Güncelleme Tarihi:
* Müzikle iç içe bir ailede yetişmişsiniz. Babanız çalar, anneniz söylermiş...
- Evet, şanslıyım ki öyle bir ailede doğdum. Çocukluğuma dair ilk hatırladığım anı, babamın bağlama çalması, annemin söylemesi, ağabeyimle dinlememizdir. Babam dışarı çıktığında ben de bağlamayı alır, çalmaya çalışırdım. Tabii akordunu bozardım ama olsun... Annemin de Müzeyyen Senar gibi sesi vardır. O yüzden aileme “ilk grubum” diyorum zaten.
* Peki siz aile dışında şarkı söylemeye ne zaman başladınız?
- Okulda... Ya müzik kolunda olurdum, ya koroda... Hep de solo söyletirlerdi bana. Orta 2’nci sınıfta bir hocam keşfetti bendeki yeteneği... Necla Demirdelen... Beni keşfetsin diye yırtınıp duruyordum ya zaten. ılgili davrandı, rehber öğretmenim gibi oldu, üniversiteye kadar bana eşlik etti. Hatta bana bir gitar bile hediye etti.
* ılk enstrümanınız o gitar mıydı?
- Evet. Gitarla başladı hikaye. Ağabeyim de klasik gitar çalıyordu... ılk o başladı, ben de ondan görerek çalmayı öğrendim. Annem baktı ki bu çocuk müzik yolunda gidiyor, sandığından eski plaklarını ve bir pikap çıkarıp verdi. Erkin Koray, Barış Manço, Fikret Kızılok... Böylece inanılmaz bir dünyaya girmiş oldum.
HOCA BİR KEMENÇE ÇALDI TÜYLERİM DİKEN DİKEN OLDU
* Gitar çalan biri olarak, konservatuarda klasik kemençe bölümünü seçme nedeniniz neydi peki?
- Yeni Türkü üyesi Cengiz Onural hem gitar hem de klasik kemençe çalıyordu, ben de Yeni Türkü’yü çok seviyordum. Onun etkisi... Ege Üniversitesi’ni kazandım. ılk gün bir anfide toplandık, bütün hocalar kendi enstrümanlarını çaldı. Keman, ud, bağlama... Hepsi müthişti... Ama Mehmet Yalgın bir kemençe çaldı, salon inim inim inledi, tüylerim diken diken oldu. Zaten o enstrümana hevesim vardı, hemen “tamam, bu bölüm” dedim. ıyi ki de seçmişim.
* İstanbul’a ne zaman geldiniz?
- ızmir’de okulu kazanır kazanmaz bir grup kurduk, her yerde çaldık. Yedi sene ızmir’de müzik adına yapabileceğim her şeyi yaptım, hatta okulda ders vermeye bile başlamıştım. Az kalsın öğretim görevlisi olacaktım. O dönem besteler yapmaya başladım, o zaman da yol İstanbul’u işaret etti.
MAHSUN’UN SÜPERVİZÖRÜ ŞARKIYI DUYDU, DAĞILDI
* İki yıl önce piyasaya sürdüğünüz albümü yeniden çıkardınız. Sebep ne? O zaman yeterli ilgiyi görmedi, bir de şimdi deneyeyil mi diyorsunuz?
- iki yıl önce çıktığında bu albümü yeterince duyuramamıştık. Yine de ilgi gördü gerçi... “Dinle Sevgili” dizisinde çalınan şarkılarımın fanları oluştu. Albümün neredeyse bütün şarkılarını paylaştık dizide. Ama bu zor bir albüm, tam raflık... Hazırlarken sürecin uzun olduğunu, dinlendikçe özümsenip keyif alınacak bir albüm olduğunu biliyordum. Bu arada konserler de yapıyordum ve insanlar “Gül Senin Tenin”i nereden dinleyebileceklerini soruyorlardı.
* “Gül Senin Tenin”i Mahsun Kırmızıgül’ün isteği üzerine mi yapmıştınız?
- Hayır, onun albümünün yapıldığı stüdyoda çalışıyordum. Onun süpervizörü yakın arkadaşımdı. şarkıyı benden duyduğunda dağıldı diyebilirim. ızmir’den yeni gelmiştim, “şarkıyı verelim mi?” dediler. Benim albüm için yolum uzundu, o yüzden verdik.
* Siz bu şarkıyı yeniden albümünüze koyarken, ya insanlar benim söylediğim halini sevmezse demediniz mi?
- Hiç demedim. şarkının özüne inanırım her zaman. Bir şarkı iyiyse iyidir, kategorisi yoktur. Bütün rock grupları cover’lar yapıyor, Müslüm Gürses rock parçaları söylüyor. Herkes memnun...
* Peki “Gül Senin Tenin” neden sizin ilk albümünüzde yoktu?
- Kendine torpil geçti denmesinden korktum. Albümünü öne çıkarabilmek için şarkıyı kullanmış densin istemedim. Albümde çok güvendiğim dokuz şarkım vardı zaten, onlara haksızlık etmek istemedim. Ama baktım ki insanlar bu şarkıyı benden de duymak istiyor, ikinci kez çıkardığımda ekledim, o yük kalktı üstümden.
BÜLENT ORTAÇGİL GİBİ BİR OZAN OLMAK İSTİYORUM
* Bülent Ortçgil’le düet yapma hayaliniz varmış doğru mu?
- Nereden biliyorsun sen? Evet, var öyle bir hayal... Bülent Ortaçgil bana göre çok değerli bir ozan ve ben de ozan gibi olmak isteyen bir müzisyenim. Ortaçgil’in albümlerini kitap okur gibi tekrar tekrar dinlerim ben...