Oyunculuk bilinçli şizofreni

Güncelleme Tarihi:

Oyunculuk bilinçli şizofreni
Oluşturulma Tarihi: Ocak 21, 2013 00:00

“Kavak Yelleri” dizisiyle yıldızı parlayan İbrahim Kendirci, şimdilerde TRT 1’de yayınlanan “Yol Ayrımı”nda rol alıyor. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluş dönemini anlatan dizide idealist öğretmen Selim Nuri’yi oynayan Kendirci’yle rolünü, tutkularını ve takıntılarını konuştuk...

Haberin Devamı

İbrahim Bey, son dönemde sosyal medya çoğumuzun alışkanlığı oldu, sizin aranız nasıl?
- Ben de Twitter kullanıyorum. Orada okuduğum kitaplar ya da izlediğim filmler, diziler arasından tavsiyelerde bulunmaya çalışıyorum. Komik tespitler bulursam onları paylaşıyorum. Ne sıkıcıyım, ne çok komiğim. Hem düşündürüyorum hem de güldürmeye çalışıyorum. Öyle bir sosyal medya dünyam var. Her gün tweet atamıyorum ama. O kadar aklım yok benim. Aklı olan her gün atıyor.

En son ne tavsiye ettiniz takipçilerinize?
- Şu an Burak Özdemir’in “Tanrının Doğum Günü” kitabını okuyorum, onu tavsiye edeceğim ama önce bitirmem lazım. Bir de “Life of Pi” favori filmim. Ang Lee, “Şık resimler yaparım, şık bir senaryo yazarım, bunun altına da çok güzel bir felsefe yerleştiririm” demiş sanırım. Bir var oluş, inanç yerleştirmiş ve bunu çok güzel sorgulamış. İnancı, insanın Tanrı’yla arasındaki iletişimi çok güzel şekilde beyazperdeye taşımış.

Filmin altında bir felsefe olduğunu söylediniz, klişe bir soru olacak ama; sizin bir hayat felsefeniz var mı?
- Olmaz olur mu? Felsefenin kaynağında soru sormak var. Böyle olduğu zaman gelişiyorsunuz. Geliştiğiniz zaman da bazı şeylere inanmaya başlıyorsunuz. Şu zamana kadar çıkardığım sonuç; ben inandığım zaman var olabiliyorum. İnanca çok önem veriyorum.

Sosyal medyada yer alınca, yaptığınız işin geri dönüşü de hızlı oluyor. Bu iyi mi, kötü mü?
- Evet, ne yaparsanız yapın anında yapıcı ya da yıkıcı eleştirisini alıyorsunuz. Bu çok üzücü aslında. Çünkü daha dizi ekrandayken tepkiler geliyor. Herkes, istediğine anında bir şey yazabiliyor. Bu teknoloji bizim dostumuz mu düşmanımız mı, tartışılır hale geldi. Ama benim için önemli olan, anne ve babamın notu. Önce anne-babadan geçeceksin. Seni en iyi tanıyan, her jestini, mimiğini bilen onlar çünkü. Onlar olmuş diyorsa, “tamam” diyorum.

“Yol Ayrımı”ndan aldığınız not yüksek mi?
- Evet, bunu çok beğendiler. “Kavak Yelleri”nde oynarken babam bazen “Daha ağır şeyler oyna” diyordu. Bu diziyi çok sevdi, “O dönemi güzel anlatıyorsunuz” dedi.

“SADECE BAŞROL OYNARIM” DEMEK YOK OLMANIZA NEDEN OLUR
“Yol Ayrımı”, 1930’larda geçiyor, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluş dönemini anlatıyor. Biraz ağır akan bir iş. İzleyicinin bu ağırlık hakkındaki yorumu ne?
- Ben de biraz korkmuştum bu konuda ama hâlâ “Çok sıkıcı” şeklinde bir tepki almadım. Demek ki temposu ne olursa olsun, doğru verildiği zaman izleyici kabul edebiliyor... Dizide yıl 1930, biz 2013’teyiz. 21’inci yüzyılın bize kazandırdığı bir hız var. 1930’lar ise bir postanın 10 gün beklenildiği bir dönem. Ben de o dönemde yaşayan Selim Nuri diye bir adamı canlandırıyorum. 21’inci yüzyıl hızıyla oynarsam, bu biraz tartışılır.

Peki dizide alıştığınız bu yavaşlığı günümüze de yansıtıyor musunuz?
- Yansıtsaydım röportaja yetişemezdim sanırım... Dizide “Serbest Fırka kuruluyor” diyoruz, o dönemin büyük haberi. Bununla ilgili haber girilecek, tepkimiz “Yarına flaş haber gelecek, Serbest Fırka kuruluyormuş” oluyor. Bugün ise televizyonun bile refleksi yavaş kalıyor, haberi önce Twitter’dan alıyoruz.
Siz “Kavak Yelleri”yle birlikte bir anda parladınız. O diziden sonra “Ben bundan sonra sadece başrollerde yer alırım” gibi bir düşünceniz olmuş muydu?
- Evet, dizide dört başrolden biriydim. Sonrasında yine gençlik işleri geldi ama yapmak istemedim. “Sadece başrol oynarım” demek, yok olmanıza neden olur. Öyle bir şey yok. Artık dünyada başrol kavramı yok zaten, hikâye var. “Yol Ayrımı”nda da herkes kendi hikâyesinin başrolünü oynuyor.

