Güncelleme Tarihi:
Çekim hazırlıkları sırasında sizi izleyince egonuza çok iyi hakim olduğunuzu fark ettik. Bu, piyasada çoğu insanın yapamadığı bir şey, siz nasıl başarıyorsunuz?
- Belki de işimin her aşamasında yer almam bunu sağlamıştır. Yer aldığım her projenin önünde veya mutfak kısmı dediğimiz arkasında yer aldım. Bence her oyuncu mutlaka bunu tecrübe etmeli. Öbür türlü bir şeylerin eksik kalacağı düşüncesindeyim. Bir de ben özeleştiri yapmayı seven bir insanım.
İstanbul’a geldiğinizden beri hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu?
- Amerika’da 14 sene yaşadım. O zamanlar Amerika’dan başka bir yerde yaşayabileceğimi düşünmüyordum. “Bıçak Sırtı” için Türkiye’ye geldiğimde olgunlaşmıştım. Bu şehir bana farklı şeyler anlatmaya başlamıştı. Ayrıca mutlu oldum çünkü burada oyunculuktan para kazanıyordum. Artık hobim değil, mesleğimdi. Oyunculuk hem egoyu tatmin eden hem de kendinize olan güveninizi artıran bir meslek. Dolayısıyla artık kendimi eskisinden daha farklı görüyorum.
Bahsettiğiniz farklılık nedir?
- Başıma ne gelirse gelsin özümdeki Canan’ı kaybetmemeye çalışıyorum. Az önce özeleştiriden bahsetmiştim ya; gerçekliğimi de bu özelliğim sağlar.
Peki, kendinizi “gerçek”leştirebilme yolunda şu an neredesiniz?
- Gerçeklik ve kendini gerçekleştirmek, aslında içi boşaltılmış kavramlar. Doğru ve yerinde kullanıldığı da söylenemez. Bana burnu havada insanların kullandığı terimlermiş gibi geliyor. Kesin cevap istiyorsanız, yine özeleştiri olayına dokunacağım.
ADLİYEYE GİDİP CİNAYET DURUŞMALARINA KATILDIM
Televizyondaki yeni projeniz “Behzat Ç.”den konuşalım mı?
- Bence çok sağlam bir iş. Öncelikle dizinin senaryosu beni çok heyecanlandırdı. Gerçekçi bir dille yazılmış. Dikkat ederseniz dizilerdeki karakterler “yapıyorum, ediyorum, gidiyorum” şeklinde günlük hayatta kullanılmayan bir dil kullanır. Bu, gerçekliği bozan bir durum. Bu ince ayrımı yakalamış bir senaryoda yer almayı çok istedim. Behzat Ç., Türk polisiyelerindeki en gerçeğe yakın karakterlerden biri. Dizinin diğer zenginliği de böyle bir karakteri Erdal Beşikçioğlu gibi bir oyuncunun canlandırması tabii. Beni eğiten ve kültürel tarafımı geliştiren bir proje oldu.
Savcı Esra rolü size neler kattı?
- Bakırköy Adliyesi’nde çalışan bir danışmanımız var. Beni adliyeye gönderdi ve orada çalışan tek kadın savcıyla tanışmama önayak oldu. Cinayet duruşmalarına da katıldım. Hem işin adli yönünü hem de katil ve maktul tarafını inceleme imkanı buldum.
Peki nasıl bir Esra yarattınız?
- Kadın savcının yuva kurması, çocuk yapması çok zor. O yüzden ülkemizde çok fazla kadın savcı yok. Bakırköy Adliyesi’nde 11 savcı vardı, bunlardan sadece biri kadındı. Esra bu zorlukların üstesinden gelmiş, her şeyi göze almış bir kadın olmalıydı. O gücü hissederek oynamaya çalıştım.
BİR ERKEĞİ OYNAMAK HEYECAN VERİCİ OLUR
Bugüne kadar birçok farklı karakter yarattınız, bundan sonra nasıl bir rol istersiniz?
- Yerel bölgelerde yaşayan birini canlandırmayı çok isterim. Mesela Karadenizli bir kadını oynamaktan keyif duyarım. Bana bakıp sosyetik, şehirli ve iş kadını karakterlerini oynayabileceğimi zannedenler var ama bu çok yanlış bir düşünce. Bunların dışında bir erkeği canlandırmak da heyecan verici olur.
Piyasadaki oyunculukları nasıl değerlendiriyorsunuz?
- İlk başta şunu söylemek isterim; mesleği oyunculuk olan bir insanın dublaj yapmaması gerektiğini düşünüyorum. O yüzden sesli çekilen projeler beni cezbeder. şu an televizyonlara baktığımızda oyunculuğu bitiren dublajlarla karşılaşıyoruz. ıyi bir oyuncu olmanın kriterlerinden biri de doğal olmaktır. Ama nedense bazı insanlar hiçbir kasını hareket ettirmeyip sadece bakarak doğal olduğunu zannediyor. Türkiye’de çok yetenekli oyuncular da var. Örneğin “Bomba” oyununda beraber rol aldığımız Bartu Küçükçağlayan, Batur Belirdi, Bülent Emin Yarar, Görkem Yeltan ile “Bayrak”ta çalıştığımız Ayten Uncuoğlu, Köksal Engür, Okan Yalabık, Ali Atay...
İNSANLAR BAZI YERLERE PİYASA YAPMAK İÇİN GİDİYOR
Uzun zamandır Beyoğlu’nda mütevazı bir mahalle hayatı yaşıyorsunuz...
- Ben kendimi Beyoğlu’nda çok huzurlu hissediyorum. O yüzden bu çevreden ayrılmak istemem. Hem sakinliği hem de şehrin bütün enerjisini hissedebiliyorsunuz.
Dışarıya çıkar mısınız, hangi mekanları seviyorsunuz mesela?
- Uzun zamandır çıkmıyorum. Çoğu mekan bana görülme yeri gibi geliyor. Öyle yerlerde arabalar, kıyafetler görücüye çıkıyor. ınsanlar bazı yerlere piyasa yapmak için gidiyor. “Ciks mekan” diye tabir edeceğim o adresler aslında birer paket. Bu paketin içinde ne kadar para harcadığını göstermek gibi şeyler var. Ben günlük hayatımda son derece rahat giyinirim. Eşofmanlarımla böyle yerlere gidip neden rahatsız bakışlara maruz kalayım? Açıkçası evimde olmayı daha çok seviyorum şu ara.
Peki, hiç mi gittiğiniz bir yer yok?
- Gözlerden uzak kafelere giderim. Gurme yemeklerin yapıldığı restoranları çok severim.