETİRMEK ZOR

Bu da bir ders oluyor tabii. Ondan sonra bir daha böyle bir talihsizlik yaşamamak için Formula 1 dergilerini sıkı sıkı takip etmeye başlıyor. Ayrıca son gelişmeleri mutlaka internet sitelerinden izliyor.

F1 sırasında, akreditasyon kartına sahip her gazeteci, izin verilen her bölüme rahatça girebiliyor. Kurallara uyarak, dünyanın en hızlı otomobillerini garajda servis alırken çekebiliyor örneğin, ya da padokta pilotları görüntüleyebiliyor. Ancak, bu kuralları çiğnediğinde, sert yaptırımlar uygulandığına da şahit oluyor. Ökten kolay alışıyor ama Türkiye’deki yarışta organizatörler bunu Türklere anlatmakla bayağı zorlanmışlar: "İstanbul Park’ta, Türk fotoğrafçılar bir noktada güvenlik sınırının önüne geçmiş. Bunun gören basın sorumlusu, bana geldi ve ’Kerim, arkadaşlara söyle bir daha güvenlik ihlali yaparlarsa akreditasyonlarını iptal ederim’ dedi. İlk hataları diye affettiler. Ama daha önce Belçikalı bir gazetecinin kartının alındığına şahit oldum. Öyle cezalar söz konusu ki bir daha Formula 1 yarışı izleyememe riskiniz bile var."

BU SEZONKİ YARIŞTA VARDI

Bir yılın ardından, şimdi üstünden acemiliğini atmış durumda. Birçok fotoğrafçıyla birebir muhabbeti var. İçeri girince kimin kim olduğunu biliyor. Yakalanması gereken kareleri artık kaçırmıyor.

Tabii, Formula 1’de neredeyse her yarışa gelen bir Türk fotoğrafçı, haliyle başkalarının da ilgisini çekmiş. Kerim ismini öğrenenlerin yanı sıra "Turk" diye hitap edenler de olduğunu söylüyor.

Ökten, 2006’ya da Bahreyn, Avustralya ve San Marino grand prix’leriyle başladı. Sezon takvimi tam olarak belli değil ama yine 14 yarışa gidip sürekli akreditasyon kartını korumak istiyor.

İçine girince anladım ki bu zor bir işmiş. Bir kere yıl boyunca bu kadar farklı yere yolculuk etmek ve üç gün boyunca 12-13 saat pistte kalmak çok yorucu. Sabah 8’de otelden çıkıp yemek yemeden akşam döndüğüm günler oldu. Üstelik dünyanın en yüksek teknolojiye sahip otomobillerini çekiyorsunuz ve bunun için de en yüksek teknolojik donanıma sahip olmanız gerekiyor.

FORMULA 1’İN 5 KLANI

Formula 1’de beş klan var: İngilizler, Fransızlar, Almanlar, Uzakdoğulular ve İtalyanlar. Bunlar kendi aralarında birbirlerini tutar. Mesela bu ülkelerden gelen gazeteci ve fotoğrafçı da çoktur. Michaeal Schumacher’in peşinde belki 15 Alman gazeteci vardır. Geçen yılın şampiyonu Fernando Alonso’nun ülkesi İspanya bu işle yeni tanıştığı için İspanyol gazeteci sayısı çok fazla değil.

HAKAN ŞÜKÜR FOTOĞRAFIYLA MANŞET OLDU

Kerim Ökten, 1993’te Galatasaray Lisesi’ni bitirdi. Mimar Sinan Üniversitesi fotoğrafçılık bölümünde okurken Yaşama Sanatı, Aktüel, Timeout gibi dergilerle Yeni Yüzyıl Gazetesi’nde haber fotoğrafları çekti. EPA’nın Türkiye temsilcisi Staten Winter ile tanışarak ilk defa 2 Aralık 1998’de olaylı Galatasaray-Juventus maçında EPA adına görev yaptı. Çektiği Hakan Şükür’lü bir kare bazı gazetelerin spor sayfasında manşete çıkınca, spor fotoğrafçılığı başlamış oldu. Winter’ın ayrılması üzerine 2001’in temmuz ayında EPA’nın Türkiye’de temsilcisi oldu. Spor organizasyonlarını yakından izliyor. Altı yıldır, Türkiye’deki futbol maçlarında çekim yapıyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!