Güncelleme Tarihi:
Balçiçek Pamir: “Av Mevsimi”nin çekimleri bitti sanırım...
Cem Yılmaz: Çekimlere mayısta başladık, haziranda bitirdik. Yanlış hatırlıyor da olabilirim. Kendimde değildim. Yoğun bir çalışmaydı.
“Kendi çektiğim filmler dışında bir komedi rolü gelirse kabul etmem” demişsiniz...
- Çok teklif alan biri olmadım. Ama mesleğim komedyenlik olduğu için, komedi içerikli projeleri değerlendirirken çok acımasız olabiliyorum. Çok beğendiğim bir senaryoya da rastlamadım şimdiye kadar. “Av Mevsimi”, duyguları çok yüksek bir film. Rolü kabul etmemde çok başka faktörler de var.
Neler var? Filmde rol alan isimler de önemli herhalde?
- Ben kendimi amatör, sektörün dışından bir oyuncu olarak kabul ediyorum. Oyunculuğum tartışılır. Ben rastladım tartışıldığına. Yavuz Ağabey’in (Turgul) ve Şener Ağabey’in (Şen) olduğu bir projede yer almayı profesyonel, amatör ya da sokaktan geçen hiç kimse reddedemezdi. Ben de o yoğun duygularla çok istedim oynamayı. Bana güvendiler, ben de elimden geldiğince vazifemi yaptım. Benim filmdeki karakterimin ismi “Çömez” diye geçiyor. Bu işte çok çömezler vardı, birçoğumuz çömezdik. Ustalar, bize bir imkan verdiler. Bir önceki jenerasyon ile şimdiki jenerasyonun kaynaştığı işler çok fazla yok. Bu kıymette ustalarla böyle bir birliktelik olması beni heyecanlandırdı. Bu benim başka bir yönetmenle çalıştığım ikinci filmim. Daha önce Yılmaz Erdoğan’ın yönetmenliğinde çalışmıştım.
YAŞ TAHTAYA BASMAK İSTEMİYORUM
Şener Şen’le oynamak nasıl? Şener Şen herkesle oynamayı kabul etmez...
- Ben onun adına konuşamam. Program bitince, işin ucunda dayak da var. Ama şunu söyleyebilirim; Şener Şen’le oynamak herkesin hayalidir. Bununla ilgili süslü cümleler kurmaktan kaçınıyorum. Onların filmlerini yıllarca izledik, o duygularla benzeşen filmler yapmaya çalıştık. Mesela ben “Gölge Oyunu” adlı filme öykünerek “Hokkabaz”ı yazıp oynadım. Duygularımızın benzeştiğini görünce çok mutlu oldum. Kendimi doğru yolda hissettim. Kaba bir tabir olacak ama yaş tahtaya basmak istemiyorum. İyi filmler yapmak istiyorum.
Belli bir isme sahip olmak gerçekten yaş tahtaya basmama durumu yaratıyor galiba...
- Benim ismimi annem babam koymuş. Bu benim tasarrufumda olan bir şey değil. Ben 12 yaşımdayken de böyle düşünüyordum. O dünyadan uzağım ben. Türü ne olursa olsun, seyirci olarak sinemaya gidip izleyeceğim filmler yapmak istiyorum.
Daha önce yönetmenlik yaptın, oynadın. Bu filmde ise sadece oyuncusun. O nasıl bir duygu?
- İşiniz bitince “Tamam, gidebilirsin” diyorlar. Ben daha önce böyle bir şeye hiç rastlamadım. Bizim film çekimlerimiz genelde kamp hayatı gibi. Mesela “GORA”yı çekiyoruz, aylarca bütün ekip beraberiz. “AROG”u çekiyoruz, filmin kostümüyle yatıp kalkıyoruz. Ama burada “Cem Bey’in işi bitti” diyorlardı, bitiyordu.
Gidiyor muydun, kalıp çekimleri izliyor muydun?
- Monitörden sahneleri izlemek gibi bir şey var bizim hayatımızda ama bu sefer hiç gidip bakmadım. Bu da çok hoşuma gitti. Herkes Yavuz Ağabey’in sertliğinden bahsediyor. Ama bence bu çok güzel. Birinin yükü alması lazım. Günahıyla sevabıyla bu yükü alıyorsa ne mutlu.
BENİM KORKACAK BİR ŞEYİM YOK
Seni güldürmek zor mudur?
- Değildir. Gülme eğilimim var. Nasıl bir mekanizma bilmiyorum ama...
Bütün hayatın gülmekle geçiyormuş gibi geliyor insanlara...
- Bu doğru değil ama tam tersi de doğru değil. Benim mesleğimden bağımsız bir hayatım yok. Gülmek benim hayatımda yoğun olarak var. Gülmemek için yoğun çaba sarf etmek başka bir konu aslında. O ortamlarda da çocukluğumdan beri çok zorlanmışımdır. Mesela lisede tiyatro ekibiyle İngilizce bir oyun oynayacağız, “Sen güldürüyorsun arkadaşlarını” dediler ve beni ayırdılar. Ne güzel tiyatrocu olacaktım belki de. Belki şimdi bir workshop açacaktım. Ama olmadı. Güler yüzlüyümdür. Ağabeyim, kuzenim ve diğer arkadaşlarımla çok güleriz. Ama espri yaptığımızı pek hatırlamıyorum. Espri yapan adamdan da pek hoşlanılmaz aslında. Dışarıda insanlarla çok az konuşabiliyorum. Birden bire bütün hünerlerini gösteriyorlar. Ben de bundan hoşlanıyorum.
