Özlem olmasa kulübede yaşardık

Güncelleme Tarihi:

Özlem olmasa kulübede yaşardık
Oluşturulma Tarihi: Aralık 14, 2013 15:37

Haberin Devamı

Dedemanlar’ın kızı olmanın ‘yükünü’ omuzlarında taşıyan biri o... Ablası cemiyet hayatının ünlü ismi Özlem Önal.. Annesi Nazire Dedeman, oğlu Umut’u kör bir kurşunla kaybettikten sonra silahlara karşı amansız bir kampanya başlatan yaman bir işkadını... Kapıyı aralayıp Özben’in hayatına baktığımızda da annesi ve ablası gibi güçlü bir kadın çıkıyor karşımıza... Kardeşi Umut’un acısını hâlâ yüreğinde taşıyan, belki de bu yüzden reenkarnasyona inanan, üç kızına hem arkadaş hem de anne olan Özben Önal’ın anlattıklarına gelin beraber kulak verelim.


* Söyle bakalım zengin kızı Özben Önal, hayat sana mı güzel?
- Sorma ya, tanınmış ve zengin bir aileden geldiğim için neredeyse herkes hiçbir şeyi kafasına takmayan, lay lay lom yaşayan bir insan olduğumu zannediyor.
* Kusura bakma ama öyle bir tavrın var.
- Haklısın, derdi tasayı iplemeyen biri olarak göründüğümün farkındayım, ama beni azıcık tanıyanlar en ufak bir şeyi bile ne kadar fazla kafaya taktığımı çok iyi bilirler.
* Bir de bizde malum “Zengin evinden cenaze çıkmaz”; her gün halayla, düğünle geçer gibi bir inanış vardır.
- Üç erkek kardeşimi kaybettiğimi düşünürsek, bu durum bizim aile için geçerli değil.
* Ben bir kardeşini kaybettiğini sanıyordum.
- Çok trajik bir kayıp olduğu için herkes genelde sadece Umut’u bilir ama ondan önce Özlem’le benim aramda, menenjitten kaybettiğimiz Önder Abim var. Bir de Umut’tan önce doktor hatası yüzünden aramızdan ayrılan Onur...
* Doktor hatası mı?
- Onur’un doğduğu yıllarda zatürre çok yaygınmış. Kardeşim 1 aylıkken hastalanınca doktor “zatürre” yazıp kapatmış dosyasını. Hastanedeki 60 çocuktan aralarında Onur’un da olduğu 59’u da daha kuvözdeyken ölmüş maalesef.
* Sizin ailenin kaderine erkek evlat yazılmamış olabilir mi dersin?
- Hani şu eskilerin yaptığı “Dedelerin ya da babaların günahlarını çocuklar çeker” muhabbeti vardır ya... Bazen düşünüyorum da ben üç erkek kardeş kaybettim, dayımlar 15 yaşındaki kızlarını kaybetti. Annemin hayatına bakarsak rahmetli Yaşar Dayım 19 yaşındayken, Nimet Anneannem de annem daha çok küçükken aramızdan ayrılmış. Bizim ailenin geçmişinde o kadar çok ölüm var ki, ya birinden çok büyük ah alındı ya da çok fazla günah işlendi.
BİRİNİN ÇIKIP “OLANLARI
GÖRDÜM” DEMESİ GEREKİYOR
* İnsan ister istemez “Neden?” diye soruyor.
- Bu kadar genç ölüm yaşayan bir Kennedy ailesini gördüm bir de bizimkini. Lanet bende mi yoksa ailede mi bilemiyorum.
* Seni en çok sarsan Umut’un vefatı oldu sanırım...
- 17 yaşındayken, eceliyle değil de mafyanın öldürmesi sonucu aramızdan ayrıldığı için hepimiz çok sarsıldık tabii. Annem bir de senelerce hiçbirimizi yanına almadan, kadın başına onca davanın peşinden koştu.
* Neden annenin yanında değildiniz?
- Kendisi istemedi. Eve avukatlar geleceği zaman aşağıdaki salona inmemiz bile kesinlikle yasaktı. Bir keresinde annem hava almak için bahçeye çıktığında, anahtarla gizli gizli odasının kapısını açıp içeri girmiştim. Her taraf Umut’un otopsi raporları, fotoğrafları ve dava belgeleriyle doluydu. Kolay bir iş değildi yaptığı, üstelik davayı da kazanamadık.
* “Artık bitti” diyorsun...
- Birinin çıkıp “O gece oradaydım, olanları gördüm” demesi veya katilin “Ben vurdum” diye itiraf etmesi lazım. Aksi takdirde dava bitmiş durumda. Bizim yaşadıklarımıza bakıldığında “Sakınılan göze çöp batar” lafı o kadar doğru ki.
* Umut’a çok düşkündünüz anladığım kadarıyla...
- Düşkün demek hafif bile kalır. Umut’a tutku derecesinde bağlıydık hepimiz. Ablam Özlem ve ben ondan önce iki erkek kardeş, annem ise üç erkek evladını kaybetmiş düşünsene. Annem sürekli “Umut askere gidince ne yapacağım?”, ben ise “Evleneceği zaman ne yaparım? Büyük ihtimalle gelini döverim” diye düşünür dururduk. Keşke hayatta olsaydı da o problem gibi görünen her şeyi bir bir yaşasaydık.

