Güncelleme Tarihi:
RACHEL WEISZ: GERÇEK HAYAT SÜT KUYRUĞUNDA SÖYLENMEKTİR
Oz Büyücüsü’nde “Ev gibisi yoktur” en çok sevilen temalardan biridir. Bu sizin için de geçerli mi?
- Yıllardır East Village’de yaşıyorum. Burası son derece hayat dolu ve son derece samimi bir ortam olduğu için evime gelmeyi seviyorum. Kimse beni rahatsız etmiyor. Etrafta öğrencilerin olmasından hoşlanıyorum. Mutfak alışverişinizi yapar ve her tür fantastik yiyeceği bulabilirsiniz. Film çekerken yaşadığınız, arabaların gelip sizi aldığı ve insanların her şeyinizi yaptıkları, kimseye dokunmadığınız bir hayatı sevmiyorum. Gerçek yaşam süt almaya gitmek ve orada kuyruk olduğunu görerek söylenmektir.
Herhangi bir zaman diliminde yaşamanız mümkün olsaydı, hangisini tercih ederdiniz?
- 1900’lerin başında Viyana’da... Çünkü Sigmund Freud ve Gustav Klimt gibi ilginç insanların tümü o yıllarda hayattaydı.
O dönemin kıyafetlerini de beğeniyor musunuz? Stil ikonunuz olarak kimi seçerdiniz?
- Sanırım şarkıcı Patti Smith şimdiye kadar yaşamış en stil sahibi kadın. Kimse ondan daha güzel giyinmiyor.
Stiliniz nasıl gelişti?
- Ergenlik çağındayken büyük, çuval gibi erkek kıyafetleri giymeyi ve kıpkırmızı ruj sürmeyi severdim. 20’li yaşlarda ise çok sıkı termal üstler giyiyordum; iç giyimi dış giyime çevirmiştim. Vücudum da daha kıvrımlıydı; üzerine yün bir ceket ve büyük bir jean benim için yeterliydi. Aslında 30’larıma kadar gerçek anlamda büyümeye başladığımı söyleyemem. Ama umarım daha fazla da büyümem. Her zaman erkeksi bir şeylere tutunmaya çalışıyorum.
Nasıl alışveriş yaparsınız?
- Net-a-porter’den. Kıyafetleri evde denemeyi ve diğer parçalarla uyumlu olup olmadıklarını görmeyi severim. Çünkü mağazalar bazen stresli olabiliyorlar.
Vintage satın alır mısınız?
- 60’lı yılların hareketli Londra’sının esaslı tasarımcısı Ossie Clark topluyorum. Üniversitedeyken kıyafetlerini almaya başlamıştım ve hiç de ucuz değillerdi. Ama şimdi iyice uçmuş durumdalar. Yine de tasarımlarını ve bu tasarımların hareketlerini seviyorum. New York’tan çok, bohem Londra havasındalar.
Oz uzun ve titizlik gerektiren bir çekimdi. En zor tarafı neydi?
- Eş zamanlı olarak “The Bourne Legacy”yi de çekiyordum. Zorluk yalnızca bu iki film setinin arasındaki uzaklık değildi (Oz için Detroit’te, Bourne için de Manila’daydım), ton farklılığı da çok zorlayıcıydı. Oz’da Doğu’nun Kötü Cadısı’nı oynadıktan sonra, The Bourne Legacy’de kaçmakta olan günümüz bilim adamı oluyordum.
En iyi tarafı neydi?
- Michelle’in kızıyla benim oğlum yaşıtlar, beraber kampa gittiler, biz onları bowlinge götürdük. Bu hem ben hem de Michelle için çok eğlenceliydi çünkü bizim işimizde annelerin oyun buluşması pek olmuyor.
Sizi gerçekten mutlu kılan nedir?
- Oğlumun bana ne düşündüğünü söylemesi...
MICHELLE WILLIAMS: ETRAFTA BİR SÜRÜ HOŞ, BEKAR BABA ADAYI YOK Kİ
Sizin tekrar Jason Segel gibi son derece hoş gözüken, eğlenceli birine aşık olmanız hayranlarınızda rahatlama duygusu yarattı gibi...
- Evet o hoş birisi. Eğer insanlar bundan memnunsa, ben de kendimi iyi hissederim.
Gözler bu kadar üzerinizdeyken, bir başka aktörle flört etmemeyi hiç düşünmediniz mi?