“Komedyenler neden siyasete bulaşmıyor, korkuyorlar mı” deniyor. Levent Kırca da böyle şeyler söylüyor...
- Ben korkmuyorum. Benim korkacak bir şeyim yok. Ben kendimden korkuyorum bir tek. Komedinin kalitesiyle ilgilenen biriyim, daha evrensel tarafıyla ilgileniyorum. İnsanların gündelik konuştukları şeyin benim dilimde olmasının benim için bir özelliği yok. Bir taksiye bindiğimde taksiciden bu esprileri duyduğumda mutlu oluyorum. Daha köklü şeylerden, insandan bahsetmek benim için daha önemli. Münferit hadiselerden konuşmanın faydasına inanmıyorum. Çünkü dönemseldir böyle şeyler.
İSTİKBAL MARŞI’NI BEN YAZMADIM
Referandum sürecinde Fazıl Say’ın çıkışları oldu, Sezen Aksu oyunun rengini açıkladığı için tepki aldı. Ve sonuçta “Sanatçı gitsin işini yapsın, başka bir şeye karışmasın” diye bir tavır oluştu...
- Bunu bir de olayın kahramanlarına sorun. Ne kadar üzülenler, incinenler, ne kadar kabalaşanlar oluyor. Bizim memlekette en çok konuşulan şey hoşgörü. Komedyen kimsenin dostu olamaz. “Herkesle ilgili şaka yapar ama benimle ilgili yapmaz” gibi bir şey yok. Ben herkesle ilgili lafımı söylerim. Bunun çok sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Ama o söylenenler şaka bile değil. “İnsanlar fikirlerini söyledikleri zaman başına ne geliyor”a örnek değil bunlar benim için. Zaten bildiğim profilleri ortaya çıkarıyor. Mizah sadece şakayı üreteni ilgilendiren bir konu değil. Onu olgunlukla göğüsleyecek, bunları tüketen ve paylaşan insanlarla da ilgilidir. Ben mesela Fazıl Say’ın söylediklerinden sonra 15 tane müzik kitabı okudum. Bana katkısı bu oldu. Ama belki kendisi üzülmüştür. Üzüntü yaratmak üzerine şeyler benim dünyamda yok. Bütün bu konuların bittiği yerde benim hayatım başlıyor. Ben bunların konuşulduğu yerde hayatımı sürdürmek istemiyorum.
“Twitter’daki sen misin” diye soruyor izleyenler...
- Twitter gibi sosyal hadiselerle ilgili şaka yapmaktan hiç hoşlanmam. Sosyal paylaşım ne demekse! Twitter ve Facebook, eğer sosyalseniz ve paylaşımcıysanız bir anlam taşır. Ben komedyenim diye aynı zamanda sosyal ve paylaşımcı olduğumun zannedilmesi garip. Benim ismim bu ortamlarda suistimal edildiği için, o hesapları kendi üzerime aldım. Gösteri tarihlerini paylaşmak için. Bir gün kendi telefonumda fotomontajla karikatür yaptım. Hemen “karikatür çiziyor ama komik değil” dediler. Twitter’a “Bugün kahve içtim mutluyum” yazıyorlar, bu da komik değil! Bir gün kaldım kapattım. Buradan söylüyorum; ben paylaşımcı bir insan değilim. Facebook’um yok, çünkü arkadaş aramıyorum. Twitter’da “Buradayım, gelin” diyeceğim arkadaşım da yok. Twitter’dan kimseyi tatmin edemem. Bu bir modadır, geçer. Mesela yıllardır internette gezinen “İstikbal Marşı” diye bir şey var. Birisi “İstiklal Marşı”nı deforme etmiş, altına imzamı atmış. Beni savcılığa şikayet etmişler, ben de gidip bu yüzden ifade verdim. “Ben yapmadım” dedim. Bilgisayarla çok iş yapıyorum ama girdiğim birkaç site var. Youtube’a giriyorum. Bu siyasi mesajımı da lütfen göz ardı etmeyin. Şimdi de Youtube’a giriyorum diye tutuklanmayayım!
ESPRİLİ BİR İNSAN DEĞİLİM
Abdüllatif Şener: Cem Yılmaz’la filminin Ankara’daki galasında bir araya gelmiştik. Basın toplantısında Cem Yılmaz ve ekibine tahrik edici ve eleştiri niteliğinde sorular soruldu. Cem Yılmaz’ın o sorular karşısında bu esprili üslubunu kaybettiğine şahit oldum. Zor zamanlarda, işler istediği gibi gitmediğinde, zaman zaman sıkıştırıldığında espri yeteneğini kaybediyor mu acaba?
- Valla çok güzel soru. Abdüllatif Şener, “GORA”nın perdeye çıkmasında çok yardımcı olmuştu. İtidalli olmak bana çok tavsiye edilen bir şey. Ben esprili bir insan değilim. Duygulu bir çocuk olmayı, esprili bir insan olmaya tercih ederim. Hele hele film galaları insanın çocuğa dönüştüğü yerlerdir. Çünkü çok heyecanlı olduğunuz bir yer. Orada itidalli olmakla benim mesleğimi yaparkenki duygularım çok örtüşmüyor olabilir.
BORUSAN KONSERİ TEKRARLANACAK
Borusan Filarmoni Orkestrası’yla yaptığımız aktiviteyi nisan ayında tekrarlayacağız, iki gün olacak sanıyorum.
TAKLİTLERLE DÖNÜYORUM
- Ben yaptığım gösteriye bir ad bulamadığım için “CM1012011 Fundamentals” diye bir isim verdim. İşin köküne ineceğim, sıfırdan başlayacağım. Ocak ayında kuş, böcek, lider taklitleriyle dönüyorum.