Haberin Devamı


AİLENİN DELİSİYDİM SONRA MAHALLENİN DELİSİ OLDUM

Haberin Devamı

* Babana annenden daha fazla düşkündün galiba.
- Aslında anneme de aşıktım fakat babam menfaatlerime daha çok hitap ediyordu. Ablam Özlem evde otururken ben sokağa çıkabiliyorsam, bu babamın sayesindeydi. Özlem oje sürmeyi öğrenirken, ben babamın dizinin dibinden ayrılmaz, kabadayılık hikayelerini dinlerdim.
* Ailenin delisi sen olabilir misin?
- Evet ailenin delisiydim, sonra İstanbul’a yerleştim ve mahallenin delisi oldum.


BURADA 'ANNE' YOK, BANA NAZİRE HANIM DİYECEKSİN

* Sonunda “İstanbul yasağı” kalktı ve soluğu burada aldın.
- Üniversiteden mezun olduktan sonra İstanbul’a geldim. Annem “Otelde çalışmaya başlayacaksın” deyince de “Peki” dedim haliyle. Sanıyorum ki otelin sahibinin kızıyım diye beni hemen bir bölüme müdür yapacaklar.
* Torpil büyük yerden.
- Yahu ne torpili? Annem işi temelinden öğrenip ekmeğini yemem için beni asistanı olarak işe aldı. “Efendim anlamadım, senin sekreterin mi olacağım?” diye sorduğumda da “Aynen öyle” diye cevap verdi.
* İlk günden istifanı mı verdin ?
- Yok canım, gece 2’lere kadar çalıştığımı bilirim ofiste. İlk gün telefon çaldı, açtım, içeri “Anneee, anneee” diye bağırdım ve annemden gelen cevapla bir şok daha yaşadım.
* Nedenmiş o?
- Çünkü “Burada bana anne değil, Nazire Hanım diyeceksin” dedi. Akşamüstü 6 oldu mu Nazire Hanım çantasını alır “İyi akşamlar Özben’ciğim, bu dosyalar bitmeden çıkma” der giderdi. Akşam da evde buluşurduk.
* İyi para veriyor muydu bari?
- O zamanlar asistanların aldığı kadar maaş alıyordum, hiçbir torpil söz konusu değildi.

