Güncelleme Tarihi:
Stüdyoya şapkalı biri giriyor. Gelen Can Bonomo tabii ki. Merhaba demek için elini uzattığında sağ elindeki mürekkep lekeleri dikkatimi çekiyor... şiirlerini mürekkep ve tüy kalemle yazıyormuş! Romantik bir adam olsa gerek... Eurovision şarkısını da mürekkeple mi yazdı? “şarkı yazmak farklı, elimde gitar varken mürekkeple yazmam zor” diyor.
“Eurovision’a onun gideceği açıklandığı günden bugüne ne değişti?” diyorum “Çok bir şey değişmedi aslında. Biraz daha yorucu bir gündemim var, o kadar. Ancak iyi yönde de bir şeyler oldu: Artık daha fazla çalışıyorum! Ve daha az uyuyorum!” diyor. Son zamanlarda beş saat uykuyla yetiniyormuş. Finale kadar yorgun düşmesin sakın! Bu ihtimale çok gülüyor. “Hiçbir şey olmaz” diyor. Kendinden emin, telaşsız... ıçimden (ne şimdi bize, ne sonra başka röportajlarda) “Birinci olacağız”, “Oradaki herkesi ezip geçeceğiz” tarzında laflar etmesin de ne derse desin diye dua ediyorum... Ya düşünce okuyabiliyor ya da zaten öyle bir niyeti hiç olmadı, sohbetimiz sırasında bu tür büyük, gereksiz laflar etmiyor... Daha sonra bu düşüncelerimi kendisine de söylüyorum. “Niye öyle bir şey diyeyim ki, ben geleceği bilemem” diyor.
TANINMAMAM ÇOK NORMAL
Cehaletime versin ama ben ve benim gibi pek çok insan bugüne kadar Can Bonomo ismini neden hiç duymadık? Kendisini hangi arada kaçırdık? “Tanınmamam çok normal, çünkü alternatif bir müzik yapıyorum. Türkiye’de yapılan müziğin çerçevesinin dışındayım. Herkesin sürekli dinlediği, bildiği ve bahsettiği insanlardan değilim”.
Ama galiba artık o da bu kategoride, çünkü bir geldi, pir geldi; son günlerde ülkede onu tanımayan, ondan bahsetmeyen kimse kalmadı... En karmaşık konuları üç cümlede anlatma ustalığıyla bilinen Yılmaz Özdil bile Can Bonomo hakkında en uzun yazılarından birini kaleme aldı. Bonomo, Özdil’i arayıp teşekkür etmiş. “İkimiz de İzmirli’yiz” diyor gülerek.
Şu anda pek çok kişi, onun kim olduğunu, ne tür bir müzik yaptığını ve Eurovision’da neler yapacağını bilmek istiyor. Yoksa tüm bu olup biteni “Zaten olacaktı, herkes beni tanıyacaktı” diye mi algılıyor! Bu gelişmeler kendisine gayet doğal mı geliyor?
“Kendime dışarıdan baktığımda nerede durduğumu değil; ne dediğimi, ne yaptığımı daha çok önemsiyorum. Belirli bir yerde olmam sadece benim sanatımı destekleyecek. Ancak başka insanlar ne görüyor, bilemiyorum. Beni tanımadıkları çok açık; büyük bir heyecanla beni tanımaya çalışıyorlar, yaptığım işe ilgi duyuyorlar. Bu beni şaşırtmaktan çok motive ediyor.”
BİR BASKI HİSSETMİYORUM
Eurovision aylar süren bir serüven... Tahmin ediyoruz ki bunun etrafında yapılması gereken çok şey var, katılması gereken toplantılar, tamamlanacak hazırlıklar... Ama Can Bonomo’yu mayıs sonuna kadar yapılması gerekenlerden çok, “yapmaması gerekenler” ürkütüyor. Neleri yapmaması gerekiyor? “Mesela bu soruya cevap vermemem gerekiyor” diyor. Dikkatli olmasını tembihliyorum, “Haklısınız, yoksa çok fırça yerim değil mi?” deyip gülüyor.
