Bu enerji, rüzgarla birlikte Kasımiye Medresesi’nden giriyor, yukarılara Kırklar Kilisesi’ne çıkıyor, geçerken yüzlerce eski evin avlusuna hayat dağıtıyor, eski postane binasından geri dönerek Zinciriye Medresesi’nde yeniden tazeleniyor, aşağı inip Ulu Cami’nin bir Ermeni, bir Süryani, bir Müslüman usta tarafından yapılan minaresini yalıyor, Mardin dışına taşıyor. Deyrülzafaran Manastırı’na uğrayıp Midyat’a doğru yola çıkıyor. Süryani köylerindeki çok azı restore edilebilmiş görkemli kiliseleri, manastırları, konukevlerini, camileri geziyor. İşte bu havanın hepsinden aldığı enerji, "Mardin’in neden bu kadar mistik bir büyüleyiciliğe sahip?" sorusunun da cevabı.
Bu kez Mardin’de, daha önce rastlamadığım bir hareketliliğin içine düştüm. Sokaklar inanılmaz kalabalıktı. Manastırların, kiliselerin, medreselerin önünde kuyruklar vardı. Otellerde yer bulmak zordu. Rezervasyonsuz olduğum için bir kez restoran kapısından bile döndüm.
Üzüldüm mü, hayır. Restoranlarda "Bunun yerel adı ne?", "Bu hangi ottan yapılıyor?" sorularını soran insanların çocuksu merakı, tersine hoşuma gitti. Mardin belki de yıllardır hak ettiği kadar ilgiye nihayet sahip oluyordu.
Oysa Mezopotamya Ovası’nda güneş, yüzyıllardır olduğu gibi batıyor ve her akşam aynı kızıllığa bürüyor Mardin’i. Otomobil giremeyen, bol merdivenli ve dar sokakların eşekleri aynı rutinlikle taşıyor çöpleri. Taş evlerin avluları her sabah aynı bildik merasimlerle başlıyor güne. Değişen, Mardinliler’in şimdi bu güzellikleri daha fazla paylaşıyor olması.
KİLİSEDE TÜRBANLI KADINLAR
DHA Mardin Muhabiri Adnan Avuka, herhangi bir sokakta, bilinmedik bir kapıyı çalıyor. Yukarıdan gelen "Kim o?" sesine misafir geldiğini söylüyor. İnsanlar sorgusuz sualsiz açıyorlar kapılarını ve sizi avluya davet edip, bilmemkaç yılından kalma taş işlemeli kapıyı anlatmaya koyuluyorlar. Çay ikram ediyor, "Başım gözüm üstüne"yle uğurluyorlar. Kimin dükkanına girseniz, işi gücü bırakıp çay söylüyor. Aynı şekilde uğurluyor. Manastırda çayın rengini beğenirseniz, "o sizin güzelliğiniz" oluyor. İnsan böyle şeyleri büyük kentlerde çok az duyuyor!
Mardin’de bir kilisenin sıralarına oturmuş rahibe Hıristiyanlık üzerine soru soran türbanlı kadınlara rastlayabilirsiniz. Başka bir kilisede mum yakan Müslümanlar görebilirsiniz. Müslümanların Müslümanlarla, Süryanilerin Araplarla, Kürtlerin Türklerle hiç anlamadığınız bir sürü dilde güzel güzel konuştuğuna tanık olabilirsiniz. Hiç şaşırmayın. Çünkü Mardin binlerce yıldır böyle; tam ortasındaki Ulu Cami’nin minaresi Artuklular’ın kesme dilimli kubbesini taşıyor. Hemen altında çanlarda kullanılan sekizgen var, onun altında güneşe tapanların, Şemsiler’in güneş arması, onun altında Süryaniler’in de kullanmış olduğu yağmur damlası işareti, onun altında Artuklular’ın kufi yazısı...
Elbette her şey tam olarak güllük gülistanlık değil. Devasa mirasına bugüne kadar çok iyi bakabildiği söylenemez. Taş evlerin arasında yükselen çirkin beton binalar, bunun en belirgin ve üzücü göstergesi. Turizmin belli bir standarda ulaşması için de daha alınacak çok yol var. Ama en azından böyle bir çaba sözkonusu. Daha çok proje, daha iyi niyetli çalışma ve bu çabayı gösteren insanlara destek ihtiyacı her an hissediliyor.