Haberin Devamı

10 YIL KARDEŞİMİN DÖNMESİNİ BEKLEDİM

* Kardeşini kaybettiğine inanmakta zorlandın mı?
- Kardeşimin ölüsünü gözümle görmüş olmama rağmen, senelerce onu birilerinin kaçırıp ölmüş gibi gösterdiğine ve filmlerde olduğu gibi bir gün kapının çalınıp Umut’un da içeri gireceğine inandım. 10 yıl boyunca hep bugün yarın gelecek diye bekledim ama maalesef gelmedi.
* Annen inanabildi mi sence Umut’un öldüğüne?
- Artık inanıyordur herhalde. Annemle acı yarışına girmem mümkün değil. Ama Umut’u kaybettiğimizde insanlar o muhabbeti çok yaptılar. Ben sinir krizleri geçirip çok ağladığım için, başsağlığına gelenlerden bazıları yanıma yaklaşıp “Kadın evladını kaybetmiş. Sen niye bu kadar ağlayıp zırlıyorsun?” dediler ama sonuçta ben de kardeş acısı çekiyordum.

Haberin Devamı

BABAMIN EVE ALKOLLÜ GELMESİNDEN MUTLU OLURDUM

* Geçmişe dönelim, babanla aran nasıldı?
- Babam bana, ben de ona aşıktım. Fakat çok katı, sinirli, esip gürleyen bir adamdı. Çoğunlukla da eve alkollü gelirdi.
* Bu durum seni rahatsız eder miydi?
- Hayır tam aksine, eve alkollü geldiği zamanlarda biz çok mutlu olurduk.
* Bunu da ilk defa duyuyorum.
- (Gülüyor) Eve alkollü gelip, bağırıp çağırdığı gecelerin sabahında kendini suçlu hissederdi. Hâl böyle olunca da karşısına geçer “Babacığım dün çok psikolojimi bozdun, cumartesi falanca yere gidebilir miyim?” diye her türlü izni alabilirdim ondan.
* Adamı basbayağı oyuna getiriyorsun.
- Babam anormal tutucu bir adamdı. O kadar çok yalan söylemek zorunda kalırdım ki, yalanlar birbirine karışmasın diye hepsini siyah küçük defterlere yazardım. İnan hâlâ duruyor o defterler.
* Hiç uyanmadı mı baban peki bu duruma?
- Sorma bir gün annem uyandırdı Tevfik’i. Hiç unutmuyorum, Özlem’le beni salona çağırdı, sonra babama dönüp “Senin her alkollü eve geldiğin gecenin ertesi günü bu kızların sokağa çıktığı gündür. Seni düpedüz kandırıyorlar” dedi.
* Eyvah!
- Eyvah ki ne eyvah. Tabii biz o gün annemden nefret ettik. Ama bende numaralar bitmez. Ertesi sabah kalktım, babam seviyor diye ona ılık süt ve petek balıyla güzel bir kahvaltı hazırlayıp konsolos köpeği gibi yanına dikildim ve tekrar gönlünü kazandım.
* Bütün haltlar senin başının altından mı çıkıyordu peki?
- Olur mu öyle şey? Özlem benden daha akıllıdır, her türlü oyunu aslında o bana öğretti. Anlayacağın hocam Özlem’dir.
* Ama kahvaltı senaryosu sana ait.
- Özlem katiyyen gururuyla oynattırmaz.

Haberin Devamı

KIZIM 'SENİN YÜZÜNDEN EVDE KALACAĞIM' DİYOR

* Allah bağışlasın üç kızın var, onlara olan düşkünlüğünde zaman zaman “dozu aştığın” anlar var mı?
- En büyük kızım Damla bir gün “Senin yüzünden evde kalacağım” deyince şok geçirdim. Hemen onu karşıma aldım, “Kızım bak ne kadar güzelsin, akıllısın, bir sürü yeteneklerin var. Neden böyle düşünüyorsun?” diye sordum. Ne dese beğenirsin?
* Kız başından söylemiş işte “Senin yüzünden” diye.
- (Gülüyor) Aynen öyle. Damla’ya göre önce damat adayını bir rakı veya şarap sofrasında karşıma alıp içirdikten sonra ağzından laf alacakmışım. Dünürlere de ilk başlarda iyi davranıp bütün zayıf noktalarını öğrenecekmişim... Finalde de başlayacakmışım konuşmaya!
* Yapar mısın hakikaten böyle Bizans oyunları?
- Yapmam dersem yalan olur. Damla’ya sorsan, hiçbir şey olmasa düğün günü kesin kavga çıkarmış.
* O niye?
- Benim en sevdiğim renk mordur. Düğünü yapan erkek tarafı beyaz orkideler falan seçerse, sevgili kızımın teorisine göre “Bana sordunuz mu her tarafı beyaz yaparken?” diye çiçek yüzünden kavga çıkarırmışım.