Üzerinde bir baskı hissedip hissetmediğini merak ediyorum. Kim ne derse desin, her yıl Eurovision’u konuşuyoruz, Türkiye’yi kimin temsil edeceği konusunda önce tahminler yürütüp sonra açıklanan isimle ilgili yorumlar yapıyoruz... Yarışma sonunda da, ya sevincimiz ya da hayal kırıklığı yüzünden bir kıyamet kopuyor.
Bonomo, “Bir baskı hissetmiyorum. Tabii üzerimde çok büyük bir sorumluluk var... Bu kısmı beni düşündürüyor. Ama elimden geleni yapacağım. Altından kalkamayacağımı düşünseydim en başta ‘yaparım’ demezdim. ışin üzerime baskı yapan kısmı, sürekli kontrollü olmak” diye izah ediyor.
EUROVISION OLMASA DA ADIMI DUYARDINIZ
“Yarışmaya giderken en büyük artısı ne?” soruma “ıyi müzisyenlerle çalışıp iyi müzik yapmam” cevabını veriyor. O gün kimlerin yanında olmasını istiyor peki? “şimdilerde herkes bana ‘Eurovision’a seni izlemeye geleceğim, orada olacağım’ diyor, ama bence kimse gelmeyecek” diyor.
Sonuç bir kenara, Eurovison’dan sonra ne olmasını umuyor? Sohbetin bu anına kadar tanıdığımı sandığım insana yakışır bir cevap veriyor: “Yarışmadan sonra burayı aynı bulmak isterim.” Dünyaya açılmak gibi bir hayali olmadığını da ekliyor. Neden? Dünyaya açılsa fena mı olur? “Fena olur” diye ısrar ediyor. Galiba her şeyin bir zamanı olduğunu söylemeye çalışıyor. Yani yarışmaya gittim, dünyaya açılırım şeklinde düşler kurmuyor. Bu yarışma olmasaydı, bizler kendisinden hiç haberdar olmayacak mıydık yoksa? “Kuvvetle muhtemel bir-bir buçuk yıl içinde ismimi duyardınız. Çünkü ikinci albüm çıkacaktı...”
YA 40’INCI OLURSAM DİYE HİÇ DÜŞÜNMEDİM
Bu soruyu sona saklıyorum: Eurovision’da Türkiye’yi temsil etmesi için gelen teklifi niye kabul etti? Beş dakikalık bir düşünme sürecinin ardından “yaparım” demiş. “Kabul ediyorum çünkü” diye bir cümle kurmamış, sadece “olur” demiş. Peki kazanmak ya da kaybetmek... Her ikisi de bir ihtimal... Bu iki şıkka da hazır mı? Ne birini, ne de diğerini aklına getiriyor. “Birinci ya da 40’ıncı olursam ne yaparım diye düşünmedim. şimdiden bunlar için bir planım yok” diyor. Sadece sahneye çıkıp en iyi bildiği işi yapacak.
MUTFAKTA ÇOK SEKSİ
Yemek molası verdiğimizde aşçılığını konuşuyoruz. “Çok güzel yemek yaparım” diyor peşin peşin. İstediği tarifi internetten bulup pişiriyormuş... Tarifleri bulmak kolaymış, ama “Cihangir’de oturuyorsanız her malzemeyi çok kolay bulamıyorsunuz” diyor. Bu arada öğreniyorum ki, türlü ve yaprak sarma konusunda usta... Kadınların, yemek pişiren erkekleri çekici bulduğu klişesini hatırlatıp “Bunun size bugüne kadar bir faydası oldu mu?” diyorum. “Evet evet, yemekleri üstüm çıplak pişiriyorum” diye yine espriyle cevap veriyor.
ÜNLÜLER NE DEDİ
Can çok özel ve sevimli bir çocuk
Sezen Aksu, bu yılki Eurovision temsilcimiz Can Bonomo’ya övgü yağdırdı: “Can Bonomo’yu çok özel, çok yetenekli, çok sevimli buluyorum. Kendi müziğini yapan değerli bir çocuk. Müziğini de çok beğendim.”
Dili, dini ve rengi ile beğeniyorum onu
Gülben Ergen’in de Bonomo’ya güveni tam: “Can çok başarılı ve enerjik biri. Onu sevmemin bazı özel nedenleri de var. Bir kere henüz meşhur olmadan Eurovision’a katılıyor. Dili, dini ve rengi ile Can’ı çok beğeniyorum.”