“Kavak Yelleri”nin ardından başka bir projede yer aldınız mı?
- “Kavak Yelleri” bittikten sonra bir süre durmak istedim. Deniz karakteri üstüme yapışmıştı çünkü, onun unutulması için biraz zamana ihtiyacım vardı. Bu yaz da çok güzel bir sinema filmi çektik.

Adı nedir filminizin?
- “Rakı Masası”. Nisan gibi vizyona girecek sanırım.

EN BÜYÜK TUTKUM MESLEĞİM
“Yol Ayrımı”na dönelim. Selim Nuri’nin hikâyesinde şiirin de büyük yeri var değil mi?
- Selim Nuri, çok yönlü bir çocuk; şair, öğretmenlik yapıyor, gazeteye haber yazıyor, haber seçiyor. Bir de yasa dışı bir dergi çıkarıyor. Selim için en önemli şey davası. Cebinde 50 kuruşu olsun, o parayı Kurtuluş dergisine yatırır. Çok tutkulu bir çocuk.

Sizin en büyük tutkunuz nedir?
- Mesleğim... İşim konusunda çok tutkuluyum. Hatta bu yüzden bana kızan kız arkadaşlarım olmuştu. Tam bir Başak burcuyum, burcumun bütün özelliklerini taşırım; titiz, düzenli, disiplinli, meraklı...

Sürekli iş odaklı mı yaşıyorsunuz?
- Sürekli demeyelim de, yüzde 70 diyelim. Mesela yarın set olsa, şu an kafamda o olurdu ve bu kadar rahat röportaj veremezdim. Beşinci bölümde iki şiir okuyorum, normalde sufle veriyorlar ama ben ezberden okumak istedim, dört gün boyunca içimden şiir okudum. Kendimi o zaman iyi hissediyorum. Zaten aktörlüğün çok sağlıklı ve düzenli yapıya sahip insanların yapabileceği bir iş olduğunu sanmıyorum. Oyunculuk, bilinçli şizofrenidir. Kafanızda sürekli birini taşırsınız, birini gözlemlersiniz. Sürekli gözlem yapmak da bir arıza.

Selim karakteri de hep kafanızda mı şimdi?
- Olmaz olur mu? Arabada onun öksürüğünü çalışıyorum mesela. Sürekli Selim Nuri’nin vücut dilini, tepkilerini düşünüyorum.

BİR ERKEĞE GÖRE FAZLA DUYGUSALIM
Az önce fotoğraf çektirirken bir maço oldunuz, bir duygusal adam. Gerçekte ne kadar maço ve ne kadar duygusalsınız?
- Çok maço bir adam değilim. Öyle bir yapım yok. O pozlar, tamamen oyunculuğun verdiği bir refleks. Çok duygusalımdır, alışkanlıklarımdan vazgeçemem.

Sevmediğiniz huylarınız var mı?
- Tertip ve düzen bazen yorabiliyor. Arkadaşlarım gelir, kitaplarımın yerini değiştirirler, ben eve girer girmez “Kim bunların yerini değiştirdi?” derim. Benim evime girin, hiçbir şeye dokunmadan çıkın, “Bugün eve biri girmiş” derim. Kokuyu alırım. Öğrenci evindeyken de benim odama kimse girmezdi. Dışarıdan gelip yatağımın üstüne oturamazlardı. Bunlar beni yoran, başkalarını da rahatsız edebilen huylarım.

Bu alışkanlıklarınız sette değişmedi mi?
- Zaten dizi setlerinde daha pasaklı, daha rahat olmaya başladım. Beş yıldızlı otellere gittiğim zaman bile yastığa tişörtümü geçirirdim. Setlerde değiştim.

Bu huylarınızdan ötürü sizden ayrılan sevgilileriniz oldu mu?
- Ayrılan olmadı da, bu huylarım yüzünden kırdığım kız arkadaşlarım oldu. “Niye diş macununu ortadan sıktın?” diye kızdığım bile oluyordu. Ama onlar haklıydı. Şu an bunun üstesinden geldiğime inanıyorum, üstümden üç ton yük attım.

Başka var mı sevmediğiniz huyunuz?
- Bir erkeğe göre fazla duygusalım. Hiç sevmiyorum bunu. Duygusallık, güçsüzlüktür. Ölçülü olmak lazım, ölçü en büyük güçtür. Bazı konularda ölçüsüzüm, bu da beni zayıf kılıyor.

Haberin Devamı

“HİÇ AŞK YAŞAMADIM” DEMEDİM
Pelin Karahan’dan ayrıldıktan sonra “Ben hiç aşk yaşamadım” gibi bir açıklamanız olmuştu. Böyle bir şey söylediniz mi gerçekten?
- Bu konuda konuşmak istemiyorum. Pelin Hanım’a da ayıp olur artık. Ama öyle bir şey yok. Öyle bir açıklama yapmam, kendime de saygısızlık olurdu. Tamamen bir yanlış anlaşılma.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!