ÖTEKİ HAYATIMDA NAZİ KAMPINDAN KURTULMUŞ BİR YAHUDİ'YMİŞİM

* Ablanla okulda aranızda yarış var mıydı?
- Özlem sınavdan 97 alsa üzüntüden kahrolur; ben 20 aldığımda annem sevinçten önüme pasta koyardı. Ablam ODTÜ Ekonomi’den onur öğrencisi olarak mezun olmuş. İnşallah kızlarım okul konusunda teyzelerine benzer.
* Anlaşılan pek parlak bir öğrenci değildin.
- TED Ankara Koleji’nde okudum. Mezun olduktan sonra Amerika’ya gitmek istedim ama annem oralarda dağıtırım diye izin vermedi ve istersem İsviçre’de okuyabileceğimi söyledi.
* Eh ne güzel işte...
- Güzel olur mu? Beni aldı Zürih’e götürdü, herkes tabii Almanca konuşuyor, orada yaşayabilmeme imkan yoktu.
* Almanca bilmediğin için mi?
- Özel bir sebebi olmamasına rağmen çocukluğumdan beri Almanlar’a ve Almanca’ya karşı soğuğumdur.
* Sende biraz ırkçılık da var galiba.
- Irkçılıkla alakası yok. Almanlar’a karşı olan soğukluğumun sebebini uzun yıllar bilmiyordum. Derken bir gün reenkarnasyonla ilgili bir çalışma yaptırdım ve bütün sorularımın cevabını aldım. Meğer ben bir önceki hayatımda Nazi kamplarından kurtulmuş bir Yahudi’ymişim. Şimdiki hayatımda Almanlar’la anlaşamamam son derece normal anlayacağın.
* Almanca’yı duyar duymaz Zürih’e “Nein” dedin yani...
- Aynen öyle. O kadar ağladım ki “Burada kalamam” diye, annem de beni alıp Cenevre’ye götürdü. Fakat baktı ki Cenevre eğlenceli bir şehir, “Bu kız burada kalamaz” dedi ve en sonunda soluğu Montrö’de aldık. Bu vesileyle “ikinci Montrö antlaşması” Nazire ile benim aramda yapıldı (gülüyor).
* Oraları sevdin mi bari?
- Nesini seveyim? Köpekler için bile psikologların olduğu, göl kenarında huzur evi gibi bir yerdi ama başka seçeneğim yoktu. Annem “Ancak burada okursun” dedi. İstanbul’a ve Amerika’ya beni yollamayacakları kesindi, Ankara’da okusam da kafayı yerdim herhalde.
* Niye kafayı yiyeceksin ki memleketinde?
- Ankara’daki yaşam tarzım yüzünden ya pavyon kadını ya da hanım ağa olurdum inan.


