Güncelleme Tarihi:
Sizin dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, birkaç yazımda annemin söylediği bir-iki söze yer vermiştim. Bazı dostların bu çok hoşuna gitmiş, annemden daha sık bahsetmemi istediler. Ben de ona özel bir köşe açarak zaman zaman size ondan bir şeyler aktarmaya karar verdim. Kendisinin nev-i şahsına münhasır bir insan olduğunu okudukça anlayacaksınız. Aslında hemen hemen annemle aynı yaşlarda olan arkadaşlarımın annelerinde de ilginç kişilikler görüyorum. Hem gramofonu hem bilgisayarı gören bir kuşak onların kuşağı. İlginçlikleri buradan kaynaklanıyor olabilir.
Gelelim annemin dediklerine...
Hürriyet'te yazmaya başladığımı duyduğunda ilk lafı şu oldu: ‘‘Ahir ömrümde bana bunu da mı yapacaktın? Hanım hanımcık oturmadın değil mi evinde?’’
Duyan da beni kötü kadın oldu zannedecek. Haftada iki güne çıkacağını duyduğunda ise tepkisi şu oldu: ‘‘Eyvah! Sakın kabul etme!’’
Yazıları konu komşudan saklamış. Tesadüfen okuyan okumuş. Neredeyse kitap yazacağım, ‘‘Anneme yazı yazdığımı söylemeyin, o beni şarkıcı zannediyor’’ diye...
Tansu geliyor Tansu
Kendisi İzmir'de yaşadığı için her akşam telefon faslımız var. Sohbet konumuz hep aynı. Daha doğrusu sohbet falan yok, nasihat var. Geçenlerde heyecanla aradı, ‘‘Aman sakın ha, Tansu Çiller'e sataşma, çok güçlendiler, iktidara geliyorlar’’ dedi. Ben de, burada öyle bir durum yok, İzmir'den başka türlü mü görünüyor yoksa dedim. ‘‘Ben onu bunu bilmem, ayağını denk al, geliyorlar’’ dedi. Genelde yağmurun yağacağını iki gün önceden romatizmasından anlar, ama bunu nereden anladı bilmiyorum.
Annemi anlatan çarpıcı bir örnek... Spor Loto'nun ilk çıktığı yıllar, kardeşim bir hafta 7 biliyor. Meraklıları bilirler, alacağı ikramiye o hafta bilenlerin sayısıyla ilgili. Ne kadar az kişi bilirse o kadar çok para alacak. O hafta da özel bir hafta. Hem geçmiş haftalardan devrettiği için miktar kabarmış, hem de sürprizli bir hafta olduğu için bilenin az olacağı tahmin ediliyor. Kardeşim bunları duyunca heyecanla evi arıyor işyerinden, ‘‘Anne, ne olur dua et, az kişi bilmiş olsun’’ diyor. Annemin cevabı: ‘‘Ben buna dua edemem, inşallah çok kişi bilmiştir, fakir fukara birçok insan faydalanır diye dua edebilirim ancak’’ ve annemin duası kabul oluyor. O hafta tam 754 kişinin 7 bildiği açıklanıyor.
Bir de, annem ben bildim bileli iyi bir gazete okuyucusudur. Birçok köşe yazarının takipçisidir, ancak hiçbir zaman bu kadar övücü sözler söylediğini hatırlamıyorum. Şimdi bana nispet yapar gibi, her gün onları övüyor, ‘‘Okudun mu falancayı ne güzel yazmış, aklı başında adam tabii, hiç zülfüyare dokunmuyor’’ gibi sözlerle her akşam beni motive ediyor (!)
Deprem...
Adana'daki depremde canından olanlara, yakınlarını kaybedenlere herkes gibi ben de çok üzüldüm. Ben İzmirli’yim. Biliyorsunuz İzmir 1. sınıf deprem bölgesinde yer alıyor. Çocukluğumdan başlayarak, sayısız deprem yaşadım, çok korkulu anlar geçirdim. Ne zaman bir yerde deprem olsa, o günler gelir aklıma. Bu arada yine annemden söz etmeden geçemeyeceğim. Depremi hissettiğiniz an ne yaparsınız? Ya bir kapı pervazının altına sığınırsınız, ya dışarı çıkmaya çalışırsınız, falan filan. Annem bunların hiçbirini yapmaz. O anda evin neresinde olursa olsun, koşa koşa televizyonun yanına gelir ve ona sımsıkı sarılır. İsterse şehir yerle yeksan olsun, yeter ki televizyon kurtulsun. Seyahate çıkarken de televizyonun önüne, yokluğunda onu tüm sarsıntılardan koruyacak bir tertibat kurar. Deprem, annem ve televizyon arasında böyle sıkı bir ilişki mevcut.