Çayını içtiğimiz genç bir marangoz, marangozhanesinin ovaya açılan geniş terasında Yerel Gündem 21 toplantılarında
neler konuştuklarını anlatıyor: "Biz bu binaların tek tek restore edilmesini, sokaklarımızın çirkin beton yapılardan kurtulmasını çok istiyoruz. Ancak bu evlerde oturan insanlar ne yapacak? Hangi parayla bu işe girecek, bir evde birkaç aile yaşıyor, nereye gidecek, nasıl yaşayacaklar?" Yine de yavaş yavaş bazı projelerin hayata geçtiğini söylüyor. Mesela birçok Mardinli gence turizm eğitimi vermiş ve turistik mekanlarda iş bulmalarını sağlamışlar.
Konaklama konusunda da son yıllarda çok ilerlemeler var: Restore edilip turizme kazandırılan Erdoba Evleri ve Artuklu Kervansaray dışında, modern bir şekilde ovaya nazır bir konumda yükselen Büyük Mardin Oteli, şimdilik zor da olsa talepleri karşılıyor. Akşamları Cercis Murat Konağı’ndan Mardin, Urfa, Diyarbakır türkülerinin yanında İstanbul nağmeleri de yükseliyor. Büyük Mardin Oteli’nde erkeklerden oluşan "saz heyeti" türkülerle birlikte Süryanilerin Reyhani dansıyla eğlendiriyor konuklarını. Daha çok erkeklerin, başlarında içi dolu bir bardakla yaptıkları bu dansın, en çok kadınların ilgisini çektiğini söylemeye sanırım gerek yok.
Bu konuda tek sorun, çok az mekanda içki içilebilmesi. Erdoba ve Artuklu’da içki servisi yok; restoranların çoğunda da. Artık bunca yabancı konuğu ağırlayan, üstelik enfes Süryani şaraplarının -benim gibi bilenler tarafından- içilebildiği bir kente pek yakışmıyor.
ÇARŞIDAKİ TAKVİM ÇOK ESKİKısaca şöyle toparlayalım Mardin bahsini: Çirkinliklere şimdilik gözlerinizi kapatın, kapalı gözlerinizi ovaya çevirip-ki bunu kentin hemen her yanından yapabilirsiniz- derin bir nefes alın. Ovanın tüm enerjisinin içinize dolduğunu hissettiğinizde vurun kendinizi sokaklara. Önce ova tarafında, çarşılarla dolu sokakları gezin. Bazı dükkanlarda takvimin kaç yıl öncesinde kaldığına inanamayacaksınız. Dilediğiniz yerde mola verip, bir sandalye bir çay isteyebilirsiniz, çekinmeyin. Çarşılar arasındaki sokaklardaki eski binaları tek tek inceleyin, girebildiğinizin avlusunda soluklanın. Kasımiye Medresesi bu tarafta. Gerçi kendi kendine de batıyor ama orada güneşi batırmak bir Mardin klasiği.
Sonra ana caddenin üst tarafına geçin, Zinciriye Medresesi’ne biraz dik merdivenli olsa da yürüyerek çıkılan kestirme bir yol var. Oradan da ova çok güzel görünüyor. Kırklar Kilisesi de bu tarafta, ona da daha az merdivenle ulaşıyorsunuz. Aralarda Erdoba’nın terasında bir kahve, Murat Cercis Konağı’nın terasında bir şarap, Garajlar Kebapçısı’nda nefis bir et yiyebilirsiniz. Üstelik bu sadece Mardin’in içi. Dışına doğru çıktığınızda karşılaşacaklarınız ayrı bir konu...
Şimdi de Sıla Tokası’yla ünlü oldu
Mardin’in son zamanlarda bunca popüler olmasında, başrollerini Cansu Dere, Mehmet Akif Alakurt, Menderes Samancılar ve Zeynep Eronat’ın paylaştığı Sıla dizisinin katkısı oldukça fazla. Mardin Valiliği Turizm Danışmanı Bülent Erdolu’ya göre dizi iç turizmi acayip etkilemiş. Türkiye’nin her yerinden "Sıla ziyaretçileri" geliyor kente. Gelmişken de tüm kenti geziyorlar. Yönetmen Gül Oğuz da doğruluyor bu bilgiyi; "Bazen çekimler aksıyor ziyaretçiler yüzünden" diyor.