UMUT'UN RUHU GERİ GELSİN DİYE APAR TOPAR EVLENDİM

* İlk evliliğin annenin asistanlığını yaptığın dönemlere mi rastlıyor?
- 21 yaşına yeni girmiştim evlendiğimde. İlk önce nişanı attım, sonradan kararımı değiştirdim.
* Aşktan dolayı mı?
- Yok faldan.
* Özben kusura bakma ama ben yine anlamadım.
- Nişanı attıktan sonra bir gün annemin evinde onun arkadaşlarıyla oturuyoruz. Umut’u da yeni kaybetmiştik. Tahmin edebileceğin gibi perişan durumdayım. Annemin tanıdıklarından Gülsüm diye biri “Gel sana bir fal bakayım” dedi. Meğer kadının her dediği çıkarmış...
* Neler söyledi Gülsüm Teyze...
- “Sen bu nişanı attığın adamla evlenirsen 3 ay içinde bir oğlun olacak, Umut’un ruhu da bu bebekle geri gelecek” dedi. Ben de açtım Damla’nın babası Emre’ye telefon; “Hemen barışıyoruz ve evleniyoruz” dedim.
* Niye bu kadar etkiledi ki fal seni?
- Doğacak oğlumla birlikte Umut geri gelecekmiş gibi hissettim. Annem, ablam ve kendim normale döneriz diye düşündüm. Neyse biz barıştık, düğün hazırlıklarına başladık.
* Aileler ne diyor bu duruma?
- İki taraf da gayet mutlu oldu fakat annem “Yalvarıyorum iki sene geçmeden çocuk doğurma” diye bana bir ültimatom verdi. Ama ben evlendikten üç ay sonra hamile kaldım.
* Çocuk doğurmak için fazla gençsin tabii.
- Genç yaşta çocuk doğurmak istememin tek sebebi Umut’a kavuşmaktı. Hamile olduğumu öğrendiğimde o kadar mutluydum ki anlatamam. “Tamam, Umut geliyor dedim” içimden. Fakat sonra beni bir düşünce sardı, “Bu çocuğu doğurduğumda bana abla mı yoksa anne mi diyecek? Kardeşime süt mü vereceğim?” diye içim içimi yemeye başladı.
* Delirme alametleri mi?
- Derdimi de kimseye anlatamıyorum. Üzüntüden düşük tehlikesi bile atlattım. Derken doğum esnasında “Kordon bebeğin boynuna dolandı” dediler, bu sefer Umut’un gelmek istemediğini ve beni sevmediğini düşündüm.
* Travma üstüne travma yaşatıyorsun kendine.
- Hem de nasıl... Sonunda sezaryenle yaptım doğumu. Erkek çocuk bekliyorum tabii, hatta adını bile Umut koyacaktım ama annem katiyyen izin vermeyeceğini söylemişti. Neyse ben bebeğimi kucağıma aldım, kız olduğunu görünce “Bana yanlış bebek getirmişsiniz” dedim.
* O kadar eminsin yani Gülsüm teyzenin falından.
- Nasıl etkilenmişsem artık... Umut gelmedi ama Damla’m geldi bana o gün. Ona ne zaman sarılsam Umut’a sarılmış gibi hissederim kendimi.
* Sanırım sen Umut’u da çocuğun gibi görüyordun.
- Öyle sanıyordum galiba. Umut’u aklımca kristal bir vazoya koymuştum. O sevinince sevinir, o üzülünce üzülürdüm. Şimdi aynı şekilde kızım Lal’e davranıyorum, zannedersem Umut’un ruhu aslında ona geçti.

DOĞUM GÜNÜMDE EVDE HEP BİR KARA SİNEK DOLAŞIR

* Sana “Reenkarnasyona inanıyor musun?” diye sormama gerek yok herhalde.
- Hem de çok inanıyorum. Umut’un öldüğü gün eve bir kara sinek dadanmıştı. Sürekli annemin üzerine konardı, annem “Uç oğlum, git artık” dedi ve sinek de uçtu gitti. Hemen kara sinekleri araştırmaya başladım ama hiçbir şey bulamadım. Yıllar sonra bir gazetenin ikinci sayfasında “Karasinekte insan DNA’sı bulundu” diye ufak bir haber gözüme ilişti.
* Aradığın cevabı buldun mu bari?
- Umut’un doğum günü ve vefatının sene-i devriyesinde, benim ve annemin doğum günlerinde bu ev kara sineklerle dolar. Ne zaman bir şeye üzülsem, evde bir tane sinek belirir. Hatta geçenlerde evde kara sinek görünce Lal hemen yanıma koştu; “Anne bir şeye mi üzüldün?” diye sordu bana.