Depremden sonra olası yeni sarsıntılardan kaçmak için insanlar evlerini terk edip açıklık bir yerlere giderler. Yine bir deprem sonrası kaçacağız, ev haliyle yakalandığım için üstüme bir şeyler giyip çıkmam gerekiyor. Hiç abartmıyorum, tam sekiz tane kıyafet denedim üstüme. Bunla bu uymadı, bu çok resmi oldu, bu çok zevksiz oldu derken, kapının önüne çıktığımda herkes gideceği yere gitmişti. Mahalle fotoğrafçısına boy resmi çektirmeye giden yeni yetme kızlar gibiyim. Maksadım enkaz altından fiyakalı çıkmak, arkamdan ‘‘zevksiz karı mavinin üstüne yeşil giymişti’’ dedirtmem.
Bir önceki depremde yine böyle evleri terk edip, apartmanın en alt katında toplanmıştık konu komşu. Koskoca sekiz katlı apartman çökecek, tepemize geçmiş sekiz katla biz sağ kalacağız. Böyle bir iyi niyetle bekleşiyoruz. O gece şöyle kadınlar gördüm: Gecelik üstüne manto, ayakta terlik, makyajlar akmış, gözlerin altı bir parmak siyah ve başlar örtülü, dudaklarda mırıl mırıl dualar. Bir tanesinin yüzüne bakıyorum, bir gariplik var. Her zamanki kadın değil. Ne var, ne var, daha doğrusu ne yok derken buldum. Kaşı yok kadının. Meğer kalemle yaparmış. Akşam olunca silip yatmış, ne bilsin deprem olacağını. Kaçarken de vakit bulamamış tabii. Az iş mi o? Bir tane olsa kolay. İkisini birbirine uyduracaksın, uyduramazsan yüzünün bir yanı ağlarken, öbür yanı güler görünür. E, bu arada onla uğraşırken Allah'ın huzuruna elinde kaş kalemiyle gitmek de var. Kadıncağız ne yapsın, öyle yumurta gibi suratla inmiş aşağıya.
Aslında her zaman her şeye hazırlıklı olmalı insan. Ben son günlerde yatağa tam teçhizat giriyorum. Gece aniden bir sağ bir sol yapsak, ikinci sağda ben kapak kızı gibi en şık halimle kapıdayım. Gündüzleri rekabet edemediğim bir iki kadın var mahallede. Gece hazırlıksız yakalanırlar da onlara fark atarım diye öyle tetikte bekliyorum.
mış muş köşesi
Bülent Ersoy'un eşi asker kaçağı çıkmış.
Bir de küçük çocukla evlendi diye iftira attılar kadıncağıza. Bak koskoca (!) askerlik çağına gelmiş adammış meğer.
Avukatlar yaygınlaşan silahlanma ve silahlı olaylara karşı tüm topluma ‘‘silahları bırak’’ çağrısı yapmışlar.
Deli mi bunlar? Kendi bindikleri dalı kesiyorlar.
Keklik yumurtası Viagra'ya rakipmiş.
Güneydoğu'da evlerin çoğunda keklik beslenir. Ben de ne ince ruhlu adamlar diyorum. İki kadın 25 çocuğun hikmeti buymuş demek.
Adıyaman Gazeteciler Cemiyeti'nin 34 yaşındaki başkanı Ragıp Ersoy kadının fiziğine değil beynine önem verdiğini belirterek Işılay Saygın'a evlenme teklif etmiş.
Beyefendi kırdığınız pot tarihe geçecek inanın.
Cüneyt Arkın, 'Bir kere bile öpüşmeden 120 çocuğum oldu' demiş.
Cüneyt Bey, Cüneyt Bey! Bunu da mı ben öğreteyim size. Bu iş için öpüşmek şart değildir.