Gül Oğuz Mardinlilerin deyimiyle "Gulavız", şu sıralar kentin en popüler kişisi. Geçen hafta "Mardin’e katkılarından dolayı" bir plaket bile aldı. Buluştuğumuz yere, omuzunda "mor" bir poşuyla geliyor. Kafamdan cahilce geçen "Gelmiş İstanbullu kadın, hemen kendine mor poşu yaptırmış" düşüncemi okuyor önce, açıklıyor: "Bu poşuları burada erkekler takıyor! Bu insanlara bayılıyorum" diyor. Dizisi, bölgede yaşayan kimi insanlar tarafından "ağalık sistemini meşrulaştırmakla" ya da "gerçekleri yansıtmamakla" eleştiriliyor ama o aynı şeyi düşünmüyor: "Bu dizi töreye göre yaşayan insanlara farklı şeyler söylüyor, kadının ezilmesine, öldürmeye karşı olan bir ağa tanıyor insanlar, bu kaç kişinin fikrini değiştirebilirse, benim için kárdır" dedikten sonra, aldığı olumlu tepkileri sıralıyor bir bir. Sıraladıkları arasında Mardin’in ve insanlarının ihtiyacı olan şeyler de var, bu konuda proje yürütmeyi düşünecek insanlar, sekiz aydır aralıksız orada olan Oğuz’un sözlerine kulak vermeliler bence.
Şu demin bahsettiğim mor poşu, o gece Gül Oğuz’un sırtından benimkine geçip, bavulumun içinde İstanbul’a
yollanmadan önce biz "Sıla Tokası" mevzuuna geçiyoruz. Dizide Sıla karakterini canlandıran Cansu Dere’nin saçına taktığı altın toka, bir fenomen olmuş durumda. Sadece Mardin’de değil, Türkiye’nin her yerinde ve Avrupa’da! Bir kuyumcunun günde 1000 tane (Yazıyla bin) sattığını söylüyor Oğuz. Mardin’deki kuyumcuların istisnasız hepsinin vitrininde "Sıla tokası bulunur" yazıyor.
Aslında Süryani kuyumcuların yaptığı bu geleneksel takıyı ilk keşfeden Murat Cercis Konağı’ndaki restoranı işleten Ebru Baybara Demir. Yedi yıl önce hem de. Yedi yıldır takıyor. Bir gün Gül Oğuz görüyor başında, çok beğeniyor. Bir tane de ona ısmarlanıyor. Cansu Dere zincirin üçüncü halkası oluyor. Bir çekimde kullanılıp Türkiye tarafından da tanınınca, Sıla tokası zincirinden boşalıyor. Ebru Baybara Demir sonuçtan çok memnun: Çünkü Mardin’i tanıtan bir unsur daha, üstelik güzel bir unsur.
MUTLAKA YAPINMardin’den 4 kilometre uzaklıkta bulunan ve adını safrandan alan
Dayrülzafaran Manastırı 1932 yılına kadar Süryanilerin patrikhane merkezi olarak kullanılmış. "Antakya Patriği" sıfatını taşıyan patrik şu anda Suriye’de ikamet ediyor. Artık içinde kafe ve hediyelik eşya satan dükkan da var.
Mardin Çarşısı’ndan (ya da Midyat’taki kuyumculardan) telkari gümüş, taze badem şekeri (vanilyalısını da yapmışlar), leblebi, peksimet, Süryani şarabı alın. Camaltı Şahmaran tablolarını
Bakırcılar Çarşısı’ndaki Kadir Özcan’ın dükkanında bulabilirsiniz.
Nasra Hanım’ın (sağda) İncil’den alınma sahnelerle bezenmiş, insanların örtü olarak kullandığı, el baskısı kilise perdelerini görün (Mardin Diyarbakır Kapı, 0482 212 17 65).
Latifiye Camii, Ulu Cami, İsabey ve
Zinciriye Medresesi’ni gezin. Akkoyunlular 1430’larda şehre egemen olmuşlar.