- Çevrenizde yalnızca onları görüyorsunuz! Yaptığınız tek şey bir film setinden diğerine gitmek. Etrafta da bir sürü hoş, bekâr baba adayı yok ki. Aslında onunla flört etmeye başlamadan önce kim olduğunu tam olarak bilmiyordum. Demek istediğim, Muppet’ların filmini gördüm ve “Vay, çok hoş” dedim ama doğrusu şu ki, popüler filmler çevirdiğini, bir TV şovunda yer aldığını bilmiyordum. Daha da önemlisi, bu kadar uzun olduğunu fark etmemiştim (1.95 metre). Hey bayım, stilime gölge düşürüyorsun, diye düşündüm! Telafi etmek için bir süre dolgu topuk giymeyi denedim ama bu da bana uygun değildi, vazgeçtim.
Stilinizi nasıl açıklarsınız?
- Aslında bir stile sahip olduğumu söyleyemem. Aslında çekingen biriyim ve üzerimde dikkat çekecek şeyler olmasını sevmem. Rahatlıktan yanayım.
“My Week with Marilyn”de sinema dünyasının en önemli ikonlarından birinin kişiliğine büründünüz. Monroe’da size benzeyen bir şey var mı?
- O inanılmayacak derecede kırılgandı, bu açıdan ona benziyorum. İnsanlar Monroe’yu bir seks sembolü olarak gördü, oysa son derece klasik, mütevazı, kendine özgü bir tarzı vardı. Onun gerçek hayattaki fotoğraflarına baktığınızda büyük süveterler ve pantolonlar giydiğini görüyorsunuz. Giysilerini bir tür kalkan ve rahatlık unsuru olarak kullandı, bu da bana anlamlı geliyor.
Sizin için seksi olan nedir?
- Size neyin seksi olmadığını söyleyebilirim. Geçen gün kızımla gazete bayisindeydim ve o bana dönüp “Anne niçin bu kadınların hepsinin göğüsleri dışarıda?” dedi. Ona gücün dinamiğinden ve toplumdan söz edecektim ama yalnızca, “Tatlım, gerçekten bilmiyorum” dedim. Küçük kafasını sallamakla yetindi.
Oz, uzun ve zorlu bir çekimdi. Sizin için en güzel tarafı neydi?
- Kızımı altı aylık bir süre için Detroit’e götürdüm ve harika bir okula gitti. Annem ve kız kardeşim de geldi, böylece ailece bir arada olduk.
Oz Büyücüsü’nün temalarından biri de “Ev gibisi yok”. Sizin için “ev” ne demek?
- Montana’da büyüdüğüm için her zaman bir kırsal insanı oldum. Brooklyn’i hâlâ seviyorum ama yaşlandıkça alışkanlıklarınızın ne kadar değiştiğini de fark ediyorsunuz. Şimdi kır evinde yaşayıp bahçeyle uğraşmayı seviyorum. Burada dışarıdayken hissettiğim huzuru hiçbir yerde hissetmiyorum. Ayrıca çalı çırpı toplamayı da seviyorum. Şaka yapmıyorum! Saatlerce onları toplayabilirim.
Herhangi bir zaman diliminde yaşayabilseydiniz bu hangisi olurdu?
- Kesinlikle ilk günahın işlenmesinden önce!
İnsanları evinize çaya davet ettiğinizde ilk fark edecekleri şey nedir?
- Çok fazla puf olması. Matilda’nın eline bir kitap alıp kıvrılabileceği bir ortam istiyorum. Duygusal nedenlerden dolayı pek çok şeyi saklıyorum. Matilda’nın bütün bebeklik kıyafetlerini, hatta lekeli ve sökülmüş olanlarını bile... Lisede giydiğim süveterlerden hâlâ sakladıklarım var.
Evle ilgilenmeyi sever misiniz?
- Bu aralar, çok fazla yemek pişiriyor ve temizlik yapıyorum. Son derece evcil bir çevredeyim ve bunu sevdiğimi fark ettim. Bunu, kızıma olan sevgimin gerçek dışavurumu olarak hissediyorum. Tek başına yeterli değil ama önemli bir ayrıntı. Bir anne olarak, çocuğunuzun okuldan döndükten sonra sanki kuştüylerinden yapılmış duvarları olan bir yerle karşılaşmasını istiyorsunuz.
Sizi gerçekten mutlu kılan nedir?