ÖZLEM OLMASA ANNEMLE BİR KULÜBEDE YAŞIYOR OLURDUK

* Kızlarından bahsedelim biraz...
- Damla benim fotokopim gibi, Lal ve Alara da babalarına benziyorlar.
* Ablan Özlem’in çocuğu yok. Annelik hislerini yeğenleriyle mi tatmin ediyor?
- Özlem üçüne de gerektiği yerde anne, gerektiği yerde de teyze olabiliyor. İstese çok iyi anne olabilir, aslına bakarsan beni de o büyütmüştür. Sanırım ablam ailemizin yaşadığı kayıplar nedeniyle anne olmak istemedi ya da sorumluluk almaktan çekindi. Özellikle Damla’yla sırdaş gibiler. Zaten kızlardan ikisi okumak için Londra’ya onun yanına gidecekler. Artık teyzeleri gibi bir şey olurlarsa elimden ne gelir ki?
* O ne demek şimdi?
- Özlem çok mükemmeliyetçidir. Hanım hanımcık, hiç küfür etmeyen bir kadındır. Benim tam tersim anlayacağın.
* Ayrı dünyaların insanları mısınız?
- O kadar ayrı dünyaların insanlarıyız ki kadın Elton John’la yemek yerken biz burada Arto’yla kulüpteyiz (kahkahalar).
* Sizi ayıran en önemli özellik nedir peki?
- Özlem nerede, ne zaman tırnaklarını çıkaracağını çok iyi bilir.
* Senin gibi sürekli tırnakları dışarıda değil yani...
- Ben Amazon kadını gibiyimdir. İş toplantısında da olsam, meclise de gitsem, “Haydi len” demeyi çok iyi bilirim. Bu yüzden şirket işlerinden de hep uzak kaldım. Zaten Özlem olmasaydı bugün annemle ben kulübede yaşıyor olurduk.
* Niye, bu evi sana Özlem mi buldu?
- Bırak dalga geçmeyi. Daha önce de söylediğim gibi Özlem ODTÜ gibi bir okuldan onur derecesiyle mezun olmuş çok zeki bir işkadını. Bakma sen öyle gazetelerin onu “sosyetik güzel” yakıştırmasıyla sayfalarına taşıdığına. Tuttuğunu koparan, süper zeki bir kızdır. Bu ay Dedeman Otelleri’ndeki hisselerimizi devrediyoruz, eğer Özlem şirketi hale yola sokmasaydı, elimize doğru dürüst para geçmezdi bile.


BİR KIVILCIM DÜŞER ÖNCE BÜYÜR YAVAŞ YAVAŞ

* Son günlerde bir de “politikaya” atılmışsın. Ne iş?
- (Gülüyor) Kıvılcım Hareketi’nden bahsediyorsun. TED Ankara Koleji Mezunlar Derneği ile ilgili bir sivil toplum hareketi bu. Hedefi Ankara Koleji mezunlarının birebir bağlantıda olabilecekleri gerçek bir grup yaratmak. Biz de Kıvılcım Hareketi olarak Ankara Koleji Mezunlar Dernek Başkanlığı’na adayız. Ben de zaten yönetim kuruluna seçildim.
* Nereden çıktı bu durup dururken?
- Derneğin şu anki yönetiminden pek çoğumuz uzun zamandır şikayetçiyiz. Sonunda söylenmekten fazlasını yapmak ve değişimi kendi yuvamızdan başlatmak istedik. Demokratik, şeffaf, omurgası sağlam, mezunlar arasında hakiki bir dayanışma sağlamak adına yola çıktık.
* Neden ‘Kıvılcım’?
- “Bir kıvılcım düşer önce büyür yavaş yavaş” diye bir şarkı vardır, işte bizler öyle Ankara Kolejliyiz...

SOYADIM HER YERDE İŞE YARIYOR

* Soyadını sana kapılar açsın diye kullandığın oluyor mu hiç?
- Bir yere ilk defa rezervasyon yapacaksam Önal’ı bilmezler diye telefonda “Özben Dedeman” dediğim bile oluyor (gülüyor). Restorana gittikten sonra tekrar Önal oluyorum.
* Restorandan başka yerde işe yarıyor mu soyadın?
- Yarıyor, yarıyor; her yerde yarıyor.
* Al sana bir anket sorusu, en sinir olduğun kadın tipi hangisi?
- Aldatan kadından nefret ederim. Fakat hayat bu, gerçekten aşık olabilirsin ama bunu dürüstçe itiraf etmek yerine kalkıp, sırf para kopartmak için kocanın adını ortaya dökersen hiç değeri olmayan bir kadınsındır.