Kayseriye Camii ve
Kasımiye Medresesi bu dönemin başyapıtlarından. Görülmesi gereken yerler listenize koyun. Eski Süryani kilisesi değişik uygarlıklardan eserlerin sergilendiği
Mardin Müzesi. Arkeolojik ve etnografik eserler İ.Ö. 4000’lere uzanıyor, kaçırmayın. Göç etmek zorunda kalan Süryanilerin ardından sessizleşen
Tur Abdin (Mardin ve Midyat’ın bulunduğu bölgenin tarihi adı) köylerinde dolaşın. Tarihi eserlerin sayısına inanamayacaksınız. Eski adı Hah olan (Süryanice’de çamur demek, tarihte bir çamur deryasında battığı söyleniyor) Anıtlı’daki Meryem Ana Kilisesi’nde mum yakın. Mardin’den Nusaybin’e giderken, 30. kilometredeki
Dara harabelerini gezin.
MARDİN YOLCULARINA HAVADA MECBURİ TUR
Onur Air haftanın altı günü, THY haftanın üç günü İstanbul’dan Mardin’e sefer yapıyor. THY ayrıca haftanın dört günü Ankara’dan uçuş gerçekleştiriyor. Pegasus ise haftanın iki günü İzmir’den uçuş yapıyor. Havaalanının bekleme sahası tek uçak alabildiği için, uçuşta rötar yapıldığında diğer uçak havada beklemek zorunda kalıyor. Bu nedenle Mardin yolcuları pilotların "Alandaki uçak nedeniyle inişimiz rötarlı olacak" anonsuna alışkın. İyi tarafından bakarsanız, kimi zaman 25 dakikayı bulan rötarlar sırasında uçak yolcuları İpekyolu güzergahını, ilçeleri, şehir merkezini kuşbakışı izleme imkanına sahip oluyor. Akılcı tarafından bakarsanız da "Niye apronu genişletmiyorlar, onu yapana kadar da uçak saatlerini aynı anda inmeyecek şekilde ayarlamıyorlar ki" diye soruyorsunuz. Yetkililere duyurulur.
NEREDE KALINIRArtuklu Kervansarayı 1275 yılından kalma bina çok görkemli. Oda kapılarının kocaman eski tarz anahtarlarla açıyorsunuz. Odalar bölge imkanlarına göre iyi döşenmiş. Yemekler lezzetli. Terasında zaman geçirmek keyifli. Mardin, 0482 213 73 53 www.artuklu.com
Erdoba Evleri Tipik bir Mardin yapısı. Şehrin göbeğinde. Mardin, 0482 213 76 77 www.erdoba.com.tr
Büyük Mardin Oteli Manzara Mezopotamyalı. Restoranında yerel yemeklerle birlikte içki de içebiliyorsunuz. Mardin, 0482 213 10 47
Öztürk Ailesi Evi Mardin’den Midyat’a giderken, yaklaşık 50 km. sonra, yemyeşil bir ilçe olan Savur’da, Öztürk ailesinin 200 yıllık evi. Savur, 0482 571 21 27
Matiat Otel Odalar temiz ve geniş. Mardin taşından yapılmış kocaman yeni bir bina. Önünde de binanın büyüklüğüyle yarışan bir yüzme havuzu var. Servisi iyi ve genç, güleryüzlü insanlar tarafından yapılıyor. Midyat, 0482 462 59 20 www.matiat.com.tr
Nezirhan Otel 4 yıldızlı, güzel bir tesis. Şu sıralar Sıla’nın çekim yerlerinden, akşamları Menderes Samancılar’a bahçesinde mangal yaparken rastlarsanız şaşırmayın. Nusaybin, 0482 446 34 16
Devlet Konuk Evi Eski bir Süryani evinin restorasyonuyla ortaya çıkmış. Çok hoş bir atmosferi var. Midyat, 0482 462 11 01
NEREDE YENİRCercis Murat Konağı Kişk Çorbası, Sembusek (Kapalı Lahmacun), İkbeybet (Haşlanmış içli köfte), Irok (Kızartılmış içli köfte), Kiliçe (Mardin Çöreği) deneyebileceğiniz yerel lezzetlerden bazıları. Kesinlikle şehrin en iyisi. Mardin, 0482 213 68 41 www.cercismurat.com
Gelüşke Hanı Kuyumcular Çarşısı’nın devamında, tarihi bir yapıda hizmet veriyor. Mönüde kebap çeşitleri var. Midyat, 0482 464 14 42