- Karda kızımla oynamak. Geçen gün iyice sarılıp sarmalanıp dışarı çıktım; güneş de parlıyordu ve uzun zamandır gülmediğim bir şekilde güldüğümü fark ettim. İlk kez yanaklarımdaki pembelik makyaj değildi. Mükemmel bir andı.
MILA KUNIS: HOLLYWOOD KADINLARININ ZEKASI ÖNEMSENMİYOR
Stilinizi nasıl tanımlarsınız?
- Ben beyaz tişörtün altına dantelli La Perla sutyen giyen bir kızım. Bu 50’li yıllardaki feminenliğe benzeyen bir şey değil. Ailem hiçbir zaman süper feminen olmam için ısrarcı olmadı. Yalnızca kendim olmama izin verdiler ve bu da zaman içinde doğal olarak gelişti.
Stiliniz gelişti mi?
- Evet, neyse ki! 90’lı yıllarda jean pantolonla beraber jean ceket giyerdim; üstelik zımbalı, işlemeli jean’ler tercih ederdim. Bunu hatırlamak bile çok korkunç.
Size göre seksi olan ne?
- Seksi rahat olandır. Bazı insanlar dar spor bir pantolon ve Converse’le kendisini seksi hisseder. Bunu zorlama cazibeli görünüme bürünerek, başkalarını memnun etme adına da değiştirmemeliler. İnsanların, örneğin Katie Holmes’un çocuğunu okula götürürken ne giydiğini bu kadar çok okumaları çılgınca. Eğer jean pantolon ve yukarıdan aşağıya düğmeli bir gömlek giymek istiyorsa, bu şekilde kendisini iyi de hissediyorsa, kime ne?
Eğer topuklarınızı üç kere birbirine vurup herhangi bir yere gidebilecek olsaydınız, nerede olmak isterdiniz?
- Ailem ve arkadaşlarımın tümü etrafıma toplanmış bir halde Toskana’da... 20’li yaşlarımda annem en iyi arkadaşım oldu. Hâlâ da öyle... Hiçbir şey koşulsuz sevginin yerini tutamaz.
İnsanlar sizi hafife alıyor mu?
- Her zaman. Bu Hollywood’da kadınlar için bir sorun. Benim akıllı olduğumu düşünmemelerinden değil; yalnızca bu zekayı görmek gibi bir dertleri yok. Bazı insanlar sizi yalnızca belli bir ışıkta görmek istiyorlar ve başka birisi olduğunuz ortaya çıktığında da size olan ilgileri kayboluyor.
Oyunculuktan yönetmenliğe mi geçiyorsunuz?
- Halen CW için 70’lerde geçen bir dizi hazırlıyorum. Konu, feminist hareketin içinde yolunu bulmaya çalışan bir grup kadınla ilgili. Bugünlerde yalnızca ağırlığı olan işler yapmak istiyorum.
Oz’un çekimleri sırasında en güzel şey neydi?
- Detroit’te ünlü olmadan dolaşabilmek... Yürüyüşe çıkabiliyor, bir bardak kahve alıp oturabiliyorsunuz. Sınırsız bir özgürlük söz konusuydu.
En kötüsü neydi?
- Çekimlerin büyük bir bölümünde deri korse içindeydim, koşum takımlarıyla bağlanmıştım ve 4.5 kg ağırlığında bir kıyafetle havada uçuyordum. Bazı kadınların korse giymekten hoşlandıklarını duyuyorum ama onlara bunu 17 saat giymelerini ve sonra da gelip benle konuşmalarını söyleyin.
Çekimlerden arta kalan zamanlarda eğlenceli bir şeyler yaptınız mı?
- Hayvanat bahçesine, müzeye gittim ve James Franco’yla bir zombiyi oynadığım kısa filmler çektim. Çılgıncaydı!
Eğer herhangi bir zaman diliminde yaşayabilseydiniz, bu hangisi olurdu?
- 1920’ler. Beyaz kazıklı çitler, köpek, çocuklar. Bunların tümü de beni büyülüyor.
Sizi mutlu kılan nedir?
- Ailem için yemek yapmak... Yemek tarifleri kullanmam, tam bir ev yemeği uzmanıyım.
İnsanları evinize akşam yemeğine davet ettiğinizde dikkatlerini çekecek ilk şey ne olur?
- Eğlenmeyi seven birisinin evi olduğu.