EVET BİZ ÇOK ZENGİNİZ

* Çok net soruyorum, siz zengin misiniz?
- Evet, çok.
* Peki bunu çocukken de biliyor muydunuz?
- İnan ki ben bilmiyordum. Okula sabahları servisle giderdik. Dönüşte de bazen otelin Kartal’ı ile bazen de annemin yeşil Mercedes’i ile bizi gelir alırlardı. Hiç unutmam, çok tanınmış ailelerden birinin kızı, Kartal’da bizi görünce suratımıza bakmaz; Mercedes’e bindiğimizde arkamızda “Özbeeeen, Özleeeem naber?” diye bağırırdı.
* Kimdi o kız?
- Benden bu konuda bayağı bir küfür yemişliği vardır, hâlâ da arkadaşız zaten, okuyunca anlar o kendini, boşver ismini.

ANNEMİN TALİMATIYLA KENDİ OTELİMİZE ALINMADIM

* Şirket işlerinden uzak durmak senin mi yoksa aile heyetinin kararı mı?
- İkisi de diyelim (gülüyor). Bir keresinde annemle önerdiğim bir proje konusunda çok fena tartıştık. Ben de Damla’yı yanıma alıp evi terk ettim.
* Ee zengin ailenin şımarık kızı.
- Aile zengin de ben beş parasızdım. Nasıl olsa kredi kartlarım var dedim ama baktım onları da iptal etmişler. Neyse atladım Antalya’ya gittim.
* Ev falan tuttun mu kendine gitmeden önce?
- Yahu Antalya’da koskoca Dedeman varken başka nerede kalacağım? Gittim bizim otele, “Merhaba ben Özben” diye havalı havalı girdim içeri. Ama Nazire Hanım bana o kadar sinirlenmiş ki oteldekilere içeri alınmamam için talimat göndermiş. Gerisin geriye kapıdan U dönüşü yaptık tabii ki.
* Hemen telefona sarılıp özür dileseydin.
- Asla öyle bir şey yapmam. Bizim otelin önündeki bankın üzerinde başladım Haydar’la konuşmaya.
* Haydar kim?
- Ben evrene mesaj yollarken Haydar diye hitap ederim. En yakınımdır, en sevdiğimdir, beni koruyandır Haydar. O sırada oteldeki müdürlerimizden biri sağ olsun acıdı da bir-iki gün onun evinde kalmamızı teklif etti, ben de kabul ettim.
* İnadım inat diyorsun.
- Hem de nasıl, ilerleyen günlerde annemin yakın bir arkadaşıyla karşılaştım, “Özben, altı odalı bir at çiftliğim var, kafesi restoranı her şeyi yerinde ama işletecek kimseyi bulamıyorum. Gel sen burayı işlet” dedi
* Evrene yolladığın mesajlar yerine ulaşmış desene...
- Neyse ben at çiftliğini işletmeye başladım. Bu arada tabii her türlü istihbarat anneme gidiyor. Aradan altı ay geçtikten sonra çiftlikte bazı gariplikler hissettim.
* Ne gibi gariplikler?
- Adamlar yanlarında kadınlarla gelip odanın parasını ödüyorlar ama iki-üç saat sonra çıkıp gidiyorlar.
* Uyanmadın mı duruma?
- Uyandım da uyanmak istemedim. Derken orada olan bitenler kulağına gidince annemden “Dön” diye bir telefon geldi. “Dön” derken o kadar net ve kesin bir ses tonu vardı ki durumun tartışmaya açık olmadığını hemen anladım. İtiraz etme şansım kesinlikle yoktu, ben de kalktım yeniden İstanbul’a geldim.
* Aile şirketiyle bağın yok sanırım artık.
- Olur mu? Dedeman Madencilik Yönetim Kurulu üyesiyim. “Toplantılara gidiyor musun?” diye sorarsan, “Şirkete uğradığımda, canım isterse” derim.


Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!